Emperyalizmin savaş ve saldırganlık politikalarında rol alarak Suriyelilerin ülkelerini terk etmelerine neden olan AKP-Erdoğan iktidarı, düne kadar Suriyeli sığınmacılar üzerinden “insani yardım” adı altında duygu sömürüsü yapmaktaydı. Emperyalist merkezlere yönelik koz olarak kullanılan Suriyeliler gerçeği ise bu ülkede gerek Suriyelilerin toplandıkları kamplarda gerek yaşamaya çalıştıkları kentlerde maruz kaldıkları taciz, tecavüz, ayrımcılık ve aşağılamalardan biliniyor. Diğer bir kısmı da çoğunlukla kaçak olarak çalıştırılan ucuz işgücü muamelesi görüyor.
Olağan koşullarda, dezavantajlı gruplara pozitif ayrımcılık gereği toleranslı davranılması gerekmektedir. Türk sermaye devleti de sanki gerçekten böyle davrandığı algısı oluşturmaya çalıştı hep. Oysa Türkiye’de sığınmacı olarak yaşayan insanların nasıl bir sosyal güvencesi olabilir ki? Elbette savaş mağduru yüzbinlerce yoksul Suriyeliden bahsediyoruz, gerici çetelerin paralı savaşçıları ya da Suriye’nin zenginliklerini yağmalayıp buraya gelen varlıklı Suriyelilerden değil. Türk devletinin AB’den mülteciler için aldığı paraların hangi sosyal aktivitelere gittiğini görmek için, çeşitli kamplarda kan dökmek üzere eğitilen çetelere bakılmalıdır.
Ancak Suriyeliler ne yaşadıkları bu insanlık dışı uygulamalarla ne de maruz kaldıkları sömürü ile gündeme geldiler. Kimi zaman Alan bebek gibi ölü bedenleri kıyıya vursa da gözler önündeki içler acısı tablo, Suriyeliler gerçeğinin yaşadığımız coğrafyada işçi ve emekçilerce yeterince anlaşılmasına yetmedi. Öte taraftan sorunun başladığı yerdeki nedenleri göremeyenler, Suriye halkının başına gelenlerin tek sorumlusunun Türkiye gibi işbirlikçiler/taşeronlar ile emperyalist güçler olduğunu idrak edemediler. Zaten süregelmekte olan sömürünün, işsizliğin, yoksulluğun tek sorumlusunun Suriyeliler olduğuna yönelik kara propagandaya körü körüne inandılar, kendilerini inandırdılar. Oysa Suriyeliler, Türkiyeli işçi ve emekçilerin kendi çocuklarına da miras bırakacakları bu sömürü düzenine çok kötü şartlarda dahil oldular.
En çok dillendirilen konu olan sağlık hakkından Suriyeli sığınmacıların faydalandırılması sağlık sisteminin ne derece kötüleştiği gerçeğini bile örtmektedir. Sağlık hakkı bir “sektör” olarak piyasa sürülmüş bir uygulamadır. Kalitesi, teknolojik imkanları, tedavi şekli parası olana göre değişmektedir. Eğer Suriyeliler gerçekten çok daha iyi koşullarda, nitelikli sağlık hizmetinden faydalanıyor olsalardı bugün başta çocukları olmak üzere Suriyeli yoksullar çeşitli sağlık problemleriyle karşılaşıyor olmazdı. Eğer bu konuda bir sorundan bahsedilecek ise Suriye’de insan kafası kesenlere sunulan hastane hizmetlerinden bahsetmek gerekir.
Milyonlarca işçi ve emekçiyi Suriyeli sığınmacılara karşı ırkçılığa varan davranışlara iten, sonuçlarını yaşadıkları bu kölelik düzenine karşı veremedikleri bir mücadeledir. Sorunu Suriyelilere yükleme kolaylığı gerçekleri ötelemeye yarayan en kolay yoldur. Sınıfsal ve siyasal bilinci dumura uğratılmış Türkiyelilerin Suriyelilere karşı hissiyatının gerisinde böylesine sosyal bir gerçeklik bulunmaktadır. Ve bu durumun gösterdiği bir başka önemli gerçek ise ne “din kardeşliğinin” ne de coğrafi yakınlığın halkları birbirine kardeş edebildiğidir. Erdoğan AKP’sinin çok kullandığı “ümmet” birliği, tıpkı diğer sınıfsal gerçekler gibi Suriyelileri de kapsamamıştır.
Türkiyeli emekçiler için sorun böyleyken, Suriyeliler Türk devleti için ilk başlarda nasıl siyasi çıkarlara göre değerlendiriliyorlarsa bu yine böyle devam etmektedir. Bunca yıldır bu kadar sahtekârca yapılan duygu sömürüsüne rağmen halen Suriyelilere mülteci statüsü verilmemiş olması, “sığınmacı” sıfatıyla tutulmaları tesadüf olabilir mi? Türk devletinin Suriyelilere dönük insan hak ve özgürlükleri temelinde hiçbir ciddi projesi, programı yoktur. Yapılacağı söylenen uygulamalar sadece güvenlik merkezli polisiye uygulamalardır. Bundan ötürü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklama yapması da tesadüf değildir. Ki Soylu’nun açıklaması meseleye nasıl insan merkezli bakılmadığını gösterdiği gibi, arkasında “beyaz” kapitalist sistemin siyahilere duyduğu ırkçı anlayış da vardır. Soylu, Suriyelilerin durumunu anlatmak için bile Somali’den gelen siyahileri hedef göstermiştir.
Suriyeliler üzerinden yaratılan gündem tümüyle planlı ve kirli bir hesabın ürünüdür. Kuşkusuz henüz sığınmacıların tümünün Suriye’ye gönderilmesi pek gerçekçi değildir. Zaten Türk devleti bunu tek başına yapabilecek bağımsız bir iradeden de yoksundur. ABD, Rusya, AB gibi bölgede etkili olan güçler karar vermeden bunun uygulanması mümkün değildir. Ancak böyle bir görüntü bilinçli olarak verilmek istenmektedir. Ve Türk devletinin arzuladığı şekilde, Suriyelileri yerleştirecek bir tampon bölge henüz oluşturulamamıştır.
Görünürdeki politika değişikliğinin arkasında Suriyeliler konusunun seçimlerde AKP’ye oy kaybettirmiş olması düşüncesi yatmaktadır. Ayrıca Suriyelilere dönük böyle toplumsal tepki varken, İdlib’den mevcut durum nedeniyle gelecek olanların sindirilmesi için de böyle bir girişim yapılmıştır. Yine de belirtmek gerekir ki bu süreçte çok sayıda Suriyeli Türk devletinin bu yeni politikasının bedelini ödeyecektir. Çünkü Suriye’de gerek Kürtlere gerekse Suriye devletine karşı taşeron olarak kullanılan cihatçı çetelerin taze güçlere ihtiyacı vardır. Sınır dışı edilen, edilecek olan genç Suriyelilerin bu savaşta kullanılmak için gönderildiği bilgisi basında da ortaya çıkmıştır.
Son olarak belirtmek gerekir ki Suriyelilerin durumunu Ortadoğu’daki gelişmelerin seyri belirleyecektir. Ancak her nasıl olursa olsun önemli sayıda Suriyelinin bu ülkede kalacağı, bu ülkede dünyaya gelen çocuklarının olduğu unutulmamalıdır. Bu yüzden Türkiyeli işçi ve emekçilerin mücadelesi sorunların sonuçlarına karşı değil, kaynağına karşı olmalıdır. Bu mücadelede artık bir başka omuzdaşımız da Suriyeli işçi ve emekçiler olacaktır.