Gerici-faşist rejim gerçekleri karartamayacak!

Saray rejiminin saldırganlığı öyle bir hal aldı ki, var olanı değil değiştirebilmek sadece yansıtabilmek bile çetin bir mücadelenin konusu haline gelmiş bulunuyor. İfade özgürlüğünden ayrı ele alınamayacak olan basın özgürlüğü, haber alma ve verme hakkı da ancak birleşik ve örgütlü mücadele ile kazanılabilir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 07 Mart 2023
  • 19:00

Depremle birlikte kendisi de enkaz altında kalan dinci-faşist rejim, birçok alanda saldırganlığını sürdürüyor. Kar, rant ve talana dayalı politikalarının yanı sıra emekçilere/çocuklara düşmanlığı, içi boş kurumları, lağım medyası vb. geniş kitleler nezdinde bir kez daha teşhir oldu. Büyük yıkımın ve insan kıyımının ardından ortaya çıkan vahim tabloya rağmen bekasını korumanın derdine düşen Saray rejimi, acizliğini ortaya koyan her tür etkinliği engellemeye çalışıyor. Bunun için depremin ardından OHAL ilan edildi, enkaz altındakilerin haberleşme kanalı olmasına rağmen Twitter, bant daraltmasıyla %70 oranında yavaşlatıldı, yardım kampanyaları engellenmeye ve koordinasyon merkezleri kapatılmaya çalışıldı. Arama ve kurtarma çalışmalarının geç başlaması ve depremzedelerin yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanmamasını protesto etmek için yapılan eylemlerde polis terör estirdi. Kaba baskı, yasak ve zorbalığın yanı sıra, Saray rejimi depremin ilk gününden itibaren imkan ve araçlarını algı yönetimi için seferber etti.

Kokuşmuş rejimin kokuşmuş medyası

Kokuşmuş rejimin TV kanallarında “asrın felaketi” ve “kader planı” argümanına sığınılarak, çadır güzellemeleri ve “mucize kurtuluşlar” öne çıkartıldı. Bu kanallarda bilim de her tür insani değer de ayaklar altına alınarak depreme ilişkin komplolar anlatıldı ve dezenformasyon yaratıldı. Depremin “doğal bir olay olmadığı” varsayımına dayalı komplo teorileri, Saraydan beslenen Yeni Şafak, Yeni Akit gibi kokuşmuş mecralarda öne çıkarıldı.

Besleme medyanın suçları bununla da sınırlı kalmadı. Deprem bölgesindeki gazeteci kılıklılar mikrofonlarını depremzedelerden sakladı. “Devlet nerede?” diye soranlara, “Yardım gelmedi” diyenlere yayını keserek yanıt verdiler. İhtiyaçlarını ifade edenlerden sırtını dönerek kaçtılar. Enkaz altında kurtulmayı bekleyenlere seslenerek şov yaptılar. Çocukları duygu sömürüsünün nesnesi haline getirdiler, fotoğraflarını paylaşarak kişilik haklarına ve mahremiyetlerine zarar verdiler, güvenliklerini tehlikeye attılar.

AKP, işbaşına geldiğinden bu yana basın ve habercilik alanını özel olarak dizayn etti. Propaganda aracı olarak kullandığı medyada “mucizeler” ve “başarı öyküleri” uydurarak topluma yalan bir dünya sunmaya çalıştı. Hala alıcısı olsa da artık yaşananların televizyon ekranlarında gösterilenlerden farklı olduğunu toplumun geniş kesimleri ne yazık ki bizzat yaşayarak öğrendi.

RTÜK ve BTK’nın ceza yağmuru

Kokuşmuş medyanın dezenformasyon ve hak ihlallerini görmezden gelen RTÜK, deprem gerçeğini topluma gösteren muhalif kanallara histerik bir şekilde ceza yağdırdı.

TİP Milletvekili Ahmet Şık’ın deprem bölgesinden katıldığı yayın nedeniyle Halk TV’ye, Merdan Yanardağ ile Emre Kongar’ın 18 Dakika programında depremle ilgili imar affı eleştirisi nedeniyle TELE 1’e yüzde 5 para, 5 kez de program durdurma cezası verildi. TELE 1’e konuk olarak katılan TİP Milletvekili Serra Kadıgil’in “Diyanet bu haliyle siyasal İslamcı gereçtir” eleştirisi bahane edilerek “dil, din, ırk ayrımı gözeterek yayın yaptığı” gerekçesiyle 3 gün karartma cezası verildi.

Fox TV’de Orta Sayfa programına “özgürce kanaat oluşumunu engellemekten” yüzde 3’er para cezası verildi.

Öte yandan troller tarafından hedef gösterilen Ekşi Sözlük BTK kararıyla “milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması” gerekçesiyle erişime kapatıldı. Yine aynı gerekçeyle Rudaw, Avesta Kitap ve Evrensel gazetesinin YouTube kanalı da erişime engellendi.

RTÜK’ün verdiği cezaların gerekçesi seçilmiş milletvekillerinin konuşmaları olarak gösteriliyor. Aynı konuşmalar Meclis’te yapılabiliyorken ve Meclis TV’de yayınlanırken, programlarda yapıldığında ekran karartmaya kadar ceza verilmesi, keyfiliğin ve hukuksuzluğun vardığı boyutunu göstergesidir.

Kanal kapatma ve ceza zorbalığının bir başka yüzünde de otosansür baskısı yer alıyor. Keyfi cezalardan kaynaklı gazeteciler ya da konukları “kanal kapatılmasın diye” söyleyeceklerini kısıtlamak yoluna gitmek zorunda olduklarını ifade ediyorlar.

Saray’ın aparatları RTÜK eliyle TV kanallarına, BTK eliyle internet kullanımına dönük baskılar artarken, deprem bölgesinde bulunan gazeteciler ise saldırılara uğruyor. Fiziki saldırıların ve gözaltıların yanı sıra turkuaz basın kartı dayatması ve OHAL öne sürülerek çalışmaları baltalanmak isteniyor. Gözaltında ölümü haberleştiren gazeteciye soruşturma açıldı.

BİA Gözlem Raporu’na göre RTÜK 2022’de Halk TV'yi 23, TELE 1'i 16, KRT TV'yi 6, FOX TV'yi 4, Flash TV'yi 4 defa olmak üzere toplam 54 kez cezalandırmış. A haber, Ülke TV, Kanal 7, TV Net, TV 24 gibi Saray beslemesi medya ise yılı hiç ceza almadan kapatmış. Oysa bu kanallarda yalanın, çarpıtmanın, hakaretin, küfrün, linç kampanyalarının ardı akası kesilmiyor. Bu bile RTÜK’ün Saray’ın rezil bir aparatından başka bir şey olmadığını göstermeye yeter.

Deprem, yangın, sel gibi doğal afetlere yönelik hiçbir hazırlığı olmayan gerici-faşist rejim, toplumun haber alma hakkına ve gazetecilere saldırarak felaketlerin sorumlusu olan bu düzenin ve on binlerce insanın ölmesine sebep olan ihmallerin üzerini örtmeye çalışıyor.

Gerçekler orta yerde duruyor!

Gerici-faşist iktidarın kendisine biat etmeyen basına yönelik tahammülsüzlüğü ve saldırganlığı işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, Kürt halkının ve Saray’a biat etmeyen tüm toplum kesimlerinin üzerinde estirilen baskı teröründen ayrı ele alınamaz. Ekonomik ve siyasi krizin derinleşmesinin milyonlarda yaratacağı öfkeden ölesiye korkan Saray rejiminin bekasını korumak adına sergilediği histerik hal depremin ardından bir kez daha depreşmiş oldu. Seçime gidilen bu süreçte her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak için kendisine muhalif tüm sesleri susturmaya çalışıyor. Ancak kameraları kapatsalar, mikrofonu kaçırsalar, gazetecileri gözaltına alsalar, tehditler savursalar da gerçekler orta yerde duruyor. On binlerce insan rant/talan politikaları sonucu katledildi. On binlercesi bilerek ve isteyerek enkaz altında, soğukta, açıkta bırakıldı…

Felaketin boyutu ve rejimin ağır suçları dünyanın gözleri önündeyken, deprem bölgesindeki durumu haber yapanları susturarak gerçeklerin üstünü örtebileceklerini sanıyorlar. Saray rejiminin saldırganlığı öyle bir hal aldı ki, var olanı değil değiştirebilmek sadece yansıtabilmek bile çetin bir mücadelenin konusu haline gelmiş bulunuyor. İfade özgürlüğünden ayrı ele alınamayacak olan basın özgürlüğü, haber alma ve verme hakkı da ancak birleşik ve örgütlü mücadele ile kazanılabilir.

K. Düşgör