Geride bıraktığımız 2024 yılı işçi sınıfı, emekçi kitleler, ezilen ve baskı altında tutulan mazlum halklar için büyük acıların ve yıkımların yaşandığı bir yıl oldu. Dolaysıyla bu yılın önceki yıllardan devraldığı ama katlayarak büyüttüğü ve kimi “yeniliklerin” de yaşandığı sorunların devam etmesi dışında esasa ilişkin bir farkı olmadı. Zira emperyalist-kapitalist barbarlığın insanlığa ödettiği çok boyutlu ağır faturaların ve sayısız sosyal kötülüklerin yıldan yıla katlanması, günümüz kapitalizminin uzun yıllardan beri değişmeyen olgularıdır. Bundan dolayı yılsonu değerlendirmesini, 2024 yılından yansıyanlar bağlamında özetlemek, kimi “yeni” olgu ve olayları kapsasa da çeşitli vesilelerle yazılanların doğal olarak “tekrarını” da içerecektir. Fakat gelinen yerde bütün bir insanlık ve gezegenimiz için ürkütücü boyutlarda yıkıcı sorunlar ve sonuçlar üreten kapitalizmin gerçeğini temel olgular üzerinden “tekrarlayarak” hatırlatmak gene de bir ihtiyaçtır.
Her şeyden önce 2024 yılında dizginsiz bir sömürü ve sosyal yıkım politikaları pervasızca uygulandı. Milyarlarca emekçiye zenginlik içinde yokluk, yoksulluk ve açlık yaşatan ekonomik buhran aşılamadığı gibi, bunu tamamlayan sosyal ve siyasal bunalımlar da derinleşti. Servet-sefalet kutuplaşması daha da arttı. Emperyalist nüfuz mücadeleleri sertleşirken hegemonya krizi daha da ağırlaştı. Emperyalist güç odakları arasında yaşanan güç dengelerindeki değişimler daha açık biçimler kazandı. Nükleer bir dünya savaşını mümkün kılan benzeri görülmemiş askeri gerilimler adım adım tırmandırıldı. Bundan kaynaklanan yerel savaşlar çoğaldı. Militarizm ve silahlanma çılgınlığı çığırından çıktı. 1930’lı yıllardan itibaren Avrupa’da halkların üzerine barbarlığın karanlığı olarak çöken, yıllardan beri dünya ölçüsünde yükselişe geçen ırkçılık ve faşizmin, 2024 yılında ciddi bir tehlike ve tehdit haline geldiği görüldü. 21.yüzyılın en büyük sorunlarından biri olan göç ve mültecilik arttı. Canlı yaşamın sonunu getirebilecek olan iklim krizi tehlikeli boyutlara ulaştı. Aynı zamanda tüm bunların da bir sonucu olarak sınıf ve kitle hareketi, ezilen halkların direnişi ve kadın mücadelesi güç kazandı. Bir dizi ülke halk ayaklanmalarının yeni örneklerine sahne oldu.
Tarihte görülmemiş düzeylere ulaşan servet-sefalet kutuplaşması
Geride bıraktığımız yılda aşılamayan ekonomik kriz, en temel uluslararası gündemlerden biri olmaya devam etti. 1929 depresyonundan bu yana yaşanan en derin ekonomik sarsıntı olduğu konusunda iktisatçıların hemfikir olduğu 2008 krizinden çıkılamadı. Yaşanan ekonomik bunalım temeli üzerinden giderek derinleşen sosyal ve siyasal bunalım, geride kalan yıla damgasını vuran temel önemde bir başka konu oldu. Her alandaki eşitsizlikler tarihte görülmemiş düzeylere çıktı. Servet-sefalet kutuplaşması, sınıflar arası uçurum baş döndürücü düzeylere ulaştı. Konuya dair raporlardan yansıyanlar bunun dehşet verici örneklerini sunuyor. Forbes dergisi, yılın en zengin kişilerinin sıralandığı “2024’ün milyarderleri” listesini yayınladı. 2023 yılına kıyasla toplam milyarder sayısı 141 kişi arttı. Servetleri ise 2023’e göre 2 trilyon dolar artış gösterdi. 2015 yılında dünya çapında 1757 milyarder bulunurken, 2024 yılında bu sayı 2682’ye ulaştı. İsviçre bankası UBS’nin “Milyarder Tutkuları Raporu”na göre, dünya çapındaki milyarderlerin toplam serveti yüzde 121 arttı. Milyarderlerin 2015’teki 6,3 trilyon dolar olan servetleri 2024’te 14 trilyon dolara çıktı.
Ocak 2024 yılında yayınlanan Oxfam raporuna göre ise dünyanın en zengin beş kişisi, 2020 yılından bu yana servetlerini iki kattan fazla artırdı. Bu kişilerin serveti 2020 yılında 405 milyar dolar iken bu yıl 869 milyar dolara ulaştı. Tüm milyarderler aynı dönemde servetlerini 3,3 trilyon dolar artırırken dünyadaki en yoksul yaklaşık beş milyar insan ise 20 milyar dolar servet kaybederek daha da yoksullaştı. Oxfam İnternational’in Genel Direktörü Amitabh Behar, verili tabloyu “Milyarlarca insanın salgın, enflasyon ve savaşın ekonomik şok dalgalarını omuzladığı, milyarderlerin ise servetlerini katladığı ve bu nedenle eşitsizliklerin keskinleştiği bir dönemin başlangıcına tanık oluyoruz... Şirketlerin ve tekellerin kontrolden çıkmış gücü, eşitsizlik üreten bir makine(dir)” şeklinde değerlendirdi. Dünya Bankası’nın “2024 Yoksulluk, Refah ve Gezegen Raporu” da aşırı yoksulluğun ve gelir eşitsizliğinin giderek derinleştiğini ortaya koyuyor.
Hak ve özgürlükler budanırken ırkçı/faşist partiler güçlendi
Ekonomik ve sosyal bunalıma eşlik eden siyasal gericilik daha da katmerleşti ve bu yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve polis devletine geçişin olağanlaşması biçiminde kendini gösterdi. Burjuva demokrasisinin kurumları önemli ölçüde aşınırken, çok kutsanan demokrasisinin gerektiğinde bir tarafa itileceğine, parlamentonun devre dışı bırakılacağına Fransa ve Almanya örnekleriyle tanıklık edildi. Toplumsal ve sosyal sorunlar dağ gibi büyürken bu sorunlar karşısında işlevsiz kalan klasik düzen partilerine güvensizlik artıyor. Bu zemin üzerinde aşırı sağcı ve neo-faşist hareketler/partiler yükselme imkanı buluyor. Tarihsel deneyimin de gösterdiği gibi faşizm, tekelci burjuvazinin sosyalist devrim tehdidine karşı tepkisidir. Emperyalist burjuvazi, kapitalizmin ekonomik ve toplumsal krizine 1930’lardakine benzer bir tepki gösteriyor.
Tekelci burjuvazi çok yönlü küresel krizi, militarizme ve savaşa daha fazla başvurarak, siyasal gericiliği yoğunlaştırarak, yabancı düşmanlığı ve göçmen karşıtlığı üzerinden ırkçılığı teşvik ederek, aşırı sağı ve faşist partileri destekleyerek aşmaya çalışıyor. Sermayenin açık destek ve yönlendirmesiyle faşist hareket ve partiler yıldan yıla güç kazanıyor. Bu güçlenme başka şeylerin yanı sıra sahip oldukları aktif kitle desteğinin, ulaştıkları oy potansiyelinin, kazandıkları milletvekilli, Cumhurbaşkanlığı, parlamento, eyalet ve belediye seçimlerinin üzerinden de yansıyor. 2024 seçimleri buna yeni bir düzeyde tanıklık etti. Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya, ABD gibi ülkelerde aşırı sağ ya da faşist partiler iktidar oldu. 2024 Ağustos ayında İngiltere bir hafta süren faşist “ayaklanma”ya sahne oldu. Bir dizi ülkede ise faşist saldırılar yoğunlaştı.
Hegemonya krizi ağırlaştı, dünya savaşı tehlikesi büyüdü
Geride bıraktığımız yıl öne çıkan ve uluslararası gündeme damgasını vuran gelişmelerden biri de emperyalistler arası sertleşen çelişki, nüfuz mücadeleleri ve hegemonya bunalımının ağırlaşarak sürmesi oldu. Hegemonya bunalımının derinleşmesi sonucu emperyalist müdahale ve artan savaşlar dizisi 2024 yılının ön plandaki temel gündemleri oldu. Ortadoğu, bu gelişmelerin ana sahnesi olarak öne çıktı ve Suriye’nin çöküşü ile yeni bir evreye taşındı. 7 Ekim Aksa Tufanı eylemini bahane eden siyonist İsrail’in Gazze’de başlattığı soykırım savaşına Lübnan’ı ekledi, İran’a darbeler vuruldu ve son olarak Suriye rejimi ortadan kaldırıldı. Suriye’nin çöküşü, emperyalist hegemonya savaşının yeni enkazı oldu.
Emperyalizmin Ortadoğu’ya sistematik müdahalelerinin dünden farklı olarak yol açtığı sonuç, özellikle de Siyonist soykırım ve Suriye’nin yıkılışı üzerinden batı emperyalizminin iç bütünlüğünü sağlamış görünmesidir. İkincisi ise Rusya’nın 2015’te Suriye’ye girişiyle bölgede elde ettiği ve güç dengesini değiştirdiği konumuna son verilmiş olmasıdır. Oysa Rusya, son birkaç yılda ABD emperyalizmi liderliğindeki blokun kendisini kuşatmasına Ukrayna örneğinde görüldüğü gibi kararlılıkla direnmiş, Suriye üzerinde ise bölgede önemli bir rol üstlenmişti. Rusya’nın küresel ve bölgesel ölçekte hegemonya kurma arayışının somutlandığı ülkelerden biri Suriye idi. Suriye’nin çöküşüyle Rusya, rakipleri karşısında Ortadoğu’da kazandığı mevzileri şimdilik kaybetmiş görünüyor.
Milyarlarca insanın ölümüyle sonuçlanacak olan nükleer savaş riski, özellikle Ukrayna-Rusya savaşındaki gelişmelerle arttı. Kimi NATO devletlerinin uzun menzilli füzelerin Ukrayna tarafından Rusya topraklarında kullanılmasına izin vermesi, bu riski daha da büyüttü. Rusya ile savaş halinde olan ABD ve onun batılı emperyalist müttefikleriyle onların savaş örgütü olan NATO, Rusya’ya karşı saldırganlığı her yol ve araçla kışkırttı. Ukrayna’yı silah ve paraya boğmaya devam ettiler. Saldırganlığın başını çeken ABD, kendi dünya düzenini koruma ve yükselen rakiplerini güçten düşürme stratejisi çerçevesinde sadece Rusya’ya değil, Çin’e karşı da saldırganlık ve savaşa dayalı politikalarını sertleştiriyor. Tayvan ve Güney Çin Denizi’nde sergilenen provokasyon ve kışkırtmalar bunun ürünü olarak tırmandırılıyor.
Gezegenin geleceğini tehdit eden iklim sorunu
Kapitalizmin aşırı sömürü ve aşırı kâr güdüsünün sonucu olarak insan kaynaklı iklim değişikliği, gezegenimizdeki canlı yaşamını tehdit etmeye devam etti. Küresel ısınma, su ve yiyecek kıtlığı, doğal afetler ve türlerin yok olması, küresel iklim değişikliğinin ciddi sonuçları oldu. İklim uzmanları, yıllardan beri yıllık olarak yapılan, bu yıl ise Azerbaycan’da 29. gerçekleştirilen iklim konferanslarından sonra bile fosil yakıt tüketiminin 2024 yılında rekor seviyelere ulaştığı ve küresel ısınmanın devam ettiği konusunda uyarıyorlar. Böyle giderse 2100 yılına kadar 3 dereceden fazla ısınmanın artık göz ardı edilemeyeceğine dikkat çekiliyor. Dünya Enerji Ajansı’nın Raporu’na göre 2024 yılında kömür, petrol ve doğal gaz üretimi en yüksek düzeye ulaştı. Fosil yakıtlar halen de dünya ölçeğinde yeryüzünde yaşamı riske atan enerjinin yüzde 80’nini temsil ediyor. Oysa her iklim konferansında güya fosil yakıtlardan uzaklaşılması karara bağlanıyor.
Oxfam’ın yayınladığı “İklim Eşitliği, Yüzde 99 için bir Gezegen” başlıklı yeni raporuna göre, dünya nüfusunun en zengin yüzde 1’lik kesimi, insanlığın en yoksul üçte ikisini oluşturan 5 milyar insandan daha fazla karbon kirliliği üretiyor. Dünyanın en zengin 125 milyarderinin yatırımları her yıl atmosfere 393 milyon ton CO2/karbondioksit salıyor. Ayrıca dünyanın en zengin 12 milyarderinin yatları, özel jetleri, malikaneleri ve finansal yatırımları 2 milyon evin yıllık enerji emisyonundan daha fazla sera gazı emisyonu üretiyor. Özetle iklim konferanslarının birbirini izlemesine, “doğayı koruma” ve “yeşil teknolojilere geçiş” yalanlarının dillerden düşürülmemesine rağmen 2024 yılı da atmosferin ısınmasına, doğanın dengesinin alt-üst olmasına ve canlı türlerin yok oluşunun artmasına sahne oldu.
Kapitalist barbarlık karşısında çıkış arayışı
Dünyanın bu verili tablosu, emperyalist kapitalizmin onulmaz çelişkilerini her alanda ve her açıdan ortaya koymakla kalmıyor, işçi ve emekçilerin mücadelesinin de dünya ölçüsünde yıldan yıla güç kazandığını gösteriyor. Kapitalist bunalımın ağır faturaları enflasyon, işsizlik, ücretlerde düşüş, yaşam ve çalışma koşullarında kötüleşme, sosyal hakların adım adım gasp edilmesi yoluyla işçi sınıfı ve emekçilere ödetiliyor. Kapitalizmin dünya çapında ağırlaşan çok yönlü küresel krizinin de bir sonucu olan bu saldırılar, sınıf ve çalışan kitlelerin yaşamında yıkıcı etkiler yaratıyor, bu durum döne döne onları mücadele sahnesine itiyor. İşçi sınıfı ve emekçilere, onları yatıştırabilecek tavizler vermek imkanından yoksun olan ve geriye kalan kısmi siyasal ve sosyal hakları bile yük kabul eden burjuvazi, daha ağır saldırılara girişirken, emekçilerin mücadele sahnesine çıkmaması düşünülemezdi.
Nitekim dünyanın her tarafında işçi sınıfı ve emekçi kitleler, 2024 yılında da sermayenin saldırılarına, yeni iş yasalarına, emeklilik yaşının yükseltilmesine, toplu tensikatlara, hayat pahalılığına ve daha bir dizi saldırıya karşı farklı biçim ve düzeylerde tepki gösterdi, halk isyanlarının yeni örnekleri yaşandı. Mazlum halkların direnişi büyük fedakarlıklar, acılar ve katliamlara rağmen bastırılamazken, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi güçlenerek devam etti. Dünya ölçüsünde yaşanan gelişmeler, 2024 yılını da kapsayan son yıllardaki olgular ve olaylar, kapitalizmin insanlıktan öteye gezegenimizi de dolu dizgin bir şekilde felakete-yok oluşa sürüklediğini gösteriyor. Ama aynı olgu ve olaylar, sosyalizmin bugün için ne denli acil bir ihtiyaç haline geldiğini de göstermektedir. “Yeni bir dünya arayışı” bunun ürünüdür.
Dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçilerin mücadele yolunu tutmuş olması, ilerici insanlığın sosyalizmi kurma yoluna yeniden yöneleceğinin kanıtı sayılmalıdır. Krizler, yokluk ve yoksunluklar, türlü felaketler ve savaşlar düzeni olan kapitalizme karşı, dünya proletaryası sosyalizm yürüyüşünü yeniden ama geçmişin deney ve birikimi üzerinden daha güçlü bir şekilde sürdürecek ve bunu durdurmak olanaklı olmayacaktır.