Esas yasa fiili-meşru mücadeledir!

İnsanlıkla birlikte ekosistemi de yıkıma doğru sürükleyen kapitalizm, tarihsel miadını artık doldurmuştur. Doğa ile uyum içinde yaşamak ancak emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla mümkün olacaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 13 Nisan 2023
  • 15:30

Açlık, savaş, yoksulluk, kitlesel işsizlik ve salgın hastalık başta olmak üzere insanlığa karşı sürekli felaketler üreten emperyalist-kapitalist sistem gezegeni de geri dönülmez boyutlarda yıkıma uğratıyor. Kapitalizmin neden olduğu büyük ekolojik yıkıma karşı dünyanın birçok yerinde tepkiler yükseliyor. Türkiye’de de rant ve talan üzerine kurulu AKP iktidarı döneminde ülkenin hemen her köşesinde doğayı ve yaşam alanlarını koruma mücadelesi yükseldi. Doğa ve yaşam savunucuları ile köylüler; nehirleri, ormanları, kıyıları, tarım alanlarını korumak için birçok yerde fiili ve hukuki mücadele veriyor.

Ekokırım yasası ve imza kampanyası

İklim Adaleti Koalisyonu bünyesinde yer alan Ekokırım Çalışma Grubu da “Yurttaş Ekokırım Yasası Yapıyor” isimli bir kampanya başlattı. Kampanya kapsamında 14 Mayıs’taki genel seçim öncesinde 1 milyon imzaya ulaşmak ve ekokırımın yasada suç kapsamına alınması hedefleniyor.

Çevre mücadelesinin bir parçası olarak ekokırımın suç kapsamına alınma talebi henüz çok yeni olmakla birlikte verilen mücadelenin dünya çapında bazı kazanımları da var. İspanya’da Mar Menor Tuz Gölü'ne gerçek kişi statüsü verilmesi bunlardan biridir. Böylelikle Man Menor, doğal olarak korunma ve eski sağlığına kavuşma, ekosistem olarak insan kaynaklı baskılardan korunma haklarına kavuştu. 

2019’da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) gündeme getirilen ekokırımın suç sayılması konusu, 2021’de Stop Ecocide Foundation (Ekokırımı Durdurun Vakfı) girişimiyle uluslararası uzmanlardan oluşan bir heyet tarafından tanımlandı. Heyet, hazırladığı metinde ekokırım suçunu şöyle tanımladı: 

“Çevreye ağır ve geniş çapta ya da ağır ve uzun vadeli bir biçimde zarara yol açmasının kuvvetle muhtemel olduğunun bilincinde, yasadışı veya keyfi olarak işlenen fiiller ekokırım suçunu oluşturur.”

Buna göre her doğa talanı, ekokırım suçu kapsamında yer almıyor. Ancak Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorunu, Kanal İstanbul projesi, Akkuyu Nükleer Santrali, Van Gölü’ndeki kirlilik ve kuraklık, Muğla’daki termik santraller, Erzincan İliç’teki siyanürlü atık havuzu, Şırnak’taki ağaç kıyımı vb. Türkiye’de işlenen ekokırım suçlarından bazılarıdır.

İmza kampanyası ile ekokırımın suç sayılabilmesi için TCK’nın 77. maddesindeki “Soykırım ve İnsanlığa karşı suçlar” başlığının “Soykırım, İnsanlığa ve Gezegene Karşı Suçlar” olarak değiştirilmesi hedefleniyor. 15 Mayıs günü meclise sunulması planlanan 1 milyon imza ile suçun yasada yer alması ve suç işleyenlerin ağır şekilde cezalandırılması talep ediliyor.

***

Türkiye’nin her yerinde yürütülen imza kampanyası, pasif bir eylem olmasına rağmen kapitalizmin neden olduğu yıkımın boyutlarını göstermesi bakımından işlevsel bir rol oynuyor. Elbette ekokırımın engellenememesinde sorun yasaların olmaması ya da uygulanmaması değil. Kapitalizmin aşırı kâr hırsı ve rekabet üzerine kurulu işleyişidir. Bu işleyişin gereği insani yıkım kapitalizmin umurunda değilse eğer, ekokırım hiç umurunda değildir.

Zira yasalarla “güvence” altına alınan birçok hakkın kullanılması bile örgütlü mücadeleyle mümkün olmaktadır. Rant ve talan üzerine kurulu AKP iktidarı da yıllardır sürdürdüğü politikalarda önüne çıkan hukuki “engelleri” ya bir gecede çıkardığı kararnamelerle ya da baskı ve zor yoluyla aşmaktadır.

6 Şubat depremlerinin ardından kurtarma çalışmalarından önce enkaz kaldırma çalışmalarına başlanması, depremzedelerin yaşamsal ihtiyaçları karşılanmamışken ihaleler yapılması yasa/kural/ahlak tanımaz bu rejimin çürümüşlüğünün özeti niteliğindedir.

Öte yandan kampanya kapsamında “Ekokırım yasası” ile hedeflenen, ekokırıma yol açan faaliyetler yürüten kapitalist tekellerin ve buna izin veren devletlerin ağır şekilde cezalandırılmasıdır. Ancak sorun şu ki kapitalist tekeller, faaliyetlerini bilim ve hukukun gereklerine göre değil, kâr ve rekabet çerçevesinde sürdürüyor. Örneğin Akkuyu Nükleer Santrali’nin kapatılması için verilecek mücadele, Rusya’ya karşı mücadeledir aynı zamanda. Akkuyu’nun TCK’da suç olarak tanımlanması, içinde bulunduğumuz emperyalizm çağında santralin kapatılmasına yetmeyecektir. Santrali kapattıracak güç örgütlü ve fiili-meşru mücadeledir.

Yine bir başka örnek savaşlardır. Enerji santralleri, maden işletmeleri, ulaşım, sanayi tesisleri, orman yangınları, endüstriyel tarım, kentleşme, iklim krizinin yanı sıra ekokırıma neden olan faktörlerin başında savaşlar geliyor. Emperyalistlerin sefil çıkarları için giriştikleri savaşları durdurmaksa yasalarla hiç mümkün değildir.

***

Kapitalizmin yarattığı krizler sadece dünyanın emekçileri ve ezilen halkları için değil bütün canlılar ve gezegenin geleceği için tehdittir. Bu durum bizzat burjuvaziyi temsil eden kurumlar tarafından sık sık kaygıyla dile getiriliyor. Buna rağmen ekokırıma karşı göstermelik bazı adımlar atılmasının dışında kayda değer bir önlem alınmıyor. Tüm canlılarla beraber doğayı da metalaştıran kapitalizm, her türlü felaketten yeni kazanç kapıları açarak devamlılığını sağlıyor. Kapitalist devletlerden yol açtıkları yıkıma değil çözüm üretmesi, sınırlandırmalarını beklemek bile bir büyük yanılgıdır.

Bu nedenle dünyada ve Türkiye’de süren ekoloji mücadelesi kapitalizmin teşhir edilmesi bakımından önemli ve anlamlı ancak çözüm üretmesi bakımından sınırlılıkları da bellidir. Kapitalizmi yıkmayı hedef almayan bir mücadele niyetten bağımsız olarak kalıcı bir sonuç üretmesi mümkün değildir.

Aralık 2018’de toplanan TKİP VI. Kongresi’nde konuya ilişkin yapılan değerlendirme şöyle ifade edilmiştir:

“Kapitalizmin kendi öz doğasının ürünü ekolojik kriz karşısında özellikle de eğitimli orta sınıflarda gitgide büyüyen bir duyarlılık göze çarpmaktadır. Bu tepki kendi sınırları içinde olumludur. İnsanlığın ve gezegenimizin geleceğine ilişkin ilerici bir duyarlılığın göstergesidir. Bu çerçevede toplumsal muhalefetin bir unsuru, sisteme karşı mücadelenin güçlendirici bir olanağı olarak görülmelidir. Fakat öte yandan, sınıfsal konumun getirdiği kaçınılmaz sınırlamalar nedeniyle, sorunun temellerine inme yeteneğinden yoksunluğuna, dolayısıyla çevre sorununu genel toplumsal sorundan koparma tutumuna karşı da mücadele edilmelidir. Bu mücadele orta sınıf eksenli reformist-parlamentarist akımlara karşı mücadelenin bir parçası, daha özel bir alanıdır.”

İnsanlıkla birlikte ekosistemi de yıkıma doğru sürükleyen kapitalizm, tarihsel miadını artık doldurmuştur. Doğa ile uyum içinde yaşamak ancak emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla mümkün olacaktır.