Genel kurullar, sendika üyesi işçilerin geride kalan süreci değerlendirdiği, mücadelenin sorunlarına çözümler arandığı yerler olmalıdır. Bir genel kurulun başarısı buradan doğru ölçülebilir. Bu açıdan bakıldığında, Petrol-İş Aliağa Şubesi 10. Genel Kurulu’nun bazı anlamlı tartışmalara sahne olduğunun altı çizilmelidir. Bir kısım adayın ve delegenin değindiği noktalar, yaptığı öneriler anlamlıydı. Özelikle de son bir yıldır OHAL koşullarına yaslanan işverenlerin Aliağa’daki Petrol-İş örgütlülüğünü hedeflediği düşünüldüğünde…
Söz alan delegelerin büyük bir kısmı OHAL dönemini fırsata çeviren sermayenin işten atma saldırısından bahsetti. İlk yapılan eylemlerin kazanım elde edilmeden bitirilmesi, özellikle genel merkezin açık bir tavır almaması eleştirilere konu oldu. İşten atma süreci boyunca sessizliğin sermayeyi cesaretlendirdiği ve daha önemlisi masumiyet karinesinin yok edildiği söylendi. İkinci önemli nokta ise, 3 yıllık sözleşme ve OHAL sürecinin etkisi oldu. Cumhurbaşkanının sermaye için dikensiz gül bahçesi vaadi ve grev yasakları bu konu içinde tartışıldı. YHK şantajı ve TOMA’lar eşliğinde imzalanan sözleşmenin karşısında genel merkezin sessizliği eleştirildi. Ayrıca toplam konuşmalarda 25/2 işten atma maddesi, eşit işe eşit ücret, taşeron çalışma, iş cinayetleri gibi sorunlar; geri çağırma hakkı, taban örgütlülüklerinin kurulup işlevsel hale getirilmesi gibi talepler konuşmalar içinde kendine yer buldu.
Kendi yaklaşım ilkelerimiz açısından Adalet Kul ve Veysel Gündüz’ün konuşmalarına ayrı bir başlık açmazsak dürüst davranmamış oluruz. Görüşlerini bir broşür haline getiren Kul, önden hazırlanılmış ve oldukça uzun olmasına rağmen sistematik bir sunum gerçekleştirdi. “Emeğin öyküsü” adı altında yapılan sunum işçi sınıfının oluşum süreci ve kapitalist sömürü ilişkilerini belli bir başarıyla ortaya koyarken, tüm bunları sendikal harekete, Petrol-İş’in mevcut sorunlarına bağlamaya çalıştı. Sendika genel kurullarında pek de alışkın olmadığımız başarılı sunum ne yazık ki bazı temel noktalarda eksik kaldı. Divanda bulunan ve hepsi meslekten sendikacı başkanlara göndermeler yapılan sunumda Kul, yöneticiliğin süresinin 2 dönem ile sınırlanması, genel kurul süreçlerinin 2 yıla çekilmesi gibi anlamlı öneriler getirdi. Fakat, bürokratik yapının esas dayandığı mekanizma olan yönetici-işçi ilişkisi üzerine yeterince yoğunlaşmadı. Taban örgütlemesi ihtiyacını ikinci listenin bütün konuşmacıları gibi vurgulayan Adalet Kul, ne yazık ki sendikal bürokrasiye karşı bütünlüklü bir yaklaşım ortaya koyamadı.
Diğer dikkat çekici konuşma Veysel Gündüz’den geldi. İşçi kimliğinin diğer bütün kimliklerin üzerinde bir kimlik olduğunu vurgulayan Veysel Gündüz, sendikalarda görev alanların yönetici değil temsilci olduklarını, kendine yönetici diyenlerin yanlış yaptığını, işçileri temsil etmek için aday olduğunu söyledi. Konuşmasında işçilerin kurtuluşu, yarısından fazlası şirket sahibi olan vekillerden oluşan meclis kürsülerinde aramamaları gerektiğini vurguladı. Mücadelede yasallık değil meşruluğun önemli olduğunu vurgulayan Gündüz, işçiler kendi siyasal iktidarını talep etmeli diyerek konuşmasını sonlandırdı. Diğer adaylar ise geçmiş dönem üzerinden birbirlerinin hatalarını ortaya koyarak genel kurulu kişisel seçim yarışına indirgeyen konuşmalar gerçekleştirdi. Arada gösterdikleri iyi niyetli tavsiyeler ne yazık ki bu konuşmaları boyunca kaybolmuş oldu.
Daha mücadeleci bir sendika için
Genel kurul Petrol-İş Aliağa Şubesi’nin tablosunu somut bir şekilde yansıttı. Delegeler dışında neredeyse hiçbir işçinin genel kurula katılmaması ön sürecin ne kadar tabana yayıldığının özlü bir göstergesi oldu. Daha vahimi, bir grubun adayları dışında hiçbir delegenin söz dahi almaması oldu.
Dört yıldır görevde olan ve aynı grubun adayı olan Menderes Akdağ’ın ise lakayıt, sınıfın gündemleri ve sorunları ile alakası olmayan konuşması, nereyi bir çorba ile örgütlediğini övünerek anlatması sendikanın esas sorunlarının ne olduğu konusunda epey ipucu verdi.
Tüm bunlara rağmen, genel kurul boyunca değinilen başlıklar dikkatle değerlendirilirse ortaya yapılacaklar listesi açısından biri dizi önemli sorumluluklar çıkarılabilir.
Taban örgütlenmelerine sahip olmak, genç işçileri sendikal eğitimle donatmak, taşeron çalışma sorununa karşı mücadele etmek, iş cinayetlerine karşı işçi sağlığı ve güvenliğini sendika olarak denetlemek ve takip etmek, tüm bu alanlarda hızlı adımlar atmak... Tüm bunları gerçekleştirmek için işçilerin sendikaya olan ilgisizliğini kırmak ve sınıfı taban örgütleri etrafında yeniden örgütlemek gerekmektedir. Genel kurul adına başarı tam da burada aranacaktır. Yoksa geçmiş genel kurullardan bir farkı kalmayacak, eski sorunların çözümü konusunda bir irade ortaya konamayacaktır. Sermayenin önümüzdeki yılı emek düşmanı saldırılara konu edeceği bilinen bir gerçektir. Bu durumu aşmanın tek yolu ise, genel kurulda da vurgulanan “sınıfa karşı sınıf” tutumunu tüm sendikaya hakim kılmaktan geçmektedir.
İzmir PetroKimya İşçileri Birliği