AKP-saray rejiminin “FETÖ ayakları”

Fethullahçı çete ile 11 yıl süren balayının imkanlarıyla iktidarı ele geçiren, darbe girişimini “Allahın lütfu” sayıp kendi darbesini yapan dinci-faşist koalisyon, şimdi de “FETÖ’nün siyasi ayakları” tartışması yaratarak çöküşten çıkış yolu arıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 23 Şubat 2020
  • 15:49

İçeride toplumsal meşruiyetini yitiren, dış politikası iflas eden, hüsrana mahkum yayılmacı hevesleri için orduyu savaşa süren AKP-MHP koalisyonu bir kez daha “FETÖ” simidine sarılıyor. Fethullahçı çete ile 11 yıl süren balayının imkanlarıyla iktidarı ele geçiren, darbe girişimini “Allahın lütfu” sayıp kendi darbesini yapan dinci-faşist koalisyon, şimdi de “FETÖ’nün siyasi ayakları” tartışması yaratarak çöküşten çıkış yolu arıyor.

Beka korkusunun yarattığı histeri

Fethullahçı çete ile AKP’nin organik bir bütünün iki parçası olduğu kimse için bir sır değil. Birinin nerede bittiğini ötekinin nerede başladığını ayırt etmek bile zordu. Devletin hem militarist hem bürokratik aygıtlarını birlikte ele geçirdiler. Sorun tam da bu kurumların ve devasa boyutlara ulaşan rant-talan parsasının paylaşımında ortaya çıktı. Taraflar bu gerçeği saklamadıkları gibi, yıllarca küstahça bir tutumla hareket ettiler. Bu suç ortaklığının binlerce delili halen gazete arşivlerinde, Youtube kanallarında mevcuttur. Yargı sarayın aparatı durumuna düşürüldüğü için AKP’nin suç ortaklığına dair hiçbir işlem yapılmadı.

Durum bu iken, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un isim vermeden “FETÖ’nün siyasi ayağı”nın AKP olduğuna işaret eden sözleri, T. Erdoğan’ı zıvanadan çıkardı. Karşı taarruza geçen AKP şefi, medya aracılığıyla milletvekillerine Başbuğ hakkında dava açma emri verdi. Bu arada medyadaki saray beslemeleri de harekete geçerek hem İ. Başbuğ’a hücum ettiler hem CHP’yi, özellikle de lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu “FETÖ’nün siyasi ayağı” diye yaftalamaya başladılar.

Koroya katılan faşist partinin başı Devlet Bahçeli, yaptığı açıklamalarla bu kepazeliğe tuz-biber ekti. Medyadaki beslemelerle aynı telden çalarak Kılıçdaroğlu’na saldıran Bahçeli, yine etrafa salyalar saçarak AKP-saray rejimine kalkan olmaya çalıştı. Bilinen şeylerin bir kısmını biraz da ürkekçe dile getiren Kılıçdaroğlu’na bile azgınca saldırıyorlar. Onları zorlayacak muhalefetten uzak durmasına rağmen, topluma karşı işledikleri suçları Kılıçdaroğlu’nun üstüne yıkmaya çalışıyorlar. Bu tür icraatlar AKP-MHP koalisyonunun içine yuvarlandığı sefaleti gözler önüne serdi. Histeri, artık her davranışlarına damga vuruyor.

Saldırganlık-riyakarlık sarmalı

AKP-MHP şefleri ile medyadaki saray beslemeleri ordusu rejime biat etmeyenlere karşı adeta linç kampanyası yürütüyor. Hain ilan ediyor, “FETÖ’cü” diye damgalıyor, saray yargısına hedef gösteriyor… Tabloya bakıldığında dinci-faşist koalisyona histerik-gözü dönmüş bir ruh halinin egemen olduğu görülüyor. Bu şiddetli histeri hem içte hem dışta yaşadıkları sıkışmanın yansıması olduğu gibi, bunda cemaat şebekesi ile suç ortaklığının tartışılmaya başlanmasından duyulan tedirginliğin de payı var.

Histerik hücumlar, medyadaki beslemelerin AKP şefinin darbe karşıtı “kahramanlık” hikayeleri neşretmeleriyle güçlendirilmek isteniyor. Kahramanlık safsataları yeterli gelmiyor olmalı ki, bunlara “darbe” zırvaları da eklendi. Dinci-faşist darbesini MHP’nin tam desteği ile Perinçekçi dalkavukların alkışları eşliğinde yapan AKP şefi, güya şimdi de bir darbe tehdidi altında bulunuyor. Besleme medya, faşist tek adam diktasının büyük reisini bir kez daha “demokrasi kahramanı” diye pazarlamaya çalışıyor.

“FETÖ ayakları” kokuşmuş rejimi kurtarabilir mi?

İçeride toplumun geniş kesimleri nezdinde itibarı sıfırlanmış, ekonomik krizi derinleştiren, emekçileri işsizliğe-yoksulluğa-intihara sürükleyen bir rejimle karşı karşıyayız. Sermaye adına işbaşında olan bu rejimin rüşvet, yolsuzluk, talan, adam kayırmacılık gibi kirli işleri kısmen de olsa belgeleriyle ortalığa saçılıyor. İdlib savaşında tek müttefiki kalmış, o da cihatçı terör çeteleri. ABD emperyalizmi savaş bataklığına tam dalması için motive ediyor. Tabi savaş aygıtı NATO da Trump’ın bu çabasını destekliyor.

İdlib savaşı AKP-saray rejimini sıkıştırırken, rejim iki emperyalist güç arasında sıkışma-parçalanma durumuna doğru sürükleniyor. Rusya’dan uzaklaşsa ödeyeceği bedelden korkarken, ABD’den uzaklaşma şansı zaten yok. NATO’nun ikinci büyük ordusunu besleyen bu rejim, her yönüyle batı emperyalizminin uşaklığına devam etmek zorundadır. Yani aynı anda iki ipte oynama hevesleri ters tepme aşamasına gelmiş görünüyor.

AKP-saray rejiminin bir de Libya bataklığı var. Libya’da çıkarları Rusya ile çatışıyor. Rusya General Hafter’i desteklerden, hükmü olmayan Serrac hükümetine bel bağlayan rejim, İdlib’deki cihatçıların bir kısmını yüksek maaşlar karşılığında Libya’ya transfer ediyor. Yayılmacı politikasını cihatçı terör örgütleriyle ikame etmeye çalışırken, açmazları daha derinleşiyor. Açmazları bu kadar derinleşmişken AKP şefiyle dalkavuklarının bir kez daha “FETÖ” ayaklarına sarılmaları anlaşılır bir durum. Ancak bu ayakların onları kurtarması pek olası görünmüyor.

Cefasını emekçiler çekiyor

Sermayenin çıkarlarını savunurken kendi bekalarını da korumaya çalışan T. Erdoğan’la dalkavukları, her icraatlarıyla işçi sınıfı ve emekçilerin başına yeni belalar sarıyorlar. Ekonomik krizin yıkıcı sonuçlarını da, ABD’ye uşaklığın ve yayılmacı-saldırgan politikanın bedelini de emekçiler ödüyorlar.

Hem içte hem dışta yaşanan sıkışma, AKP-MHP koalisyonunun emekçilere, demokratik haklara, zaten çok sınırlı olan özgürlükler alanına yönelik saldırılarını daha kaba, daha pervasız bir şekilde sürdürmesini dayatıyor. Bu pervasızlığı durdurabilmenin tek imkanı var, o da işçi sınıfı ve emekçilerin bu kokuşmuş rejime karşı birleşik direnişi geliştirmeleridir.