Emperyalist kapitalist sistem uzun süredir çok yönlü bir krizle boğuşuyor. Son bir yılı aşkın süredir tüm dünyayı pençesine alan koronavirüs salgını sistemin krizini daha da derinleştirdi. Krizden çıkış yolları arayan sermaye iktidarları krizin yükünü her fırsatta işçi sınıfı ve emekçilerin üzerine yıkan politikaları hayata geçirmeye çalışıyor, emekçilerin kazanımlarını, temel hak ve özgürlükleri gasp etmeye yöneliyorlar.
Fransa’da son dört yıldır işçi sınıfının kazanımlarına ve haklarına karşı sermaye rejiminin sürdürdüğü saldırılarda kısmen başarı kazanmasının ardından, benzeri bir saldırı bu kez Yunanistan işçi ve emekçilerine dayatılıyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un tüm protestolara rağmen kabul ettirdiği saldırı yasasının adeta kopyası olan yeni iş kanunu tasarısı Yunanistan’ın sağcı Yeni Demokrasi (ND) hükümeti tarafından geçtiğimiz çarşamba günü parlamentoya sunuldu. Taslağın haziran ayında geçmesi planlanıyor.
Yunanistan sermayesinin desteği ile Temmuz 2019’da başa geçen ve ülkeyi kontrol altına alan sağcı Kiryakos Miçotakis’in Yeni Demokrasi hükümeti katı bir neoliberal yasa ile işgücü piyasasının yatırımcılar ve girişimciler lehine kuralsızlaştırılmasını teşvik etmek istiyor. Miçotakis’in politikaları Avrupa Birliği emperyalistleri ve Macron tarafından ilgiyle izleniyor.
Yıllardır süren kemer sıkma politikaları ile geleceğe yönelik belirsizlik, işsizlik tehdidi ve gelecek korkusu ile yaşamak zorunda bırakılan işçi ve emekçiler, gençlik kitleleri, salgın nedeniyle işini kaybetme riski ve yoğun bir sömürüye maruz kaldıkları bu süreçte kendilerine dayatılan sınıf düşmanı kanun taslağına karşı sessiz kalmadılar, tepkilerini sürdüreceklerini gösterdiler.
Yunanistan işçi sınıfı mayıs ayında iki gün arayla iki kez greve gitti. İlk grev 4 Mayıs’ta, Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (GSEE) tarafından gerçekleştirildi. Demiryollarında bölgesel ve uzun mesafe trafiği tamamen durdu. İkinci grev ise iki gün sonra, 6 Mayıs’ta gerçekleşti. Greve Atina’da özel sektörde çalışan işçileri temsil eden Atina İşçi Merkezi tarafından desteklenen Kamu Çalışanları Sendikası (ADEDY) çağrı yaptı. Atina metrosu, troleybüsler ve tramvaylar durdu, adalara giden feribotlar çalışmadı. Kamu çalışanlarının yanı sıra, taşımacılık sektöründe çalışanların da 24 saat greve gitmesi hayatı durma noktasına getirdi. Devlet televizyonu ER-T’deki gazeteciler de protestolara katıldılar. On binlerce işçi ve emekçinin katıldığı kitlesel gösteriler düzenlendi.
Grevlerin merkezinde çalışanların en temel haklarına saldırı anlamına gelen sınıf düşmanı yeni iş kanunu tasarısı vardı.
Yeni iş kanunu tasarısı neyi içeriyor?
Sermaye hükümetinin hazırladığı yeni iş kanunu tasarısı ile sekiz saatlik iş günü, 5 günlük çalışma haftası, grev hakkı hedef alınıyor.
2011 yılında, sosyal demokrat PASOK hükümeti toplu sözleşmenin bir parçası olarak işyerlerinde çalışma gününün 10 saate kadar uzatılmasına izin veren bir yasayı kabul etmişti. 10 saatlik kuralı Alpha Bank, telekomünikasyon şirketi OTE, sigara üreticisi Papastratos ve içecek üreticisi Ivi gibi kapitalist şirketler uyguluyordu.
Yeni kanun tasarısının kabul edilmesi durumunda sekiz saatlik işgününün kaldırılması artık hem sendikanın örgütlü olduğu hem de sendikanın olmadığı fabrika ve işletmelerde bireysel “anlaşmalar” yoluyla işçilere dayatılabilecek. Günlük çalışma saatlerinin sekizden 10-12 saate çıkarılması, fazla mesai ücreti ödenmeden ve toplu iş sözleşmesi gerekmeden kolaylaştırılacak. Böylece kapitalistler, çalışanlarını bir günde 10 saate kadar çalıştırılabilme veya ertesi gün daha az çalıştırma olanağına sahip olacaklar. Yeni kanun tasarısına göre kapitalistler işçiye daha yüksek olan fazla mesai ücretini ödemek yerine, işçinin fazla mesai süresini izin olarak kullanmasına izin verebilecek. Buna ilişkin düzenlemelerle kapitalistlerin cebine daha fazla kâr akışı sağlanmış olacak.
Yeni kanun tasarısıyla 5 günlük çalışma haftasının ve toplu sözleşmelerin kaldırılması da planlanıyor. Böylece pazar günü çalışan sektörlerin sayısı artırılacak ve daha az ücretle daha fazla mesai olanaklı hale getirilecek. Bu sömürüyü kolaylaştırmak için yeni düzenlemeler getirilecek: Yasal olarak izin verilen fazla mesai sınırının yükseltilmesinin önü açılacak. Şimdiye değin imalat sanayinde yılda 96 saat ve diğer tüm sektörlerde 120 saat fazla mesai yapılabiliyordu. Bu sınırın tüm şirketler için yılda 150 saate çıkarılması planlanıyor.
Ayrıca grev hakkına kısıtlamalar getirilmesi de planlanıyor. Atina Metrosu gibi, tüm kamu hizmeti veren işletmelerde, sınıfın iş bırakma ve durdurma gibi eylemlerinde yüzde 33’lük bir “garantili asgari hizmet” sağlanması gerektiği de düzenlemede yer alıyor.
Güney Avrupa’da ucuz işgücü ve yoğun sömürünün “laboratuvarı”
Atina’nın emekli ekonomi-politik profesörü Savas Robolis, yeni iş kanunu tasarısını “Güney Avrupa’yı yeniden bir laboratuvar yapma girişimi” olarak tanımlıyor.
Büyük ölçüde turizm sektörüne bağımlı olan Yunanistan ekonomisi 2020’de yüzde 10 küçülme yaşadı. Aynı dönemde, ulusal borç GSYH’nin yüzde 205,6’sına (Euro bölgesinde en yüksek oran) yükseldi. Bu, 2014 yılında Yunanistan’ın borç krizinin en yüksek olduğu süreçten yüzde 25 daha fazla.
AB, pandemiden sonraki dönem için üye ülkelere yedi yıllık bir dönem için fon sağlıyor, ancak bu fon kemer sıkma önlemleriyle bağlantılı olarak veriliyor. Yunanistan’ın da AB ekonomik fonundan önümüzdeki altı yıl içinde 31 milyar euro alması bekleniyor ve bu para, toplam 57 milyar euroyu kapsayan “Yunanistan 2.0” yatırım programının bir parçası olarak ve kemer sıkma önlemlerine bağlı olarak veriliyor. Yeni iş kanunu tasarısını da bu bağlamda ele almak gerekiyor.
2008-2009 yıllarında yaşanan küresel mali krizden sonra, AB emperyalistleri ve Uluslararası Para Fonu (IMF) Yunanistan sermaye hükümetine kemer sıkma politikalarını uygulamayı dikte etmişti. Ülke emperyalistlerin bir laboratuvarına dönüştürülmüş, işçi sınıfı ve emekçiler, gençlik acımasız kemer sıkma saldırılarına maruz kalmış, çığ gibi büyüyen işsizlik, geleceksizlik, derin bir yoksulluk ve sefalet içinde yaşamaya mahkum edilmişti. AB emperyalistlerinin kemer sıkma politikalarının uygulanması sol bir partinin iktidarda olduğu dönemde de sürmüştü.
Yunanistan işçi sınıfı kendilerine dayatılan bu ağır sömürü ve vahşi kapitalizm koşullarında, emperyalist AB ve IMF’nin dayattığı kemer sıkma politikalarına karşı son 10 yılda sayısız kez genel greve gitti. Ancak işçi sınıfının mücadele kararlılığı ve dinamizmi sendika bürokrasisi ve SYRIZA gibi hayal tacirlerinin sınırlarını aşamadı. Bir döneme damgasını vuran sınıf hareketi dalgasına yaslanarak “iktidar” olan sahte sol, hareketi sadece düzen sınırları içinde tutmakla kalmadı, sınıf ve emekçi kitlelerde hayal kırıklığı ve umutsuzluğa yol açarak sağın yükselişinin zeminini döşedi. Düzen sınırları içinde kalan sınıf ve kitle hareketi ise, sınıftan gelen yıkıcı enerjisini düzenin temellerini yıkmaya yöneltemedi, yöneltemezdi.
Sermayeye hizmette kusur etmeyen Miçotakis ve partisi işçi sınıfının kazanımlarına saldırıyor, işçi hareketinin en önemli kazanımlarından olan sekiz saatlik işgününü gasp etmeye hazırlanıyor. Yunanistan işçi sınıfı ve emekçileri geçmişte olduğu gibi bugün de sermaye iktidarının sınıf düşmanı politikalarına karşı üretimden gelen güçlerini kullanarak karşı çıkıyor, mücadeleden geri adım atmıyorlar.
Yunanistan sınıf hareketinin dün olduğu gibi bugün de en önemli handikabı önderlik boşluğudur. Yunan işçi ve emekçilerini örgütleyecek, onları devrimci bir mecrada düzenin temellerine yöneltecek gerçek bir sınıf partisinin olmadığı koşullarda hareketin ulaşabileceği sınırlar bellidir. Gerçek bir sınıf partisinde örgütlenmiş, mücadelelerle sınanmış, deneyimler biriktirmiş bir işçi sınıfı ve onun partisi sermaye iktidarının temellerinden yıkacaktır ve Yunanistan işçi sınıfı o zaman gerçek anlamda “21. yüzyılın kölesi” olmaktan nihai olarak kurtulacaktır.