Siyonist İsrail rejimi ile Körfez devletleri arasında yoğun ilişkiler olduğu biliniyordu. Ancak Körfez ülkelerine hakim olan kral, emir, şeyh takımı işbirliğinin “gizli” yürütülmesinden yanaydı. Zira Filistin topraklarını işgal eden, Filistin halkını katleden siyonist rejimle aleni işbirliği yapmak Körfez şeyhleri için bile kolay değildi. Son yıllarda bölgede yaşanan gelişmeler, taraflar arasındaki işbirliğinin aleni bir hal almasına vesile oldu.
Siyonist rejimle Körfez şeyhleri, ABD emperyalizminin Arap dünyasındaki iç dayanaklarıdır. (Bu bağlamda Mısır gibi başka devletlerin adı da anılabilir, ancak bunların konumu farklıdır.) İsrail rejimine “özel himaye” sağlayan ABD, Körfez şeyhlerini de himaye ediyor, ancak bunun karşılığında yüklü miktarda “haraç” da alıyor. İş başına gelir gelmez Trump’ın Suudi Arabistan’la 350 milyar dolarlık silah anlaşması yapması, ABD’ye ödenen haracın miktarı hakkında bir fikir veriyor.
Petrol gelirlerinin çoğunu gasp eden şeyh-emir takımının (bunlar Körfez ülkelerinin kapitalistleridir aynı zamanda) batılı şirketlere yatırdıkları paranın iki trilyon doları aştığı tahmin ediliyor. Ödedikleri haracın yanı sıra ABD askeri üsleriyle de donatılan Körfez ülkeleri, bu sayede emperyalistlerin özel himayesine mazhar oluyorlar.
ABD işbirlikçiliğinde ortaklaşan İsrail’le Körfez şeyhleri İran’a düşmanlık konusunda da hemfikirler. Öte yandan Filistin davasının tasfiyesi, Suriye yönetiminin yıkılması, Lübnan Hizbullah’ının imha edilmesi gerektiği görüşünde de birleşiyorlar. Kanlı ellerini uzattıkları bir diğer ülke ise Yemen’dir. Bu yoksul ülkenin halklarına karşı başlattıkları hava bombardımanı 3. yılını tamamlamak üzere. Vahşi saldırganlığın hedefi, Yemen’de Körfez şeyhleri ile siyonistlerin kuklası bir yönetimi iş başına getirmektir.
***
Körfez şeyhleri ile İsrail, Washington’daki ağababalarıyla birlikte bölgede yeni savaş cepheleri açma tehdidini yüksek sesle dillendirmeye başladılar. Trump’ın başkanlığa seçilmesiyle belirginleşmeye başlayan saldırganlık, Suriye’ye karşı savaşın bitirilmesini engellemekle kalmıyor, Filistin ve Lübnan direniş hareketlerini ortadan kaldırma plan ve tehditleriyle de birleştiriliyor.
İsrail ordusu, geçen ayın sonlarına doğru Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı ortadan kaldırmayı “stratejik hedef” ilan etti. Bu ayın ilk günlerinde ise ABD savaş aygıtının katılımıyla Lübnan sınırında askeri tatbikat gerçekleştirdi. Bu arada ABD’ye giden İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu Yahudi lobisi huzurunda şov yaparak hem Filistin halkına tehditler savurdu hem de İran’ı hedef aldı. Hizbullah tehdidinden de söz eden siyonist şef, Yahudi lobisinin desteğini arttırmasını talep etti.
Siyonistler cephesinde bu gelişmeler yaşanırken, Şubat ayının son günlerinde Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) “Hizbullah’ın şifreleri” adı altında bir konferans düzenlendi.
Şeyh takımının beslemelerinden oluşan katılımcılar, yaptıkları sunumlarda tetikçiliğin sınırlarını altüst ettiler. Örneğin katılımcılar tarafından onay gören öneriler arasında, -Lübnan’daki Şii halkın ortadan kaldırılması pahasına da olsa- Hizbullah’ın tasfiye edilmesinin şart olduğunu savunanlar da vardı. Gazeteci, yazar, analist gibi sıfatlarla anılan tetikçiler, yaptıkları sunum ve tartışmalarda “Hizbullah’ın şifreleri”ni çözüp bu direniş hareketini parçalayıp tasfiye etmenin yollarını aradılar.
***
Arap dünyasında direniş hareketlerinin güçlenmesi, İsrail’le Körfez şeyhlerinin kabusudur. İdeolojik çizgilerinden kaynaklı sorunları olsa da Filistin ve Lübnan direniş hareketleri, ABD-İsrail-Körfez şeyhleri cephesinin planları önünde ciddi bir engel teşkil ediyorlar. Direniş hareketlerinin Suriye ve İran’la stratejik ilişkiler içinde olması ise siyonistler ve şeyh takımının kabusunu daha da derinleştiriyor.
Filistin davasını tasfiye etme çabalarında diplomasi, vaatler, rüşvetler ve tabii kaba tehditler bir arada kullanılıyor. “Esas tehlike” sayılan Lübnan Hizbullah’ı için ise tek seçenek üzerinde duruluyor; destek veren halkla birlikte örgütü yok etmek! “Hizbullah’ın şifreleri”ni çözmek için BAE’de toplanan tetikçilerin önerdiği “çözüm” formülü “toplu imha”dır.
***
Vahşi katillerden oluşan cihatçı çeteleri finanse eden, silahlandıran, ideolojik yönden besleyen bir zihniyetin halklara yıkım ve ölümden başka bir şey sunması mümkün değil. Tıpkı Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Yemen gibi ülkelerde olduğu gibi...
İsrail, Körfez şeyhleri ve efendileri, IŞİD, El Nursa vb. katil sürülerini yaratabildiklerini, bunları kullanarak halklara ağır yıkımlar yaşatabildiklerini tüm dünyaya gösterdiler. Buna rağmen direniş hareketlerini tasfiye etme planları kursaklarında kaldı, kalmaya da devam edecektir. Zira işgalin, baskının, zulmün olduğu yerde direniş de kaçınılmazdır. Nitekim vahşi saldırılarına rağmen direniş hareketleri hem güçleniyor hem ortak hareket etme yeteneklerini geliştiriyorlar. Bu da siyonistlerle Körfez şeyhlerine ecel terleri döktürüyor. Vurgulamak gerekiyor ki gelinen aşamada bölge halklarının rahat bir soluk alabilmeleri bile, ancak ırkçı-siyonist rejim ve Körfez’deki Ortaçağ kalıntısı emirliklerin yıkılmasıyla mümkündür.