Şüphesiz emperyalist hegemonya mücadelelerinin ve sıcak çatışmaların merkezi ve öne çıkan bölgesi Ortadoğu’dur ve hala dünya kamuoyunun gündemini bölgedeki gelişmeler belirlemektedir. Bu düzeyde gündemi meşgul etmese de Asya-Pasifik hattında, özellikle de Çin-ABD, ABD-Kuzey Kore eksenli yaşanan gerilimler ve gelişmeler de büyük bir krizin göstergesidir ve dahası ciddi savaş tehlikesi barındırmaktadır.
Biliniyor ki kapitalist-emperyalist sistemin yaşadığı çok yönlü krizin boyutlarından birini de ABD hegemonyasının yaşadığı sarsıntı oluşturuyor. Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkelerinin çöküşüne kadar sistemin hegemonik gücü olarak öne çıkan ABD emperyalizmimin, gelinen yerde “öncülük ve önderlik” konumu epeyce zayıflamış, ABD hegemonyası önemli bir güç ve prestij kaybı yaşamıştır. TKİP V. Kongresi bu olguya dair şu değerlendirmeyi yapmaktadır:
“Partimizin konuya ilişkin değerlendirmelerinde hep vurgulandığı gibi, sistemdeki hegemonya krizinin en özgün yanı, ABD emperyalizminin hegemon konumunu artık eskisi gibi sürdüremez duruma düşmesi, fakat emperyalist dünyada hegemonyayı ondan koparıp almaya talip bir emperyalist gücün ise halen olmamasıdır. Bu özgün tarihi durumun ikili sonuçlarından ilki, her şeye rağmen en güçlü emperyalist devlet olan ABD emperyalizminin belirgin üstünlüklerine dayanarak ve hegemonyasını restore etmek üzere saldırgan bir politika izlemesidir.” (TKİP V. Kongresi Bildirisi, Aralık 2015)
ABD emperyalizminin hegemon konumunu artık eskisi gibi sürdüremiyor olduğunu, sadece diğer emperyalist güçler karşısında girmiş olduğu rekabet, krizler ve yer yer çatışmalar göstermiyor. Yanı sıra 16 yıldır Afganistan’da sürdürdüğü emperyalist savaş ve saldırganlığından hala da istediği sonuçları alamayışı, üstelik gelinen yerde Afganistan’ın kendisi için adeta bir bataklığa dönüşmesi üzerinden de bu yansıyor.
ABD’nin Afganistan’daki işgal ve saldırganlığı geçen 16 yılda hedeflerine ulaşmak bir yana kendisine ağır bir faturaya dönüşmüştür. Fakat ABD daha ağır fatura pahasına da olsa Afganistan sevdasından vazgeçmiyor. Haziran ayı içinde ABD Savunma Bakanlığı’nın Afganistan’da bulunan 9 bin 800 ABD askerine ek olarak 4 bin askerin daha gönderileceğine dair açıklamaları basına ve kamuoyuna yansımıştı. ABD Savunma Bakanlığı’nın, ABD askerlerinin yanı sıra NATO kapsamında da ek asker gönderilmesi talebinin bulunduğu biliniyor.
Elbette bunlar boşuna değil. Afganistan işgalinin, “her şeye rağmen en güçlü emperyalist devlet olan ABD emperyalizminin belirgin üstünlüklerine dayanarak ve hegemonyasını restore etmek üzere saldırgan bir politika izlemesi(ne)” vesile olduğu ve diğer rakip emperyalist güçlere mesaj vermenin bir deney sahası olarak kullanıldığı bir gerçektir.
Bu çerçevede örneğin, Kuzey Kore’nin balistik füze denemelerini kendi emperyalist saldırganlık politikalarının birer bahanesi ve meşrulaştırma fırsatına dönüştürmek, aynı zamanda Çin-Rusya gibi rakip güçlere kendi hegemonik konumunu ve üstünlüğünü yeniden hatırlatmak maksadıyla Afganistan’daki Nangarhar’a “tüm bombaların anası” denilen ve 9 bin 758 kiloluk bir bomba atarak istediği mesajı vermektedir. Sözde IŞİD’le mücadele kapsamında gerçekleştirdiği ve 94 IŞİD üyesinin öldürüldüğü iddia edilen bu saldırganlık girişiminin gerçek sonuçları hakkında yeterli bir bilgiye sahip değiliz ne yazık ki. Zira 1,5 milyon kişinin yaşadığı belirtilen bölgeye saldırı sonrası gazetecilerin girmesine izin verilmediği belirtiliyor.
Tüm saldırganca girişimlerine rağmen yine de hegemonik konumunu eskisi gibi sürdüremediğinin çarpıcı göstergelerinden biri olarak Afganistan’daki 16 yıllık işgalin kimi sonuçlarına ve bilançosuna biraz daha yakından ve ayrıntılı olarak bakmak faydalı olacaktır:
- 16. yılına giren emperyalist işgalde ABD ve müttefiklerinin 3 bin asker kaybettiği, bununla birlikte resmi makamların açıklamalarına göre de 150 bin Afgan askerinin öldüğü iddia ediliyor. Fakat ölen Afgan askerlerinin sayısının gerçekte 150 binin çok daha üzerinde olduğu ve gerçekte tam sayısının net olarak bilinmediği düşünülüyor.
- Afgan kaynaklarına göre, sivillerle birlikte savaşta bugüne kadar hayatını kaybedenlerin sayısının bir milyona yakın olduğu söyleniyor.
- Gelinen yerde Afganistan’ın hala yüzde 40’ının Taliban’ın elinde olduğu ve Taliban’ın yakın bir süre içerisinde Afganistan’ın güneyini alarak, Pakistan sınırı boyunca kontrolü eline geçirme ihtimalinin bulunduğundan söz ediliyor.
2010’da ABD’nin Afganistan’a 100 bin asker yollaması, Taliban’ı önleyemediği gibi 2014’te bu stratejiden sessizce vazgeçilmiş olmasına rağmen şimdi bir kez daha NATO kapsamında ve doğrudan ABD askerlerinin sevkiyatı çözüm olarak görülüyor.
- ABD savaşa yılda en az 23 milyar dolar harcıyor. Yeniden yapılanma bütçesi 117 milyar dolar. Bu paranın yüzde 61’i yani, 71 milyar doları Afgan Ulusal Ordusu’nun kurulmasına harcandı. Buna rağmen gerek askeri kayıplar gerekse maddi harcamalar Taliban’ı engelleyemedi.
- Afganistan’ın Yeniden İnşası Genel Müfettişliği’nin (SIGAR) raporuna göre uyuşturucu üretimi 2016’da yüzde 43 arttı. Afyon yetiştiriciliğindeki artış da yüzde 10. Dünyadaki eroinin yüzde 80’i Afgan afyonundan geliyor. ABD’ye göre Taliban’ın gelirlerinin yüzde 60’ı afyon ticaretinden geliyor. Ticareti durdurmak için etkili bir strateji yok. SIGAR’a göre, Afgan ordusunda da derin yolsuzluk hakim. 28 Mart 2017’de Afgan Savunma Bakanlığı, bin 394 kişiyi yolsuzluk nedeniyle kovdu. 2016’da Afgan güvenlik güçlerinin yüzde 35’i öldürüldü.
- Durumun vahameti ve Afgan hükümetinin acizliği, onu 1996’da Kabil kuşatması nedeniyle “Kabil Kasabı” lakaplı ve Hizb-i İslami’nin kurucusu Gulbeddin Hikmetyar’ı yeniden sıcak bir şekilde karşılamasına yol açtı.
- ABD’nin asker arttırımı Taliban üzerinde etkili olmak bir yana, izlediği savaş yöntemleri sivil ölümlerini daha fazla arttırıyor. Bu durum Afgan halkı nezdinde meşruiyetini yitiren Taliban’ın şimdi yeniden istikrar unsuru olarak güven tazelemesine yol açıyor. (Veriler, 04.06.2017 tarihli BirGün Pazar Eki’nden, Vijay Prashad imzalı çeviri yazısından alınmıştır.)
Tüm bu veriler ışığında anlaşılacağı üzere ABD emperyalizminin “terörle mücadele” bahanesiyle 16 yıl önce başlatmış olduğu Afganistan işgalinden şimdiye kadar az çok “istikrara” kavuşturulmuş bir bölge yoktur. Dolayısıyla ABD kendi hegemonik konumunu/prestijini destekleyecek bir sonuç elde edememiştir. Dahası Taliban’ın dönüşü ve güçlenmesi ABD için büyük bir prestij kaybı anlamına gelmiş, Afganistan adeta bir bataklık haline dönmüştür. Hatta bu durumuyla ABD ordusu için ikinci bir Vietnam sendromu yaşatma ihtimali taşıdığı iddia edilmektedir.
Tam da bu yüzdendir ki, bugünlerde yeniden ABD’nin NATO’yu da peşine takarak bu bataklığa daha fazla dalacağına, eski hegemonyasını yeniden restore etmek için daha saldırgan girişimlere adım atacağına tanık olacağız gibi görünüyor.
Bu tablo ve yaşanan gelişmeler emperyalist hegemonya mücadelesinin halihazırda kıran kırana devam ettiği Suriye ve Ortadoğu coğrafyasında yaşanan gelişmeler açısından da son derece aydınlatıcı bir işlev sunuyor. Yaşananlar, özellikle bölgedeki gerici ve sömürgeci devletlerin zulmüne uğrayan Kürt ulusu ve ezilen mazlum halklar açısından uyarıcı bir işleve sahiptir.
Emperyalizm hiçbir zaman halkların özgürlüğünü umursamamış, tam tersine onların köleliğinden bizzat sorumlu olmuştur. O halde mazlum halkların başına tüm musibetleri saran emperyalistlere karşı halkların gerçek özgürlük, eşitlik ve kardeşlik mücadeleleri ve ideallerini ancak emperyalizm karşıtı bir çizgide, emekçilerin birleşik devrimci mücadeleleri ekseninde zafere ve sonuca götürebileceklerini asla unutmamak gerekir. Bunu sağlamanın tek yolu da “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” formülasyonunda vücut bulan bir mücadele hattında yürümekten geçer.
Emperyalizm yenilecek direnen halklar kazanacak!
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
TKİP Dava Tutsağı Onur Kara
Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishanesi
7 Temmuz 2017