HDP’yi kapatma davası ve Kürt halkına saldırı

Zira ulusal baskı ve kölelik, sınıfsal baskı ve köleliğin izdüşümüdür. Dolayısıyla Kürt halkının hak ve özgürlüklerden yoksun bırakılması, haklı mücadelelerinin ezilmesi, Türk işçi ve emekçilerinin mücadelesinin de ezilmesi anlamına gelmektedir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 02 Şubat 2023
  • 19:00

Erdoğan, “Yaptığımız kapsamlı değerlendirmeler sonunda 14 Mayıs 2023 Pazar gününün her bakımdan seçim için en uygun tarih olduğunu gördük” açıklamasıyla 18 Haziran olan seçim tarihini 14 Mayıs’a çektiklerini duyurdu. Türkiye’nin çürümüş ve kokuşmuş kapitalist düzeninin başında bulunan AKP-MHP iktidarı, tıkanmış ve iflas etmiştir. Bugünün Türkiye’sinde daha çok çıplak zora başvurarak varlığını sürdüren, parlamentonun biçimsel işlevini bile yerine getiremediği dinci-faşist tek adam rejimi hüküm sürüyor. 14 Mayıs’ta yapılması planlanan seçimler, yaratacağı sonuçlar yönünden tüm toplumsal kesimler ve siyasal partiler tarafından fazlasıyla önemsenmekte, Türkiye’nin kaderini değiştirecek denli büyük anlamlar atfedilmektedir. AKP için ise yaşamsal önem taşıyor.   

Ömür boyu iktidarda kalmayı hayal eden dinci-faşist iktidarın şefi Erdoğan, öne çektiği seçimi kazanmak için çırpınıyor. Ancak kamuoyu yoklamalarının büyük bölümü Erdoğan’nın bu seçimi kazanamayacağını gösteriyor. Bu gerçeğin farkında olan iktidar, akıl almaz yol ve yöntemlere başvurmaktan kaçınmayacak görünüyor. İçeride ve dışarıda her türlü provokasyon ortamı yaratmayı ve bununla toplumu, din, milliyetçilik ve ırkçı şovenizm ekseninde bölmeyi, şoven duyguları kışkırtmak dahil her türlü kirli aracı kullanmayı ve saldırganlığı tırmandırmayı planlıyor. Bunlardan biri de HDP’nin kapatılması saldırısıdır. Zira HDP, önümüzdeki seçimlerde kimin kazanacağı noktasında kritik bir önem taşıyor. Tüm kamuoyu yoklamaları da HDP seçmeninin oy verdiği adayın kazanacağını gösteriyor.

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın HDP’nin kapatılması istemiyle hazırladığı yeni iddianameyi kabul etti ve kapatma davası resmi olarak başladı. “Siyasi parti tabelası adı altında parti binalarının örgüt hücresi haline getirildiği tespit edilmiş, HDP bu nitelikteki eylemlerin odağı haline gelmiştir” ifadelerinin yer aldığı iddianamede, HDP’nin kapatılmasının yanı sıra yüzlerce HDP’liye siyaset yasağı da isteniyor. AYM, HDP’nin kapatılması istemiyle açılan davada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, partinin Hazine yardımı bulunan hesaplarına tedbiren bloke konulması talebini ise 5 Ocak’ta kabul etmişti. Siyasi yasaklar, kapatma girişimleri, hukukla alakalı olmayan cezalar, Hazine yardımlarına el konulması gibi keyfi saldırılarla adeta seçim sürecini başlatmış olan AKP-MHP iktidarı, aynı zamanda Kürt halkı ve hareketine karşı sürdürdüğü savaşı da tırmandırmış bulunuyor.

Dolayısıyla Erdoğan iktidarı, HDP’nin kapatılması veya pratikte etkisizleştirilmesini, siyaset yapamaz duruma sokulmasını, HDP kitlesinin örgütsüz ve hareketsiz hale getirilmesini, HDP’yi seçim dışı, Kürt seçmenini de alternatifsiz bırakmayı önümüzdeki seçimleri kazanmanın zorunlu koşullarından biri olarak görüyor. Kürtlerin seçimlerde belirleyici rol oynadığını bilen Millet ve Cumhur ittifakı, Kürtler üzerinde hesap ve planlar yapıyor. Hiçbir hesap ve planla Kürtlerin desteğini kazanamayacağını bilen Cumhur İttifakı, çareyi HDP’yi kapatmakta aramaktadır. Açılan kapatma davasının hiçbir hukuksal temeli yoktur. Dava, özü itibariyle AKP-MHP iktidarının ömrünü uzatmanın ve egemenliğini pekiştirmesinin önünde gördüğü engellerden biri olan HDP’yi etkisizleştirmeyi hedefleyen bir siyasal saldırıdır. 

Düzen muhalefetinin “demokrasi” aldatmacası

HDP üyelerine, yöneticilerine ve milletvekillerine karşı kitlesel tutuklamalar, ağır hapis cezaları ve kayyım atamalar başta olmak üzere cinayet ve katliamlar da içeren saldırılar, “bir terör örgütüne üye olma” veya “bir terör örgütünün propagandasını yapma” yalanıyla yıllardır devam ediyor. Devletten beslenen troller ordusuyla birlikte besleme medyanın tetikçileri de envai türlü rezil söylemlere başvurarak kendi cephelerinde saldırganlığa katılarak her konuda ve her alanda AKP-MHP iktidarına hizmet ettiler, ediyorlar. Kürt halkına ve HDP’ye karşı hemen her türlü araçla çok yönlü saldırganlığı tırmandıran dinci-faşist iktidar, bu saldırganlıkta her zaman için düzen muhalefetini ve çeşitli yelpazeden “demokratları” kendi arkasında hizaya sokmayı başardı. Kürt halkı ve HDP’ye dönük her türlü hukuksuzluk, keyfilik ve zorbalık karşısında Altılı Masa, her aşamada düzen safında yer aldı.

Aynısı şimdi de yapılmaktadır. Açık bir anayasa ihlaliyle Hazine yardımına bloke konulan, delilsiz-ispatsız bir biçimde kapatma davası süren HDP söz konusu olunca ‘demokratlığı’ rafa kaldıran Altılı Masa, Hazine yardımına bloke kararının verildiği gün toplantı halindeydi. HDP’ye dönük bu hukuksuzluğa ve keyfi saldırıya ortak bir itiraz yükselmedi. Zira barış, kardeşlik, hak, hukuk ve adalet üzerine kolayında nutuk atan düzen muhalefeti, konu Kürtlere, onların ulusal haklarına ve HDP’ye gelince söylediklerini hemen unutuyorlar. Ağırlıklı olarak AKP ve MHP artıklarından oluşan ve Kürtlerin temel ulusal haklarına düşmanlıkta adeta yarışanlar, her türlü hukuksuzluğa, baskıya ve zorbalığa maruz kalarak nefes alamaz hale getirilmiş Kürt halkı ve HDP, ancak boyun eğer ve onların oy deposu olarak kalırsa meşrudur. Aksi halde “PKK’nin yan kolu ve terörün destekçisi” olarak bölücü tehlikedir. HDP’nin başına gelenler karşısında susmaları da bundandır.

HDP sayesinde yıllardır alamadığı belediyeleri alan Millet İttifakı, demokrasi, kardeşlik, eşitlik ve özgürlükler üzerine sahte nutuklar atarken, “Demokratik bir cumhuriyet” için AKP’den kurtulmanın zorunluluğundan söz ederken aynı talepleri dile getiren HDP ile birlikte görünmemeye, hatta adını anmamaya özel dikkat gösteriyorlar. Bu ülkenin tarihsel-toplumsal temel bir sorunu olan Kürt sorunu hakkında göstermelik lafların dışında susmayı, dahası Kürtlerin temel ulusal hakları konusunda düşmanca tutum içinde olmayı sınıfsal konumlarının gereği sayıyorlar. Kürtlerin meşru ve haklı ulusal talepleri kabul edilmeden, demokrasiden, eşitlik ve kardeşlikten söz edilemeyeceğini “unutuyorlar.” Dolayısıyla onların demokrasi nutukları, işçi ve emekçileri, baskı ve zorbalık altında tutulan, özgürlükleri gasp edilen tüm toplumsal kesimleri aldatmak ve düzene yedeklemek dışında anlam taşımamaktadır.

İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için!

AKP, geride kalan yıllarda, Kürt hareketini sahte çözüm hayalleriyle oyalayarak pasifize etmeyi, kötürümleştirmeyi, denetim altına almayı ve Kürtlerin oyunu kazanabileceğini umuyordu. Ancak Kürt halkı, kendi partisi olarak gördüğü HDP’ye olan desteğini güçlendirdi. Makarna ve kömür paketleriyle, din kardeşliğiyle ve sahte vaatlerle satın alınamayacağını bir kez daha gösterdi. Bu durum karşısında AKP iktidarı, özgürlük ve eşitlik özlemi uğruna direnme çizgisini sürdüren Kürt halkına ve hareketine karşı çok boyutlu saldırısını tırmandırdı. Özellikle de 7 Haziran 2015 seçiminden bu yana Kürt halkına ve hareketine dönük çok boyutlu saldırılar giderek daha da şiddetlendi. Kürt halkına ve HDP’ye boyun eğdirememek, başta AKP olmak üzere düzen güçlerini çileden çıkarttı. 

HDP’yi hedef alan planlı ve kapsamlı saldırı, her şeyden önce Kürt halkını ve onun meşru temel ulusal taleplerini hedefliyor. Ama bu saldırı aynı zamanda hak ve özgürlük arayışı içinde olan tüm toplumsal kesimlere ve onların temsilcisi olan siyasal güçlere de yöneltilmiş bir saldırıdır. Dolayısıyla HDP’ye ve onun şahsında Kürt halkına, onun eşitlik ve özgürlük talebine yönelik saldırılar karşısında durmak, “işçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarını yükseltmek günün temel sorumlulukları arasındadır. Çünkü Kürt halkı zorbalıkla baskı altında tutulurken ve temel ulusal haklarından yoksun bırakılırken Türk işçisi ve emekçisi de özgür olamaz.

Zira ulusal baskı ve kölelik, sınıfsal baskı ve köleliğin izdüşümüdür. Dolayısıyla Kürt halkının hak ve özgürlüklerden yoksun bırakılması, haklı mücadelelerinin ezilmesi, Türk işçi ve emekçilerinin mücadelesinin de ezilmesi anlamına gelmektedir. Dinci-faşist iktidar, her koldan şoven ve milliyetçi bir kudurganlık körükleyerek Türk işçi ve emekçilerini düzenin yanında Kürt halkının karşısında konumlandırmak istiyor. Halbuki tüm ulus ve milliyetlerden işçi ve emekçilerin düşmanı ortaktır. Bu, sömürücü ve sömürgeci Türk sermaye düzeni ve onun devletidir. Dolayısıyla Kürt halkıyla birleşik bir mücadele hattı örgütlemek, dönemin temel görev ve sorumluluğudur.