Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) gerçekleşti. “Gelecek kapısı” olarak lanse edilen YKS'nin ücreti geçen yıl her oturum için 90 TL iken, bu yıl her oturum için 115 TL olarak açıklandı. ÖSYM kurumu bu yıl da sınavlar üzerinden milyonlarca TL kâr elde etti. YKS'ye 3 milyon 243 bin 425 kişi başvurdu. Bu sayı ÖSYM sınavları tarihinde bir rekor olarak açıklandı. Sınavın ardından binlerce genç sınav sisteminin çarpıklığına ilişkin sosyal medyada görüşlerini açıkladı. Sınav süresinin yetersizliğine, müfredattaki birçok konunun sorulmamasına, sınav salonuna 1 dakika geç kalındığı ya da piercing taktığı için sınava alınmama gibi her yıl yaşanan birçok mağduriyete karşı çeşitli tepkiler yükseldi.
Yükseköğretim Kurumları Sınavı'na başvuranların çoğunluğunu lise eğitimini yeni tamamlamış gençler oluşturdu. Ancak bu yıl ortaöğretim sürecini tamamlamış gençlerin eğitim hayatlarında pandemiden kaynaklı en az 1,5 yıl kayıp bulunuyor. Tüm bu süre boyunca eğitimdeki kayıp zamanın telafi edilebilmesi için hiçbir adım atılmadı. Dahası pandemi ile birlikte daha yalın bir şekilde görülen eğitimin daha da niteliksiz, anti-bilimsel ve eşitsiz hale getirildiği gerçeğidir. Milyonlarca öğrenci zaten baştan aşağı çürümüş olan bir eğitim sisteminin sınavına tabii tutulmaktadır.
Bu düzende eğitim sistemi fırsat eşitsizlikleri üzerine kuruludur. Özel okullarda ve özel derslerle eğitim gören bir genç ile hem okuyup hem çalışmak zorunda bırakılan ve devlet okullarında niteliksiz eğitimi gören bir genç aynı sınavda sınanmaktadır. Bu sınav elbette ki eşit koşullarda yapılmamaktadır.
Sınav sistemi yanlış ve elemeci bir uygulamadır. Yıllara yayılan ders konularının 3 saatlik bir sınav maratonuna sıkıştırılması ciddi bir sorundur. “Geleceğin” dört şıkka sığdırılmak istenmesi ise bir başka sorundur. Kişinin yeteneklerini, özlemlerini ve emeğini esas almayan sınav sistemi başlı başına bir sorundur.
Tüm bunların yanı sıra “gelecek kapısı” olarak lanse edilen sınavla geçiş yapılan yükseköğrenim kurumlarının niteliği ve yaratılan diplomalı işsizler ordusu da büyük bir sosyal sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu yıl geç kaldığı için sınava alınmayan bir gencin “üniversite benim için vakit kaybı, iş kuracağım” biçimindeki açıklaması sistemin ne denli çürüdüğünün ve iflas ettiğinin en açık ifadesidir. Üniversiteden mezun olduktan sonra iş bulamayan ya da kendi alanında çalışamayan milyonlarca diplomalı işsiz varken, işyerlerinde yoksulluk hatta açlık sınırının altında çalıştırılan ve emeğinin hakkını alamayan milyonlarca işçi ve emekçi varken, gençlerin genel bir kanı olarak böyle düşünmeleri anlaşılır bir durumdur.
Gençliğin en büyük kaygısı geleceksizliktir! Gençliğin geleceği optik kağıtlara sığmaz!