Rojava Yüksek Seçim Komiserliği 30 Mayıs’ta planlanan yerel seçimleri “yeterli düzeyde bir hazırlık yapılamadığı” bahanesiyle seçimleri 11 Haziran’a ertelemişti. Özerk Yönetimin Suriye’deki büyük ortağı ABD emperyalizminden beklediği destek gelmeyince seçimler ikinci kez ertelenmek zorunda kaldı. Özerk Yönetim yaptığı yazılı açıklamayla seçime katılacak olan “Siyasi parti ve ittifakların” talebi üzerine erteleme kararı aldığını duyurmuş olsa da bu açıklama görüntüyü kurtarmaktan öte bir anlam taşımıyor.
Kantonda üç milyon seçmenin katılımıyla yapılması planlanan seçimlerin ağustos ayına ertelendiği söylendi. “Tarihi belirsiz” bir ağustos ayı seçimin ise özerk yönetimi daha da zorlayacağı dikkate alındığında, böyle bir adımın atılması olası görünmüyor.
Seçimlerin ertelenmesinde gerici Türk sermaye devletinin çok özel bir rolü olduğunu belirtmek gerekiyor. ABD yönetiminden gelen “zamanı değil” tarzındaki fısıldamalar ise Güney Kürdistan’da 2017 yılında yaşanan bağımsızlık referandumunda alınan tutumla benzerlik taşıyor. Kürt halkının kazanımlarını kalıcılaştırması ve kurumlaşması yönünde attığı bütün adımları istisnasız bir şekilde ABD emperyalizminin satışıyla sonuçlanmıştır. Oysa ki Rojava’da yerel seçimler ilk kez yapılmıyordu ve Özerk yönetimin bu konuda 2015 ve 2017 yıllarında düzenlemekte herhangi bir sıkıntı yaşamadığı iki yerel seçim deneyimi vardı. Bu seçimlerin yapılmasında bir sakınca görmeyen ABD emperyalizmi ve başta gerici Türk devleti ile diğer bölge ülkeleri koro halinde yapılması söz konusu yerel seçimlerden risk analizlerini büyütme çabasına girdiler. Oysa mesele yerel seçimlerin yaratacağı “risk” değildi. Müdahil olan güçlerin kirli çıkarlarını korumak adına mazlum bir halkın haklı davasını boğma girişimleridir. ABD’nin bölge politikaları ekseninde kırıntı babında birtakım hakların ötesinde Kürtlere biçmiş olduğu biricik rol garnizonlara gece bekçiliğidir. Kürt-Amerikan ilişkilerinin tarihi bunu sayısız kez doğrulayan örneklerle doludur. Özerk yönetimin ABD inisiyatifi dışında atmaya çalıştığı her adım bölgedeki en büyük jandarma gücü olan gerici Türk sermaye devletinin saldırganlığıyla cezalandırılmıştır. Rojava’da yürütülen bütün operasyonlarda ABD’nin bilgisi ve onayının olmadığını düşünmek için budala olmak gerek.
Baas rejiminin Kürtlerle sorunu çözmeye dönük atması muhtemel adımların gündeme geldiği bir dönemeçte bu tutumun alınıyor olması tesadüf olmasa gerek. Şam rejimi ile Kürtlerin bir uzlaşıya varmasını ne ABD emperyalizmi ne de Türkiye ve İran gibi iki bölgesel gücün istemediği aşikâr. Bütün bu “istemezik ittifak”ına rağmen Kürt’ler Kuzey ve doğu Suriye’de bir güç haline gelmeyi başarmış ve dünya halkları nezdinde IŞİD gibi bir terör belasına karşı yürüttüğü mücadele ile büyük bir saygınlık kazanmıştı. Suriye’de 13. yılını geride bırakan iç savaş Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Kürtler lehine birtakım fırsatlar yaratmış ve bu fırsatlarda örgütlü bir güç olarak Kürtlere alan hakimiyeti sağlamıştı. Farklı cephelerde savaşmak durumunda bırakılan Suriye ordusu Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerden çekilerek bu alanları bir bakıma tek mermi atmadan PYD’nin inisiyatifine bırakma yoluna gitmişti. Bu durum Şam rejiminin genetik kodlarına yabancı olsa da Suriye coğrafyasında yeni bir paradigma oluşmuş ve bu paradigmayı değiştirmek en azından bir süreliğine mümkün görünmüyordu. Öncelikler farklılaşmıştı ve Şam rejiminin ayakta kalabilmesi için Kürtlere harcayacak enerjisi yoktu. En nihayet cihatçı milisleri daha fazla yol almadan temizlemek ve mümkünse onların arkasındaki güçlere karşı yenilmezliğini ispat etmek en öncelikli olandı. Bu, büyük oranda başarılmış da oldu.
Haliyle de Kuzeyden Türkiye’yi dengelemek ve ona Kürt sorunu üzerinden yeni bir zorluk alanı açmak o gün Şam rejimi için atılabilecek en akıllı adımdı ve atılmıştı. Bu süreç yıllar içinde PYD ile Şam rejimi arasında koşulların da zorlamasıyla zımni bir anlaşma oluşturmuş ve taraflar dönem dönem gerilen ilişkilere rağmen sıcak bir çatışmaya girmekten uzak kalmayı başarmışlardır.
Denebilir ki verili koşullar hala bu minval üzerinden yürümekte ve anlaşma zemini taraflarca test edilmektedir. Gelişmelerin nereye evrileceğinden bağımsız olarak özelliklede Kürt hareketi açısından Şam rejimi ile bir çözüm oluşturmak en akıllı seçenek olacaktır. Aksi taktirde ABD’nin bölgedeki kolluk kuvveti olmaktan ve Türkiye ile İran gibi iki büyük bölgesel gücün kıskacından kurtulmak mümkün olamayacak.
Kürt hareketinin Kobani kuşatması sürecinde ABD ile bir bakıma mecbur bırakıldığı bir diğer yandan ise bir tercih olarak ilişkilenmesi ilk etapta bir kolaylık yaratmış gibi görünse de koca bir handikap olarak bugün ayağına dolanmıştır. PYD’nin yerel seçimleri başarılı bir şekilde tamamlaması şayet söz konusu olmuş olsaydı muhtemeldir ki Şam rejimi ile anlaşma seçeneğini ve zeminini oluşturmak daha kolay olacaktı. Oysa ki yapılmasına engel olunarak ertelenen seçimler Esad ve Kürtlerin anlaşmasının koşullarını zora sokmuştur.
Tarafların asgari müştereklerde bir çözüm olanağı yaratmalarını istemeyen sayısız bileşen ve bunların çatışan ve ortaklaşan çıkarları var. Ayrıca ABD emperyalizminin dikkatini fazlasıyla yoğunlaştırdığı siyonist İsrail’in Filistin halkına karşı yürüttüğü soykırım savaşı varken, Kürtler küçük bir ayrıntıydı. Alışık oldukları gibi tekrar gerici Türk sermaye devletinin keskin bıçağına kurban edilebilirlerdi. Nihayet bölgedeki tartışmasız müttefiki Türkiye’nin de hassasiyetlerini görmek, gözetmek efendi-uşak ilişkisinin gereğiydi.
ABD emperyalizminin Siyonist rejimin bekası ve kendi kirli çıkarları için en kolay satabileceği ve gözden çıkarabileceği “müttefik” Kürtlerdi ve tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. Bugün Rojava’da olan da bu tarihin tekerrürüydü ve ertelenen sadece yerel seçimler değildi. Bir halkın kaderi ile nasıl da kolayından oynanabileceğinin vesikalı resmiydi. Kuşkusuz bu faturanın oluşmasında mazlum bir halkın tertemiz mücadelesini kirli emellerine alet edenler ne kadar suçluysa, bu mazlum halkın mücadelesine önderlik eden hareketler de bu suçtan azade değildir. ABD ile girilen ilişkilerin nereye evrilebileceğini ve ne tür sonuçlar yaratabileceğini öngörmek çok özel bir zekaya sahip olmayı gerektirmiyordu. ABD’nin kayığına binerek alınacak çok fazla mesafe yoktur ve olmamıştır. Ertelenen seçimlerle hem Özerk Yönetim itibarsızlaştırılmış hem de bölgede yaşayan halkların bir arada yaşama iradesi dinamitlenmiştir.