Koronavirüs ekonomik krizi daha da derinleştirdi. Yoksulluk, işsizlik ve açlık artık daha yakıcı bir şekilde hissediliyor. Bu olgu çeşitli araştırmalara da yansıyor.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) İktisat Fakültesi İnsan Kaynakları Araştırma Merkezi (İKAM), “Kovid-19 küresel salgınının mavi yakalı işçilere etkileri” üzerine araştırmasının sonuçlarını yayınladı. 20 Nisan ve 10 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen araştırma, kapsam olarak sanayi işletmelerinde çalışan sendika üyesi işçilerin, koronavirüs sürecinin ilk dönemindeki çalışma koşullarını inceliyor. Araştırma için toplamda 1062 işçiye anket yapılırken, bu işçilerin yüzde 90’ını erkekler oluşturuyor.
Anketin sonuçları ise şöyle:
- İşçilerin yüzde 92’sinin ücret dışında başka bir gelir kaynağı bulunmuyor.
- İşçilerin yüzde 82’si ücret kaybına uğramaları halinde belirli bir süre ihtiyaçlarını karşılama imkanlarının olmadığı yönünde yanıt verdi.
- Araştırmaya katılanların yüzde 42’si işsiz kalma endişesi taşıyor. İşsiz kalmaları halinde uzun süre iş bulamayacaklarını düşünenlerin sayısı ise daha fazla.
- Katılımcılara salgın sürecinde bir olumsuzlukla karşılaşmaları halinde hangi kurum ve kişilerin kendilerine destek olabileceği sorusuna yüzde 92’si “Aile” yanıtını vermiştir.
Araştırmanın kapsamı hakkında ayrıca bilgi veren İÜ İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayım Yorğun “Yaşamın idamesi için başlıca gelir kaynakları ücret olan işçiler, ailelerine hastalık taşıma korkusuna rağmen, işlerini kaybetmeyi göze alamadıkları için üretimi sürdürmüşlerdir” dedi.
Yapılan birçok araştırma çalışma koşullarının sağlıklı olmadığını gözler önüne seriyor. Ki, pandeminin en başından beri toplu bulaş haberlerinin en yoğun olduğu yerler üretim alanları ve fabrikalardır. Pandemi sürecinde milyonlarca işçi ve emekçi kendilerinin, ailelerinin ve çevrelerinin sağlığını-yaşamını tehlikeye atmak pahasına sermaye devleti tarafından açıkca işsiz ve aç kalmak tehdidiyle çalışmak zorunda bırakılmıştır. Bu baskı ve sömürünün son örneği Dardanel ve Vestel fabrikalarıdır.
Öte yandan araştırma, sendikalı işçilerle yapılıyor ancak işçilerin ortaya koyduğu tablo örgütsüzlüğü tümüyle dışa vuruyor. Sendikalar, toplum sağlığını bu denli tehlikeye sokan pandemi döneminde sermayenin işçileri adeta ölüme sürüklediği bir zamanda, zorunlu olmayan iş alanlarında iş bırakma iradesi göstermeyerek, toplum nezdinde en büyük desteği alabileceği bir dönemi elinin tersiyle itti. Sendikal bürokrasinin tümüne hakim olan icazetçi-uzlaşmacı anlayış, pasif ve geri tutumlar yüzlerce işçinin koronavirüsten yaşamını yitirmesinin önünü açmıştır.
Milyonlarca insan gelir güvencesinden yoksun yaşamaya mahkum ediliyor. Fabrikalardaki korkunç sömürü çarklarına işçiler her gün gitmek zorunda bırakılıyor. Kapitalistler; işçilere, temel ihtiyaçlarını dahi ancak ucu ucuna karşılayabilcekleri ücretler vererek bunu koruyor. Ekonomik krizden kaynaklı artan işsizlik, insanları bu şartlar altında çalışmak zorunda bırakan en büyük etkenlerden biridir.
Ne zaman ki, bir sınıf olarak işçi ve emekçiler gelecekleri ve yaşamları hakkında asıl söz sahibinin kendileri olduklarını anlayacaklar, bir sınıf olarak örgütlü güçleriyle hareket edecekler, işte o zaman evlere giden ekmek de hayatlarımıza ölüm saçmayacak.
M. Nevra