Gasp ve yolsuzluğa dayanan kapitalist sermaye birikimi, AKP ile birlikte son 20 yılda tırmanışa geçti. 2002 yılından itibaren kapitalistlerin demir yumruğu görevini layıkıyla yerine getiren ve onların sınıfsal çıkarlarını her şeyin üstünde tutan Erdoğan AKP’si, “biz bu kefeni giydik de geldik” diyerek ülkede yağmaya, talana, yıkıma uğratmadık yer bırakmayarak, kendi yandaş sermayesini palazlandırdı ve dünya devleri arasına soktu. Sermaye birikimini inşaat sektörü üzerinde yoğunlaştıran AKP; Ağaoğlu, Cengiz, Torunlar, Sancak, Limak, Kolin vb. yandaş müteahhitlerine kamu kaynaklarını peşkeş çekti, doğayı ve köylülerin arazilerini talan etmeleri için onlara her türlü imkânı sağladı. Girdikleri ihalelerde devletin kasasını teminat olarak gösteren AKP’nin sermaye gruplarının vergi borçları, kriz koşullarında emekçiler açlıktan kırılırken tek kalemde silinebilmiştir. Devletin güvencesini ve her türlü yasal/yasadışı desteğini alarak, müteahhitlikten holding sahibi olan bu talancı takımı, zamanla mafyalaştı ve birer “inşaat çetesi” olarak karşımıza çıktılar.
Bu simsarlardan biri olan ve şu günlerde adını sıkça duyduğumuz Cengiz Holding’in pervasızlıkta sınır tanımadığına bir kez daha tanık olmaktayız. Türkiye’nin dört bir yanında yağma projelerinin altından çıkan, rant uğruna doğayı talan eden Cengiz Holding, 1980’lerin sonunda kurulmuştur. 1990’larda Karadeniz Sahil projesiyle palazlanmaya başlayan Cengizlerin asıl sıçrayışı AKP döneminde olmuştur. Yağma ihalelerinde AKP’nin de ranttan pay alma araçlarından biri olan Cengiz Holding’in yalnız ya da başka şirketlerle ortak girdiği ihaleleri kaybettiği pek görülmemiştir. Kamudan aldıkları ihalelerle servetini katlayan Cengiz Holding aynı zamanda ülkenin dört bir tarafında enerji santralı, maden, karayolları inşaatları gibi birçok projeyle de doğayı katletmektedir. Dünya Bankası verilerine göre dünya üzerinde en fazla kamu ihalesi alan 10 şirket arasında olan Cengiz Holding, sarayın teşvikleri ve kolluk kuvvetlerinin yardımıyla ülkenin ormanlarına, vadilerine, derelerine çöreklenmektedir.
Gerici-faşist iktidar, 2020 yılında enerji veya maden şirketlerine verdiği teşviklerle ve Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu raporlarıyla doğa talanının önünü tamamen açtı. Rejimin “yürü ya kulum” dediği Cengiz Holding’in son dönemde yağma ve rant uğruna başvurduğu zorbalığın haddi hesabı yok. Rize İkizdere’de yapılmak istenen taş ocağı, köylülerin, çevrecilerin ve toplumsal muhalefetin direnişiyle engelleniyor. Buna rağmen karar geri alınmamakta, günlerdir direnen köylülerin karşısına devletin jandarması dikilmekte, Cengiz Holding’in emir eri gibi hareket eden Rize Valiliği ise, utanç verici bir kararla eylemleri yasaklamaktadır. Yağmada, talanda ve zorbalıkta sınır tanımayan AKP şefleri, Cengiz’e arka çıkarak köylülerin yaşam alanlarını ve geçim kaynaklarını gasp etmesi için çırpınmaktadırlar. Ne de olsa arka kapıdan paylarını alıyorlar. Bundan dolayı büyük oranda kendilerine oy veren köylülerin mücadelesine “terör” yaftası asmaya çalışarak kirli propaganda yapıyorlar.
Rize’de Karadeniz’i doldurarak İyidere projesini başlatan Cengiz Holding, şimdi de Çanakkale-Bayramiç’te açacağı bakır ve altın madeni için köylülerin arazilerine göz dikmiş bulunuyor. Şirket, geçtiğimiz günlerde noterden kamulaştırma için köylülere davetiye adı altında tehdit mektubu gönderdi. Maden çevresindeki köylülere gönderilen mektuplarda, arazilerini şirkete satmaları, aksi takdirde Bakanlığa talepte bulunularak kamulaştırma talep edileceği tehdidi yer aldı.
Mektupla köylüleri 28 Mayıs 2021 tarihinde Hacıbekirler köyünde bulunan salonda pazarlığa çağıran şirket şu tehdidi savurmuştur: “Pazarlık görüşmelerine katılmadığınız ya da görüşmelere katılıp da satış konusunda anlaşamadığımız takdirde durum Noter marifetiyle tespit edilecek ve bunun sonucunda da 3213 sayılı Maden Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca taşınmazın 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre kamulaştırılması için ilgili Bakanlığa talepte bulunulacaktır.”
Arsızca köylülerin yaşam alanlarını gasp eden Cengiz Holding, bunu yaparken de devletin yasalarını kendine kalkan olarak kullanıyor. Böylelikle kendisinin devletle iç içe geçmiş bir “mafya” kuruluşu olduğu ve sırtını çeteleşen ve mafyalaşan devlete dayadığı görülmektedir.
Son günlerde çeteci Sedat Peker’in videolarıyla gündeme gelen ve Mehmet Ağar’ın “döviz makinası” dediği Yalıkavak Marina’ya çöreklenmesi ile Cengiz Holding’in doğayı talan etmesi, köylülerin yaşam alanlarını ve geçim kaynaklarını gasp etmesi arasında hiçbir fark yoktur. Her ikisi de sırtını devlete yaslayarak kâh açıktan kâh gizli şekilde kirli/talan işlerini yürütmektedir.
Mafyalaşma ve çeteleşme AKP-MHP iktidarının dümeninde yer aldığı sermaye iktidarının tüm dokularına sirayet etmiştir. Artık her şeyi zorbalıkla yaparak emekçilere yaşam hakkı tanımamakta ve onlara kan kusturmaktadır. Çürümüş ve kokuşmuş bu sermaye düzeni tarihin çöplüğüne atılmadığı müddetçe zorbalıkla hüküm sürmeye devam edecektir.