Çözümsüzlük ve çıkış yolu

Sosyal mücadele gelişmeden, işçi sınıfı etkin bir güç olarak siyaset sahnesine çıkmadan bugünkü gerici atmosferi dağıtmak, gerici güç dengelerini altüst etmek mümkün değildir. Dinci-faşist gericilik karşısında “cumhuriyet değerleri” ya da düzenin “demokratikleşme”sine dayalı reformist programlara sarılarak alınabilecek bir yol yoktur. Toplumun üzerine bir karabasan gibi çöken dinci-faşist ağırlık ancak sermaye düzenini hedefleyen bir mücadele çizgisiyle, toplumdaki çatışmanın sınıfsal eksene oturtulmasıyla aşılabilecektir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 22 Mart 2019
  • 10:47

Türkiye’nin siyasal, sosyal ve ekonomik tablosundan yansıyanlar, düzenin çok yönlü krizinin içinden çıkılamaz boyutlar kazandığını gösteriyor. Yerel seçimlerin sonucu ne olursa olsun, bu tabloda esasa ilişkin bir değişikliğin yaşanması mümkün görünmüyor.

Devlet krizi boyutu kazanmış olan rejim krizi olanca ağırlığıyla sürüyor. Dinci-faşist ittifak üzerinden topluma dayatılan “tek adam rejimi” ile siyasal istikrar sağlamak bir yana, bizzat bu ittifakın kendisi ciddi bir istikrarsızlık etkeni durumunda. Gerici dengeler üzerinden ve baskı aygıtlarına dayanarak “yeni düzeni” oturtma çabasında yol alınamıyor.

Daha da önemlisi, iktidarın toplumun önemli bir kesimi nezdinde meşruiyetini yitirmiş olmasıdır. Bin bir türlü kirli yol ve yöntemle elde edilen geçmiş seçim sonuçları nedeniyle yaşanmakta olan meşruiyet krizi, yerel seçim sürecinde ölçüsü iyiden iyiye kaçan pervasızlıklarla daha da ağırlaşan bir seyir izliyor.

Derinleşen ekonomik krizin işçi ve emekçilerin yaşamında yarattığı sonuçlar yerel seçim anketlerine de yansıdığı için, yerel seçim kampanyasını “beka sorunu” üzerine oturtan dinci-faşist ittifakın, buradan bir çıkış yolu bulması da kolay görünmüyor. Çok daha ağır bir fatura demek olan saldırı politikaları yerel seçimler sonrasına bırakıldığı halde, bugünden belirgin bir tepki ve hoşnutsuzluk dışa vurmuş bulunuyor.

Dış politika cephesi bir diğer önemli sorun alanı. Bir bütün olarak bölge ve Suriye politikası üzerinden yaşanan iflas tablosunda değişen bir şey yok. Kürt halkına düşmanlığın da yön verdiği saldırgan politika ve girişimler her seferinde başarısızlıkla sonuçlanıyor.

Düzenin krizinin ürünü olan ve dinci-faşist iktidarın politika ve icraatlarıyla daha da ağırlaşan toplumsal çürüme ve kokuşma ise her geçen gün yeni boyutlar kazanıyor. Bundan toplumun küçümsenemeyecek bir kesimi payını alıyor. Sosyal yozlaşma, manevi-insani-etik vb. değerler yitimi, yabancılaşma, kültürsüzleşme vb., bir bütün olarak toplumu dibe doğru çekiyor. Yalana-dolana, hileye, hırsızlığa, yolsuzluğa, aşağılanmaya vb. tepki veremeyen, emekçilerin birbirine düşmanlaştığı bir toplum yaratılmak isteniyor. Emekçilerin bu açıdan ödediği fatura ekonomik krizin yüklediği faturadan çok daha ağır.

Ancak, insanlığın biriktirdiği tüm ilerici değerleri ayaklar altına alarak, böylece emekçileri sadece fiziki olarak değil manevi bakımdan da tüketerek ayakta kalmaya çalışan bir düzen tablosu, onun ne denli çözümsüz sorunlarla yüz yüze olduğunu gösteriyor.

Özellikle ekonomik-mali krizin hafifletilmesinin imkanlarından yoksunluk, krizin faturasının emekçilere yüklenmesi dışında bir çıkış yolunun olmaması, sermayenin ve dinci-faşist iktidarın halen en büyük açmazıdır. İşçi ve emekçileri yerel seçimlerin hemen ardından uygulamaya sokulacak ağır sosyal yıkım saldırıları beklemektedir. Tüm ekonomik veriler, bugüne kadar patlak veren krizlerin ardından ödettirilen sosyal faturalardan çok daha ağırının dayatılacağını göstermektedir.

Daha şimdiden sanayide kapasite kullanımı yüzde 74’e gerilemiştir. Geniş tanımlı işsizlik yüzde 20.9’a tırmanmış, genç nüfusun işsizlik oranı yüzde 41’e ulaşmıştır. Ödenmesi gereken büyük bir dış borç yükü kapıda beklemektedir. Yoksullaşmanın ifadesi olan iç tüketimdeki hızlı düşüş sürmektedir, vb…

Sermaye iktidarı, IMF’li ya da IMF’siz, ağır bir “kemer sıkma” programını uygulayarak, işçi ve emekçilerin daha da yoksullaştırılması, işsizliğin daha da tırmandırılması dışında bir seçeneğe sahip değildir. Emekçi kitlelerde hoşnutsuzluğu ve direniş eğilimini büyütecek böyle bir program ise ancak baskı ve terörün daha da boyutlandırılmasıyla hayata geçirilebilir.

***

İşçilerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin yaşamını cehenneme çeviren mevcut karanlık tablo bugün için umutsuzluğa yol açsa da, bu durum geçicidir. Gerçekte çıkışsız olan, derin bir çözümsüzlük içinde debelenen, Türkiye’nin kapitalist düzenidir. Karanlığın koyulaşması, aydınlığa çıkışın imkanlarını içten içe biriktirmektedir.

Bu aydınlığın yolunu açabilecek biricik güç işçi sınıfıdır. Sosyal mücadele gelişmeden, işçi sınıfı etkin bir güç olarak siyaset sahnesine çıkmadan bugünkü gerici atmosferi dağıtmak, gerici güç dengelerini altüst etmek mümkün değildir. Dinci-faşist gericilik karşısında “cumhuriyet değerleri” ya da düzenin “demokratikleşme”sine dayalı reformist programlara sarılarak alınabilecek bir yol yoktur. Toplumun üzerine bir karabasan gibi çöken dinci-faşist ağırlık ancak sermaye düzenini hedefleyen bir mücadele çizgisiyle, toplumdaki çatışmanın sınıfsal eksene oturtulmasıyla aşılabilecektir. Düzenin yapısal sorunları ve çok yönlü açmazları, bunun olanaklarını her geçen gün daha fazla olgunlaştıracaktır.

“Bugünün Türkiye’sinde devrim umudu ve yönelimi korunup geliştirilecekse eğer, bunun gerçekleşebileceği, ete kemiğe bürünebileceği biricik toplumsal zemin işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı zemini, dinci gericiliğe karşı mücadelenin sermaye düzenine karşı mücadele içinde anlamlandırılabileceği, devrimci siyasal mücadelenin sınıflar mücadelesi eksenine kavuşturulabileceği biricik gerçek ve tayin edici alandır. Dün olduğu gibi bugün de en hayati ve çözücü halka devrimci sınıf yönelimidir; devrimci bir sınıf hareketinin gelişimi için en azami bir çabaya yoğunlaşmaktır.

“Bugünün Türkiye’sinde devrimci bir programın ve stratejinin anlam bulabileceği, devrimciliğin tutunabileceği, kendini üretebileceği, güç yaratarak olayların gidişatını etkileme olanağı ve yeteneği kazanabileceği biricik alan işçi sınıfıdır. Ciddi sonuçlar yaratabilecek bir devrimci sınıf mücadelesi ancak buradan geliştirilebilir, devrimci sınıf mücadelesi zemini yalnızca buradan kazanılabilir.” (TKİP VI. Kongre Bildirgesi)

Sınıf devrimcilerinin bütün bir siyasal faaliyetine, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu temel önemde gerçeklik yön verecektir. Seçimlerin ardından yoğunlaşacak saldırıların işçi sınıfı saflarında daha da büyüteceği tepki ve hoşnutsuzluğun devrimci mücadele kanallarına akıtılması çabasına yoğunlaşacaklar, her vesileyle, her yol ve yöntemle işçi ve emekçi kitlelere gerçek çözüm ve çıkış yolunu göstereceklerdir.