Din istismarcısı faşist AKP iktidarı ağır bir ekonomik, siyasal ve sosyal kriz içinde debelenmeye devam ediyor. Günden güne derinleşen kriz, din bezirganı AKP iktidarının yaşadığı çürümeyi de çeşitli vesilelerle gözler önüne seriyor. Önce devletin uzunca bir dönem kullandığı mafya şefi Sedat Peker’in mafyalaşan devlete dair ifşaatları, şimdi de sermaye devletinin yiyiciler ordusu TÜGVA’ya dair kamuoyuna sızan belgeler ortalığı kapladı. Uluslararası kamuoyunun da gündemi olan Offshore dolandırıcılığına dair yeni belgeler (Pandora Papers) de cabası…
Söz konusu olan, içerde ve dışarda büyük bir yolsuzluk, rant, rüşvet, uyuşturucu kaçakçılığı, kara para aklama, mala çökme, kamunun tüm kaynaklarını çeşitli tarikatlara, cemaatlere, TÜGVA gibi sözde vakıflara peşkeş çekme vb.nden müteşekkil bir mafya saltanatıdır. AKP iktidarı, kendinden önceki diğer sermaye iktidarlarından devraldığı “yiyicilik” bayrağını, gelmiş geçmiş tüm sermaye iktidarlarını kıskandıracak şekilde göndere çekmeyi başardı! Denebilir ki son yirmi yılda bu alanda çığır açtı. Dinci-faşist iktidarın kurduğu bu tezgahta en büyüğünden en küçüğüne bütün yiyiciler ceplerini doldurdu.
Ceplerin nasıl ve ne ile doldurulduğu belli değil mi? İşçi ve emekçilerin alın terinden yapılan vergi kesintileri, kamusal kaynakların özelleştirilmesi ve peşkeş çekilmesi, doğanın, kentlerin rant ve talan ile tahrip edilmesi servet olup oluk oluk aktı yandaşlara. Bu bir avuç asalaklar takımı, milyonlarca işçi ve emekçinin ağır koşullarda sömürülmesi sayesinde çok büyük servetler edindi. Çürümüşlüğün en had safhasına ulaşırken çözülmeye de başladılar. Şimdilerde ayyuka çıkan kim daha çok “yesin” ve “semirsin” kavgaları, çıkar çatışmaları AKP iktidarının da çöküşünü beraberinde getiriyor. Giderayak kalan tüm zenginlikleri de ceplerine doldurma gayreti ile saldırıyorlar.
Son günlerde çokça tartışılan ve her gün bir yenisi ortaya çıkan TÜGVA belgeleri, dinci gerici iktidarın, devlet kademelerinden toplumsal yaşamın tüm alanlarına kadar nasıl örgütlendiğinin, işlerin nasıl yürüdüğünün özetini oluşturuyor. Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) 2014 yılında Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan tarafından kuruldu. AKP’nin içerde Gülen cemaati ile yollarını ayırmaya başladığı dönem kurulması, 7 yıl içinde Türkiye’nin en zengin vakıflarından biri olması elbette ki tesadüf değildi. Balık baştan kokuyordu. AKP, kuruluşundan bu yana birçok gerici tarikat, vakıf, cemaat vb.nin koalisyonundan oluşuyor. Bu birliğin çıkar çatışması ile kısmen bozulması ve içerisindeki en büyük ortaklardan olan Gülen cemaatinin tasfiyesi ile devlet kadroları başta olmak üzere birçok alanda büyük bir boşluk doğdu. AKP iktidarı bu boşluğu kısa sürede kendi yandaş kadroları ile doldurmanın çaresini buldu: Yeni tarikatlar, yeni cemaatler ve TÜGVA gibi yeni vakıflar.
“Ganimet”in paylaşımında aslan payı Erdoğan’ın ailesi tarafından kurulan TÜGVA ve TÜRGEV’e düştü. Gülen cemaatinden arta kalan yurtlar, okullar, kamusal alanlar karşılıksız olarak TÜGVA’ya peşkeş çekildi. Devlet kadroları için Gülen cemaati tarafından yapılan mülakatlar TÜGVA tarafından yapılmaya başlandı. Milyonlarca işçi ve emekçinin alın terinden yapılan kesintilerle sağlanan kamusal kaynaklar TÜGVA’nın her biri onlarca yerden maaş alan sözde yöneticilerini, müdürlerini ve uzmanlarını semirtmek için kullanıldı. Bu öyle büyük bir ağ ki neredeyse Türkiye’nin her ilinde, ilçesinde, üniversitesinde, ilkokul ve lisesinde TÜGVA birimleri kuruldu. AKP’nin dinsel gericiliği, TÜGVA’ya sağlanan sınırsız imkanlar ile toplumsal yaşamın her alanında etkisini gösterdi. Yoksul işçi ve emekçiler için TÜGVA, eğitim için kalınacak yurttan devlette kadroya varıncaya dek tek yol haline getirildi. TÜGVA belgeleri, valilikten kaymakamlığa, polislikten ve askerliğe, akademisyenlikten öğretmenliğe herhangi bir devlet kadrosunun nasıl doldurulduğunu apaçık gözler önüne seriyor.
Bir yanda atanamadığı için yaşamına son veren 25 yaşındaki Merve Çavdar gibi gencecik öğretmenler varken, genç işsizlik on dört milyona ulaşmışken, bir yanda da TÜGVA eliyle devlet kadrolarını dolduranlar, onlarca yerden maaş alan, uyuşturucudan fuhuşa her türlü batağa batmış yiyiciler ordusu duruyor!
TÜGVA belgeleri sadece yandaş kadrolaşmayı değil, rant ve talan politikalarını, kamusal kaynakların yandaşlara nasıl peşkeş çekildiğini, rüşvet ve yolsuzluğun boyutunu da gözler önüne seriyor. Sermaye iktidarı ve yandaşları ise o bilindik demagojiye sarılarak, TÜGVA’yı yerli, milli ve caiz ilan ediyorlar. TÜGVA’nın tartışılmasını “dinsizlik ve İslam’a saldırı” dile lanse ederek, kamuoyunda algı oluşturmaya çalışıyorlar. Yetmiyor, çürümüş mafyatik iktidar, TÜGVA haberlerine haber yasağı getiriyor. Hem de TÜGVA listesi ile sulh hukuk mahkemesine atanan bir “Hakim” kararıyla…
Sermaye iktidarı ne yaparsa yapsın kendi cephesindeki çürüme ve çöküşü durduramayacak. İşçi ve emekçilerin sömürülmesi üzerine kurulan bu saltanat, işçi ve emekçilerin birlik olup mücadele etmesi ile yıkılacaktır. Sermaye iktidarlarının hepsi işçi ve emekçilerin sömürülmesi üzerinden palazlanırlar. Bu yüzden çözüm yalnızca bugünkü yiyicilerin gitmesi değildir. Aslolan, sömürüye dayalı kapitalist sistemin ve burjuva ideolojisinin tarihin çöplüğündeki yerini almasıdır…
İ. Y. Gün