Sermayeye karşı emeğin korunmasında, güçlenmesinde ve işçi sınıfı mücadelesini birleştirmesinde büyük ölçüde etkileyen sendikalarımızda genel kurul süreçleri de önemli bir yerde duruyor. Çünkü genel kurul kürsüleri geçmiş dönemin hata ve yanlışlarının masaya yatırılmasın, bu zaaflı tutumlarla mücadele edilmesi ve aynı şekilde tabanın söz, yetki ve kararı doğrultusunda hesap sorulması süreçlerinin en iyi araçlarından bir tanesidir.
Gelinen noktada işçi sınıfı mücadelesinin nesnel koşullar ile birlikte bu kadar geri durumda olmasının baş aktörleri mevcut sendikaların başına çöreklenmiş, ihanetçi, bürokratik, sınıf işbirlikçi anlayışın da çok büyük bir etkisi var. Bu durum en açık şekilde patronlar ile gündelik mücadelemizde karşımıza sıkça çıkmaktadır. Neredeyse tüm sendikalar, tabanın söz, yetki ve karar hakkını tanımazken, tepeden tırnağa bürokrasiye batmış, ücret sendikacılığına daralmış (bunu bile hakkı ile yerine getiremiyorlar) kimi sendikalarda bu durum sendikacıların hanedanlığına dönüşmüş durumdadır. İşçilerin mücadelesinin önünü kesen ve tabanın söz, yetki, karar hakkına karşı mafyavari yöntemler kullanan sendikal anlayışlar aynı zamanda patronlarla ortak olmuşlardır. Sendikaların patronlarla bu ortaklaşması işçilerin sırtında onlara ihanet eden biçimlere dönüşmüş, işçi sınıfına yönelik ekonomik, sosyal ve siyasal saldırılara cevap dahi veremez hale gelmiştir.
Nitekim Petrol-İş sendikamız da Türkiye sendikal hareketinin dışında değerlendirilemez. İzmir şubede yıllardır bu sıralanan sorun alanlarının neredeyse tamamı yaşanmaktadır.
Bu tabloda İzmir şube seçimleri sürecinde ne adaylar açısından ne de işçilerin inisiyatifi açısından olumlu bir gelişme olduğu söylenebilir. Geçtiğimiz ay şubeye bağlı iş yerlerinde gerçekleşen delege seçimleri ve sonrasında yaşananlar hiçbir arkadaşımızı umutsuzluğa sürüklememelidir. Delege seçimlerinden galip çıktığını düşünenler de kaybettiğini düşünenler de sendikamızın mevcut sorun alanları ve çözümü üzerine henüz hiçbir şey ortaya koymuş değildir. Geçmiş döneme dair somut olarak hiçbir özeleştiri de yapılmış değildir. Daha önce sayfamızda defalarca söylediğimiz gibi, yönetime geçenlerin kişi olarak kim olduğu değil, sendikal anlayışının ne olduğu biz işçiler için en önemli faktör olmalıdır.
Bunların ışığında Petrol-İş Sendikası’na üye İzmir şubeye bağlı iş yerlerinde çalışan işçi arkadaşlarımızın şu veya bu kişinin “adamı” olmayı, yani kişisel hesaplar peşinden koşmayı bir kenara bırakarak, hemşericilik vs. değil, sendikamızın nasıl olması gerektiği üzerinden tartışarak sınıf sendikacılığı yolundan yürümekten başka seçeneği yoktur. Nasıl ki sendikamızın durumu, Türkiye sendikal hareketinin kötü gidişatından bağımsız değilse ve onun bu geri durumundan da etkileniyorsak, kendi şubemizi sınıf sendikacılığı ilkelerine sıkı sıkıya sarılarak değiştirecek adımları atmak hem sendika ağalığına bir son vereceği gibi geleceğimizi kendi ellerimizle yaratmamızın önünü açacaktır hem de kaderi bir olan tüm sendikal hareketin ve işçi sınıfının geleceğine ışık tutacaktır.
Bunu başarmak ise “Sınıfa karşı sınıf” ilkesiyle, sınıf sendikacılığını esas alıp fiili meşru mücadeleyi geliştirerek, sendikaların patronlar ve burjuva partilerinden bağımsız örgütlenmesini yaratabilmekten geçmektedir. Hiçbir şey yapmadan, bir şeylerin değişeceğini bekleyerek, kötünün iyisini seçmek aynı sorunları döne döne yaşamamıza neden olacaktır. Yukarıda sıraladığımız ilke ve programlar çerçevesinde örgütlenmeye gitmek tek gerçek çözümdür.
Önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek şube genel kuruluna da bu bakış açısı ile yaklaşmalı ilke ve taleplerimizi ortaklaştırmalıyız.
İzmir Petrokimya İşçileri Birliği