AKP-MHP iktidarı bir yandan emperyalist efendilerine uyum mesajı vermeye çalışıyor, bir yanda da ayakta kalmak için içeride saldırıların dozunu arttırıyor. Ekonomik krizin yarattığı açmazlar, gerici-faşist iktidara başka şans bırakmıyor. Gare hezimetinin ardından “demokrasi müjdesi” olarak sunulan İnsan Hakları Eylem Planı gibi manevralar ise ne iktidarın çıkışsızlığını ne de saldırganlığını gizleyebiliyor.
Ortada tüm sınırları aşan bir riyakarlık cirit atıyor. Bunun son dönemdeki başlıca örneği, bir yandan insan hakları, reformlar vb.nden bahsedilirken, diğer yandan yasal Kürt hareketine yönelik sürek avının hızlandırılmasıdır. AKP şefi “İnsan hakları Eylem Planı” açıklamasını yaparken, muhalefet milletvekillerine karşı hazırlanan fezlekeler (28’i HDP’li vekillere ait 33 fezleke) de Meclis’e sunuldu. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak ve tutuklatmak gerici-faşist iktidarın temel gündemlerinden birini oluşturuyor. Aynı şekilde HDP’yi kapatma tehdidi de... Faşist partinin şefi Bahçeli başta olmak üzere Saray rejiminin tüm isimleri, hep bir ağızdan “HDP kapatılsın, milletvekilleri yargılansın” çağrıları yapıyor. Saray rejiminin fezlekeler ile ilgili fikri net. Nitekim tek adam rejiminin şefi de fezlekeler ile ilgili olarak “Genel kurulda da hemen eller iner kalkar” diye buyruk vermiş bulunuyor.
Ancak toplumsal muhalefetten gelen tepkilere göre söylemlerinde göstermelik değişiklikler de yansıyabiliyor. Örneğin AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan ilkin TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek, “HDP siyasi olarak kapandıktan sonra hukuken de kapanacaktır. Biz inşallah milletimiz nezdinde HDP’yi kapatacağız. Milletimizin artık bu partiden ümidi kalmamıştır.” şeklinde konuşmuş, gelen tepkiler üzerine "Değerlendirme, bağımsız mahkemelerin konusu." diyerek düzeltme yapmak zorunda kalmıştı.
Irkçı-şoven histeriyi körükleyen AKP-MHP rejiminin, Kürt halkına ve hareketine yönelik saldırıları, vekillere karşı hazırlanan fezlekeler ve parti kapatma çığırtkanlığının yanı sıra uyduruk gerekçeler ile milletvekillerinin tutukluluk sürelerinin uzatılması ve yeni milletvekillerin tutuklanma hamleleri ile boyutlanıyor. Kürt halkına yönelik saldırganlık elbette yeni değil. Belediyelere kayyım atanması, milletvekillerinin, parti üyelerinin sürekli saldırı altında tutulması, gazetecilerin, avukatların, zindanlara atılması vb. saldırılar, dönem dönem gemi azıya alan zorbalığın sadece ilk akla gelenleridir.
Fezlekeler ve HDP’nin kapatılma tartışmaları bir kez daha göstermiştir ki AKP-MHP rejiminin elinde toplumun üzerinde salladığı sopadan başka bir yönetme aracı kalmamıştır. Gerici iktidarın “demokrasi müjdesi” söylemlerinin gerisinde çok yönlü bir çıkışsızlık yatmaktadır.
Ekonomik krizin işçi ve emekçiler üzerindeki boğucu kuşatmasını perçinleyen pandemi sürecinde artan hoşnutsuzluk ve biriken mücadele potansiyeli, din istismarcısı AKP’yi faşist tek adam rejimini güçlendirme telaşına itiyor. Her açıdan sıkışan gerici iktidar toplumda biriken öfkeyi görüp, bekası için önlem almaya çalışmaktadır. Bu çerçevede gündeme getirdiği oyunları bozacak olan tek güç, işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü mücadelesidir.
G. Umut