Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), 24 Haziran Cuma günü piyasalar kapandıktan sonra bir karar açıkladı. “Koordineli makro ihtiyati adımlar” olarak ifade edilen karara göre, şirketlerin bulundurduğu döviz 15 milyon TL’yi aşması ve bunun bir yıllık satış hasılatının yüzde 10’unu geçmesi halinde bankalardan ticari kredi alamayacaklar.
Kararla birlikte şirketler eğer kredi almak istiyorlarsa ellerindeki dövizi satmak zorunda kalacaklar. Türkiye’de kredi almayan şirketin çok az olduğu da düşündüğünde pek çok şirket elindeki dövizi satmak durumunda kalacak. Ardından yapılan yeni açıklamada bağımsız denetime tabi bir şirket statüsünde olmaması durumunda söz konusu şirketin karar kapsamına girmeyeceği duyuruldu.
Karar sonrası dolar kısa süreli olarak 16,80’e geriledi. Çoğu ekonomist, bu yeni düzenlemenin yaşanan mali kriz karşısında etkili olmayacağını, kurdaki düşüşün MB tarafından piyasaya sürülen dövizden kaynaklı olduğunu belirtti.
Gerici-faşist rejimin “yerli-milli” ekonomi politikasının işçi ve emekçiler için olumlu bir karşılığı bulunmuyor. Sermaye ve yabancı yatırımcı odaklı atılan adımlarda ise fatura işçi ve emekçilerin sırtına yükleniyor. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” politikası gereği faiz artırımına gitmeyen sermaye iktidarı, sermayedarlara döviz sattırarak kurları düşürmeyi hedefliyor. Bu tür adımlarla ekonomide büyüme verileri sabitlenmiş olacak.
Seçimlere kadar büyümenin belli bir seviyede tutulması hedefi ile AKP-MHP iktidarının enflasyonla birlikte büyüme konusunda ısrar edeceği görülmektedir. İktidarın ekonomideki her adımının günü kurtarmaya dönük bir muhtevası bulunmaktadır. BDDK kararı sonrasındaki ilk etkilenen kur dolar oldu ancak bunun devam etmeyeceği ortada.
KKM ile döviz getirisi garanti eden sermaye iktidarı Hazine rezervlerini kullandı. Gelire endeksli senet (GES) hamlesi tutmadı, şimdi ise kısıtlamalarla şirketlerin döviz tutmalarını engellemeye çalışmaktadır. Bazı iktisatçılar bu adımların ihracatı yavaşlatacağını ifade etti. “Makro ihtiyati önlem” adı altında atılan adımla krediden vazgeçmek istemeyen şirketlerin döviz satışına geçmesi ve kurun bir “istikrar” kazanması bekleniyor.
“Sermaye kontrolü” anlamına gelen bu kısıtlamaların ekonomik gerekçelerden çok siyasal kaygılarla yapıldığı pek çok iktisatçının ortak yorumu. Keza Bakan Nebati’nin Bloomberg’de soruları yanıtlarken söyledikleri bir itiraf niteliği taşıyor:
“Aldığımız bütün kararlar daimi kararlar değil. Hepsi geçici. Dövizle işiniz yok, TL ile iş yapın diyoruz…
… Etkisini gördük. Burada firma sayısından ve belirlenen rakamdan ziyade etkisi ve verdiği mesaj önemli. Biz, piyasada ne oluyor ne bitiyor her şeyin farkındayız ve diyoruz ki, paralarını alıp gidip bu parayla döviz alma."
***
Kabine sonrası açıklama yapan Erdoğan, “ek bütçe”yi yama ile ayakta tutmaya çalışıyor. Cari açığın giderek arttığı ve Merkez Bankası’ndaki rezervlerin eridiği bir durumda taşıma suyla değirmenin döndürülemeyeceği açık olmalı. Ekonomi alanında yama ve sopayla yol yürümeye çalışan Erdoğan, kendi maaşına yapılması planlanan %40 zamma karşı kamuoyunda yükselen tepkiler üzerine büyük bir şovla bundan vazgeçti.
Saray rejiminin bakanı Nebati’nin ekonomideki düzelme için biçtiği altı ay geride kaldı. AKP’nin tek adam rejiminin inşasına başladığı günlerde Erdoğan’ın “Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” demesi üzerinden ise dört yıl geçti. Bu süre içinde üç büyük döviz şoku yaşayan ekonomi ile tırmanışı durdurulamayan enflasyon gerçeği, sermayeye teşvik, emekçilere yoksulluk olarak geri döndü. Saray rejimi bir gün daha ayakta durmak için faturayı işçi ve emekçilerin sırtına yüklenmeye devam etmektedir…