“Pasifizm ve soyut barış propagandası, işçi sınıfını yanıltmanın bir biçimidir. Kapitalizmde, özellikle de onun emperyalist aşamasında, savaşlar kaçınılmazdır.” (Lenin)
1 Eylül yaklaşırken, bir kez daha barışa dair “ulvi” vaazlar yükselmeye başlayacak. Bazı çevreler pasifist barış talepleri dile getirse bile, “barışı yücelten” söylevlerin çoğu bizzat savaş kundakçıları tarafından dillendirilecek. Riyakârlığın doruğu olan bu söylemler, kendisi de savaş kundakçısı olan burjuva medya tarafından servis edilirken bombalar patlamaya, kentler yıkılmaya, insanlar katledilmeye devam edecek. Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Libya’da, Afrika ülkelerinde ve daha başka yerlerde…
Kapitalizm varsa savaş kaçınılmazdır
Halkların savaşsız bir dünyada yaşama özlemi kadimdir. Buna rağmen savaşı istemeyenler, barışa özlem duyanlar egemenler tarafından kışkırtılan savaşların kurbanı oluyorlar. Zira savaş kundakçılarının fiilen savaşa katıldıkları görülmüş şey değil. Savaş, tarihte yeni bir musibet olmamakla birlikte kapitalizmin emperyalist aşamasında sistemin vazgeçilmez araçlarından biri haline geldi. Dünyanın emperyalist güçler arasında yeniden paylaşımı için savaş, hegemonya için savaş, halkları köleleştirip zenginliklerini yağmalamak için savaş, kapitalizmin krizlerini aşabilmek için savaş, silah stoklarını eritebilmek için savaş, yeni üretilen silahların denenmesi, reklamı, tanıtımı için savaş…
Bu liste uzar gider. Çünkü savaş, şiddet ve yıkıcılık 20. yüzyılın başında emperyalist aşamaya ulaşan kapitalizmin olmazsa olmazları arasındadır. Nitekim yüz yılı aşan bu zaman diliminde savaşsız bir dönem olmamıştır. Kızıl Ordu’nun ve komünistlerin eşsiz direnişiyle Nazilerin ezilmesinden sonra, 1945’te 1 Eylül “Dünya Barış Günü” ilan edildi. Ancak bu sembolik günün ilanı sonrasında da değişen bir şey olmadı. Zira her 1 Eylül’de “Barış Günü” kutlamalarının yapılması, savaş kundakçısı kapitalistlerle onların çıkarlarını korumak için var olan burjuva devletleri zerre kadar ilgilendirmiyor.
Emperyalist kapitalizm yeni savaşlara hazırlanıyor
Emperyalist dünyanın jandarması ABD ile suç ortakları, 21. yüzyılın açılışını Afganistan işgaliyle yaptılar. 2003’te Irak işgal edildi. 2011’de Libya, NATO ordularının aylar süren hava bombardımanlarıyla paramparça edildi. Aynı yıl yine emperyalistler, bölgedeki tetikçileri ve cihatçı katil sürüleri eliyle Suriye’ye savaş ilan etti. 2015’te ise ABD’nin bölgedeki baş uşaklarından biri olan Ortaçağ kalıntısı Suudi Arabistan, Yemen’e saldırdı. Yine bu dönemde batılı emperyalistlerin güdümünde olan neo-faşistler eliyle Ukrayna’da iç çatışmalar şiddetlendirildi. Bu arada bazı Afrika ülkelerinde son yıllarda şiddetlenen çatışmalar da devam ediyor…
Tüm bu savaş ve çatışmalar, hegemonyası sarsılan ABD ile işbirlikçileri tarafından kışkırtıldı. Saldırıya maruz kalan ülkelerde sayısız kent enkaza dönerken, yüz binler katledildi, milyonlar yerinden yurdundan edildi. Bu savaş ve çatışmalar devam ederken, gerilimi Asya’ya taşıyan ABD, Kuzey Kore’yi bahane ederek Çin’e karşı kışkırtıcı bir politika izlemeye başladı. Kuzey Kore’nin ABD için tehdit oluşturduğu söylemi safsatadan başka bir şey değildir. Esas amaçları Çin’i kuşatmak için gerekçe yaratmaktır. Suriye ve Ukrayna savaşlarıyla Rusya’yı sıkıştırmaya çalışan ABD’nin, Çin’le de gerilimi tırmandırması, bölgesel çatışmaların yeni bir dünya savaşına dönüşme riskini arttırıyor. Emperyalist dünyanın jandarması ABD, içine yuvarlandığı gerileme sürecini durdurabilmek için nükleer silah kullanma tehditleri savururken, kapitalizmin aşılamayan küresel krizinin yarattığı sıkışıklık da sürüyor. Yani kapitalizm insanlığı barışçı bir döneme değil, öncekilerden de yıkıcı bir paylaşım savaşına doğru sürüklüyor.
Barış için kapitalizme karşı savaş
Emperyalist kapitalizmin egemenliği yıkılana kadar naif barış temennilerinin ya da pasifist savaş karşıtlığının savaşları engellemesi söz konusu bile olamaz. Nitekim emperyalist saldırganlığa karşı çıkan milyonların 2003’te sokaklara dökülmesi Irak işgalini engellemeye yetmemişti. Zira savaş kundakçıları bu sınırlarda kalan eylemlerin yarattığı basıncı savuşturabiliyor. Elbette günümüzde de gerici/saldırgan savaşlara karşı mücadelenin büyük bir önemi var. Ancak bu mücadelenin etkili olabilmesi için anti-kapitalist temelde olması gerekiyor. Gerici/saldırgan savaşları önleyebilmenin yolu, bu musibetleri yaratan kapitalizme karşı savaşı yükseltmekten geçmektedir.
“Her savaş kötüdür” türü pasifist yaklaşıma sahip olanlar, son tahlilde kapitalizme, diğer bir ifadeyle savaşların devamına hizmet etmekten kurtulamaz. Zira savaşın kaynağı olan kapitalizme savaş ilan etmeden sömürüsüz, sınıfsız, savaşsız bir dünya kurmak mümkün değil. Dolayısıyla hem günümüzde gerici/saldırgan savaşlara karşı etkili bir mücadele geliştirebilmek hem de savaştan arınmış yeni bir dünya kurabilmek için, emperyalist kapitalizme karşı savaşmaktan başka seçenek yoktur.
Emekçiler şahsında temsil edilen insan soyu, kadim özlemi olan barışa kavuşacaktır elbet. Bunun için kapitalizmi yıkıp üretim araçlarının özel mülkiyetinin, insanın insan tarafından sömürüsünün, her türlü baskı ve köleliğin yok edileceği sosyalizmin kurulması şarttır. Ancak o zaman savaş musibetinin temel nedeni ortadan kaldırılmış olacak ve kadim barış özlemi gerçekleşecektir.