Her fırsatta tasarruf demagojisi yapan gerici rejim, kendi lüks ve şatafatları, din istismarı söz konusu olduğunda ise har vurup harman savurmakta beis görmüyor.
Kendisine yazlık-kışlık saraylar yaptıran, bin yüz odalı kaçak sarayında altın kadehler kullanan dinci-faşist rejimin şefi bir kez daha “tasarruf” demagojisi yaparak kendi yarattıkları ekonomik krizin faturasını işçi ve emekçilere kesiyor.
“Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi” olarak adlandırdıkları yeni kemer sıkma politikası gerici şef Erdoğan’ın imzasıyla 17 Mayıs tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Söz konusu pakette memur servislerinin kaldırılması, emekli olan sayısını aşmayacak oranda yeni memur alımı yapılması, zorunlu haller dışında memurların fazla mesai ve nöbet ücreti alacak şekilde çalıştırılmaması gibi maddeler yer alıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise yaptığı açıklamada bu paketin son olmadığını belirterek başka “tasarruf paketlerinin” de yolda olduğunu ilan etti. Ekonomistler, 2024 yılının ilk dört ayında 400 milyar TL’nin üzerinde bir bütçe açığı olduğuna dikkat çekiyorlar. Bu açığı kapatmaya çalışan AKP-MHP rejimi emekçilere reva gördüğü sefalet ücretlerine dahi göz dikiyor. Büyük çoğunluğu asgari ücretin çok altında maaş alan 15 milyonu aşkın emekli ve 10 milyon dolayında asgari ücretli şatafat içinde yaşayanların, “itibarlarından tasarruf etmeyenlerin” yarattıkları yıkımın altında ezilmeye devam ediyor.
Din istismarcıları “tasarruftan” muaf
Kendi lüks ve şatafatlarından taviz vermeyen dinci-faşist iktidarın şefleri, saltanatı ayakta tutmak için din istismarını günden güne yaygınlaştırıyor. Gericilik propagandasında kullandığı aparatlara ise bol keseden para dağıtmaya devam ediyor.
Hiçbir “tasarruf” tedbirinin muhatabı olmayan, her yıl önüne ek bütçeler serilen Diyanet İşleri Başkanlığı, 2024-2028 döneminde sadece yurtdışındaki etkinlikleri için 794,8 milyon TL bütçe planlaması yaptı.
Maarif Vakfı: MEB’e alternatif, Gülen’in mirasına talip
Gerici şefin imzasıyla 29 Mayıs 2024 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan yeni kararda Maarif Vakfı’na yaklaşık 6 milyar TL aktarılmasının önü açıldı. 15 Temmuz tiyatrosundan önce temelleri atılan ve hem Milli Eğitim Bakanlığı’na gerici bir alternatif hem de Gülen cemaatinin yurtdışındaki misyonunu elinden almak gibi hedeflerle 17 Haziran 2016’da resmen kurulan bu vakfa her yıl devasa bütçeler ayrılıyor.
Doğrudan iktidarın atadığı kişiler tarafından yönetilen vakıf kendi eğitmenini kendisi yetiştiriyor, onların yurt veya okul açtığı şehirlerde başka bir kamu kurumu faaliyette bulunamıyor, yurt dışındaki kamuya ait varlıklar Bakanlar Kurulu kararıyla bedelsiz olarak bu gericilik odağı kuruma devredilebiliyor. Kurulduğu ilk anda MEB bütçesinden vakfa 1 milyon TL aktarılmıştı. Eğitim bütçesinden vakfa aktarına kaynaklar ise düzenli bir şekilde arttırılıyor:
2019 yılında 422,5 milyon TL,
2020 yılında 684 milyon TL,
2021 yılında 1,7 milyar TL,
2022 yılında 1,8 milyar TL,
2023 yılında ise 2,9 milyar TL gericilik propagandası yapan bu kuruma aktarıldı.
Erdoğan’ın imzaladığı son kararla, merkezi yönetim bütçesinden bu vakfa sadece 2024 yılında 5,7 milyar TL aktarılması kararlaştırıldı.
İktisadi işletme ve sermaye şirketi de kurabilmesine olanak tanınan vakıf adı altındaki bu gericilik odağı kendisine aktarılan sermayeyle yurtdışında birçok ülkede boy göstermektedir.
500’e yakın kişiyi yurtdışına personel olarak gönderen vakfın çalışan ve yöneticilerinin maaşını da kendileri belirlerken bu ücretler 60 bin TL’ye kadar çıkabiliyor.
***
İşçi ve emekçilerin sefaletini her geçen gün daha da derinleştiren, kendi lüks yaşantılarından ve gösterişlerinden taviz vermeyen dinci-faşist iktidar ve ortakları kendi yarattıkları ekonomik yıkımın faturasını, tam bir pervasızlıkla emekçilere ödetiyor. Yoksulluk ve sefaletin böylesine derinleştiği koşullarda diyanet ve Maarif Vakfı gibi gericilik odaklarına ise daha fazla para aktarılması hiç de tesadüf değil. Bu odaklar, sefaleti iliklerine kadar hisseden emekçi kitlelere din demagojisi ile şükretmeyi telkin ediyor. Bu din istismarcısı şarlatanlar hem mafyatik saray rejiminin suçlarını örtmeye hem emekçileri isyandan uzak tutmaya çalışıyor. Hal böyleyken işçi ve emekçiler bu din bezirganlarını tiksintiyle bir kenara itip onları besleyen saray rejiminin saldırılarına karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmenden kendilerine dayatılan sefalet zincirlerini kırmaları mümkün değil.
E. Yalçın