ABD ile Batı'nın başını çektiği “Ukrayna’yı sevenler kulübü”, 12 Ekim Cumartesi günü ABD’nin Almanya’daki Ramstein üssünde Kiev’e silah “desteğini” arttırmayı görüşmek için bir araya gelecekti. Toplantıya NATO’ya üye devletler ve “dostlarından” oluşan 50 ülkeden katılım olacaktı.
Ukrayna’nın kukla lideri Zelenski bu toplantıya çok ümit bağladığını önden açıklamıştı. Zelenski patronlarını ikna ederek “savaşı kazanmak” için gerekli mühimmat sözü alacaktı. Ne de olsa bu savaşı “Avrupa için” veriyordu. Ama öyle olmadı.
ABD, Florida eyaletine hızla yaklaşan "Milton Kasırgası” bahanesiyle önce Başkan Joe Biden’ın katılamayacağını açıkladı. Ardından toplantının tamamen iptal edilmesi için “gizli” diplomasi yürüttü.
Saatte 230 km hızla esen bu kasırga sadece Florida’yı vurmakla kalmadı; Ramstein’da da yıkıma neden oldu. Ukrayna’yı sevenler kulübünün toplantısı iptal edildi.
Milton Kasırgası, ABD ile Batı'nın Ukrayna'ya verdiği “desteğin” görmezden gelinemeyecek bir çelişkisini de ortaya koydu: Emperyalist çıkarlar ve “sokağın memnuniyeti/ memnuniyetsizliği” arasında sıkışıp kalan politika.
ABD'nin bu toplantıyı ertelemesinin ardında derin bir ekonomik ve siyasal kriz yatıyor. Amerikan emperyalizmi, Doğu Avrupa’daki bu savaşı sürdürecek kadar gücünü korumak istiyor, ancak ABD sokağının Ukrayna savaşına yapılan harcamalar karşısındaki tepkisini de seçime ramak kala göz ardı edemiyor.
Biden'ın kendi ülkesinde esip gürleyen kasırgaların yarattığı yıkım karşısında Ukrayna'ya yapılan “yardımı” savunacak hali-mecali kalmadı.
Bu açıdan, ABD'nin ekonomik kaynaklarını daha fazla tüketmeye yönelik her adım, Batı'nın Ukrayna savaşının yükünü taşıma gücünün bir sınırı olduğunu gösteriyor. Tel Aviv’deki soykırımcı Siyonist çeteye on milyarlarca dolar ve binlerce ton bombanın verilmesi, Ukrayna savaşına para ve mühimmat sağlamayı zorlaştırıyor.
Nitekim bir süredir Batı’nın Zelenski’ye olan desteği giderek azalma gösteriyordu. BM Genel Kurulu'nda, soykırımcı Netanyahu gibi boş koltuklara konuşan Zelenski’nin ABD'den uzun menzilli silah “desteği” talebi de karşılıksız kaldı. ABD’nin Ukrayna'nın NATO'ya bağlayıcı bir şekilde “kabul edilmesine” omuz silkmesi, Washington’ın artık savaşı sonlandıracak bir “çözüm” arayışına girebileceğinin işareti gibi. Ancak bu “çözüm”, emperyalist Batı'nın Ukrayna’yı kendi kaderiyle baş başa bırakmak üzere olduğunun da göstergesi olabilir.
Emperyalist savaş aygıtı NATO’nun eski Genel Sekreteri Jens Stoltenberg bu minvalde bir “çözüm” önerisi sundu. Stoltenberg’in planına bakılırsa Ukrayna’nın, Rusya tarafından ele geçirilen topraklarını geri alma umutlarının sona erdiği görülüyor.
Bu planın temelinde, Ukrayna'nın doğu bölgelerini Rusya'ya kaptırdığını sineye çekmesi karşılığında Batı'nın Kiev rejimini NATO’ya kabul etme “isteğinin” yattığı öne sürülüyor.
Emperyalist Batı, kendi genişleme hedeflerini sürdürmek için Ukrayna’nın topraklarını feda etmeye hazır olsa da onu NATO’ya alma “isteği” Moskova’nın soğuk havasına “ılımlı” bir katkısı olur mu, göreceğiz.
Bu çelişkili planın ardında ise Batı'nın aslında Rusya'nın zaferinden korktuğu kadar Ukrayna'nın başarısızlığından duyduğu korku da yatıyor. Kiev’i silahlandırmak ve savaşı sürdürmek, ABD-NATO cephesinin Rusya ile doğrudan çatışmaya girme riskini artırıyor. Ancak, bu saldırgan cephenin Rusya ile savaş riskini göze almaya hazır olmadığı görünmüyor.
Emperyalizm, Ukrayna halkını birer piyade olarak kullanarak kendi ekonomik ve askeri çıkarlarını korumaya çalışıyor. Ancak aynı zamanda Batı metropollerinde sokağın bu savaşa verdiği “destek” de giderek irtifa kaybediyor.
Batı’nın militarist ajandasında Almanya’nın NATO’dan gelen talepler doğrultusunda silahlanmaya yönelik bütçesini artırması gerektiği yönündeki baskılar da dikkate değer. Almanya’nın 2031’e kadar askeri güçlerini iki katına çıkarma hedefi, NATO’nun emperyalist genişleme stratejisinin parçası olarak ön plana çıkıyor.
Ancak bu strateji, halkların sırtına yüklenen ağır silahlanma maliyetlerini de artıracak. Almanya’nın askeri harcamalarını yıllık ulusal gelirin yüzde üçüne çıkarması gerektiği yönündeki talepler, kapitalist sınıfın silah endüstrisinden kâr sağlama hevesini de gözler önüne seriyor.
Ramstein zirvesi ekarte olunca “silah isterim” diyen Zelenski Londra, Paris, Roma ve Berlin’deki patronlarının kapılarına dayandı.
Zelenski’nin Avrupa başkentlerine yaptığı ziyaretler ve yeni silah talepleri, Ukrayna’nın emperyalist Batı tarafından bir vekâlet savaşının piyonuna dönüştürüldüğünün en somut göstergelerinden biri oldu.
Papa ile görüşmesinde bile silah yardımı talep eden Zelenski, Batı’nın "kalıcı ve adil barış" söylemiyle Ukrayna'yı köşeye sıkıştırmaya çalıştığını fark etti. Her şeye rağmen Batı, Zelenski’nin taleplerini şimdilik onay verecekmiş gibi görünmekten imtina ediyor.
Ancak Batı’nın Zelenski’ye verdiği mesaj net: “Rusya’nın ele geçirdiği doğu bölgelerinizi geri almak size kalmış. Biz ancak sizi destekleriz!”
Bu durum, emperyalist Batı’nın Ukrayna’yı kendi jeopolitik çıkarları doğrultusunda savaşa sürmesi ile bu savaşı daha fazla sürdürmek için gösterdiği isteksizlikle çelişiyor. Bu isteksizlik tercihten çok savaş yükünün ağırlığından kaynaklanıyor.
Batı'nın Ukrayna savaşının yüküne “tahammül” etmesinin bir sınırı var ve bu sınır emperyalist metropollerde sokak ile kapital arasında gelgitler yaşıyor.