Petrokimya İşçileri Birliği, Petrol-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Eaton fabrikasında, Cumartesi günü 16.00-00.00 vardiyasının girişinde delege ve şube seçimi gündemiyle ilgili bildiri dağıttı. Söz, yetki ve kararın işçilerde olduğu bir sendika için Eaton işçilerine delege ve şube seçim sürecinde ellerini taşın altına elini koyma çağrısında bulunuldu.
İşçiler bildiriyi ilgiyle karşılarken, sürecin takipçisi olduklarını da gösterdiler.
Bildirinin tam metni şöyle:
Delege ve şube seçimleri yaklaşırken EATON Polimer Kauçuk işçilerine düşen görev ve sorumluluklar...
Söz yetki ve kararın işçilerde olduğu bir sendika için görev başına!
Merhaba Eaton işçisi kardeşler;
Petrokimya İşçileri Birliği olarak geleceğimiz ve çalışma koşullarımızın iyi veya kötü olmasını doğrudan etkileyen delege ve şube seçimi süreçleri hakkındaki görüş ve önerilerimize dair sizlere bir çağrıda bulunmayı borç biliyoruz.
Türkiye’de sendikal hareket büyük bir kriz yaşıyor. İşçi sınıfına ve onun dünya görüşüne düşmanlık yapanlar sendikal kademeleri ele geçirmiş durumda.
Sendikalara sadece işçinin ücretini yükselten bir kurum olarak bakılmakta. Böylece sendikaların çalışma koşullarına, işçinin haklarını bir bir elinden alan gayri meşru yasal düzenlemelere, işçilerin birlik, beraberliği ve dayanışmasını fabrika ve ülke bazında sağlamaya dönük sorumlulukları unutuluyor.
Geçen yıl imzalanan sözleşmenin peşi sıra fabrikada sendika temsilcileri ve şube yöneticileri tam anlamıyla ikiye ayrılmış durumda
Delege, şube kurul ve merkez genel kurul seçimleri sendikamızın iyisini ve kötüsünü ortaya koymak açısından önemli bir yerde duruyor.
Peki Eaton Polimer Kauçuk işçisi nasıl bir anlayışı desteklemeli?
Ancak aşağıda sırladığımız sendikal anlayışta olanlar Polimer işçisinin gerçek hak alma mücadelesini verecektir. Polimer işçisi sendikal seçimini yaparken bu sıraladığımız gerçekleri göz önünde bulundurarak tercihini yapmalıdır.
* Sendikamızda söz yetki karar işçide olmalıdır. Bu açıdan tüm fabrikadan bölümlerin temsil edildiği bir fabrika komitesinin söz sahibi olduğu bir sendikal yapılanmaya gidilmeli.
* Yemeklerin iyileştirilmesi sürecinde olduğu gibi eylem kaçkınları ile araya net mesafeler konulmalıdır.
* Polimer işçinin en acil taleplerinden biri işçi üzerindeki iş yükünün azaltılmasıdır. Bu sorunu önümüzdeki seçim sürecinde çözmeyi mücadele programına koymayan hiçbir kimsenin samimiyeti yoktur.
* Patronlar sınıfına karşı işçi sınıfının birliği sağlanmadıkça en temel haklarımızı bile elde etmekte büyük sorunlar yaşarız.
* Biz işçilerin bir mücadele okulu olan sendikalar işçilerin sınıf bilincini geliştirmek için düzenli çalışmalar yapmalıdır. İşçiler arasındaki birlik ve dayanışma duygularını güçlendiren sosyal etkinlikler sürekli sendikaların gündeminde olmalıdır.
* Görevini yapmayan tüm sendika yönetici ve temsilciler işçiler tarafından gerekli görüldüğü durumda ve çoğunluk sağlanırsa fabrikaya tezgah başına çağrılma hakkı olmalıdır.
* İşçi aidatları birçok gereksiz kişiye geçim kaynağına dönüşmektedir. Bunun için profesyonel çalışan sayısı azaltılmalıdır.
* Sendikacıların maaşları da ortalama işçi maaşından fazla olmamalıdır.
* Sendikamızda tam bir şeffaflık hakim olmalıdır. Sendikanın tüm gelir ve giderleri işçilerin denetimine açık olmalıdır.
* İşçilerin patronlara karşı yürüttüğü grev mücadelelerini daha güçlü tutmak için sendikamızın bir grev fonu olmalıdır. Böylece daha uzun soluklu mücadeleler yürütür ve haklarımızı daha fazla geliştiririz.
Polimer işçisinin önüne konan iki seçim listesinin de yukarda sendikal hareketin krizleri olarak saydığımız noktalara dair net bir mücadele programı olmadığını görüyoruz. Sınıf sendikacılığı yapıyoruz diyenlerin 20 yıldır aynı koltukta oturduğunu gördüğümüz bir ülkede yaşıyoruz. Asıl olanın söz değil eylem olduğunun altını özel olarak çiziyoruz.
Polimer işçisi kendine şu soruları sormalı! Fabrika içinde yaşanan sendikal kutuplaşmanın tarafları bu anlayışların neresinde duruyor? Eğer bu mücadele anlayışını savunanlar varsa bunların pratikleri söylemleri ile uyuşuyor mu?
Bu iki soruya olumsuz cevap verip kötünün iyilerine razı gelemeyiz. Zaten başımıza ne geldiyse şu başkan şöyle kötü bu en azından bizi dinliyor anlayışından gelmedi mi? Hep beraber yaşayarak görmedik mi bizi dinleyenlerin zamanla telefonlarımızı açmaz olduklarını.
Şimdi öncü mücadeleci işçilere düşen görev taşın altına elini koymaktır. Zor ve doğru olan yolda yürümektir bizlere düşen görev. Sınıf sendikacılığı için, kararlı hak alma mücadelelerine girişmek için, çalışma ve yaşam koşullarımızı düzeltmek için haydi görev başına!
Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!
Sendikalarda söz yetki karar işçilere!
Öncü mücadeleci Polimer işçisi görev başına!
Petrokimya İşçileri Birliği”