OHAL ile “sözleşmeli öğretmenlik” geri geldi!

OHAL gereğince her türlü eylem ve hak arama mücadelesine yasak koyma yetkisini elinde tutan, toplumsal muhalefeti 30 günlük gözaltı süresi ile sindirmeye çalışan sermaye iktidarı bir yandan da “içerisinden geçilen zor süreçte milli birlik ve beraberliğin sağlanması” gibi söylemlerle her türlü sosyal yıkım politikasını hayata geçirmek için kolları sıvamış durumda.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 06 Ağustos 2016
  • 07:39

AKP, darbe girişiminin ardından devreye soktuğu OHAL ile adeta yaşanan süreci kendi iktidarını güçlendirmek için fırsata çevirdi. AKP iktidarı, OHAL’in sağladığı imkanlarla bir süredir gündemde olan saldırı politikalarını bir bir hayata geçirmek için düğmeye bastı.

Sermaye iktidarının OHAL gerekçesiyle yayınladığı ilk kanun hükmünde kararnamelerden (KHK) birisi “sözleşmeli öğretmenlik” uygulaması oldu. Böylece cemaati temizleme adı altında kamuda tasfiye gerçekleştiren sermaye devleti bu süreci bir süredir gündeminde olan “sözleşmeli öğretmenlik”i uygulamaya geçirmenin aracına dönüştürdü.

OHAL uyarınca yayınlanan ilk KHK ile gözaltı süresini 30 güne çıkaran sermaye devleti, 27 Temmuz’da yayınladığı ikinci KHK ile de tasfiye edilen yaklaşık 50 bin “fetocu öğretmen”in yerine sözleşmeli öğretmen alınacağını karara bağladı. Buna göre sözleşmeli öğretmen adayları KPSS puanına göre sıralanacak ve sözlü mülakata tabi tutulacaklar. Sözleşmeli öğretmen olanlar ise dört yıl başka bir yere atanma hakkı olmadan çalışacaklar. Ancak dört yılın sonunda kadroya alınacak sözleşmeli öğretmenler 2 yıl daha tayin hakkı olmadan çalışmak zorunda kalacaklar.

Darbe öncesinde gündemdeydi

Sözleşmeli öğretmenlik AKP iktidarı döneminde 2005’te başlamış ve 2011’e kadar devam etmişti. 2011’de ise AKP iktidarı geri adım atarak sözleşmeli öğretmenliği bitirmiş ve tüm sözleşmeli öğretmenleri kadroya almıştı. Ancak sermaye devletinin işçi ve emekçileri güvencesizleştirme ve esnek çalışma adı altında köleleştirme politikaları kapsamında sözleşmeli öğretmenlik de yakın zamanda tozlu raflardan indirilip tekrar “model” olarak sunulmuştu. Geçtiğimiz Şubat ayında gerçekleşen öğretmen atamalarının ardından Ağustos ayında atama yapılması beklentisi üzerine Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz Ağustos’ta atama yapılmayacağını açıklamıştı. Haziran ayında gerçekleşen torba yasa görüşmelerinde ise öğretmen ihtiyacı için “çakılı öğretmenlik” yani “sözleşmeli öğretmenlik” önerisi çıkmıştı.

Torba yasa görüşmeleri sırasında ek madde olarak tartışılan sözleşmeli öğretmenlik için önce “5 yıl boyunca aynı yerde kalma koşuluyla aday öğretmen olarak sözleşmeli çalışma ve takip eden 3 yıl boyunca da yine bulundukları yerde kadrolu öğretmen olarak devam etme” hükmü öngörülmüş, sonrasında ise yapılan itirazlarla birlikte 5 yıl sözleşmeli aday öğretmenlik 3 yıla, 3 yıllık zorunlu hizmet ise 2 yıla indirilmişti. Yılmaz, öğretmenler için güvencesiz çalışma anlamına gelen sözleşmeli öğretmenliği “Güneydoğu’ya öğretmen atıyoruz, bir yıl sonra yüzde 90’a yakını geri dönüyor, mazeret ataması ya da eş tayini nedeniyle. Eş tayiniyle atamasak, ‘aile bütünleşmesini sağlamıyorsunuz’ denilecek. Güneydoğu’da birilerini tutmamız lazım. Ücretli öğretmen de sözleşmeli öğretmen de var” diyerek gerekçelendirmeye çalışmıştı.

Kısacası, 7 Haziran seçimlerinin ardından baskı ve saldırganlığını arttıran AKP iktidarı bir yandan da işçi ve emekçilere yönelik sosyal yıkım politikalarına hız vermiş durumda. Bu kapsamda kıdem tazminatının fona devredilmesi, kiralık işçilik gibi uygulamalar gündeme getirilirken bir yandan da kamu personeli olan öğretmenleri güvencesiz çalışmaya itecek sözleşmeli öğretmenlik hayata geçirilmek isteniyordu.

15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminin ardından devreye sokulan OHAL ise sermaye iktidarı için adeta bir can simidi işlevi görmüş oldu. OHAL gereğince her türlü eylem ve hak arama mücadelesine yasak koyma yetkisini elinde tutan, toplumsal muhalefeti 30 günlük gözaltı süresi ile sindirmeye çalışan sermaye iktidarı bir yandan da “içerisinden geçilen zor süreçte milli birlik ve beraberliğin sağlanması” gibi söylemlerle her türlü sosyal yıkım politikasını hayata geçirmek için kolları sıvamış durumda. Bunun ilk uygulaması olarak “sözleşmeli öğretmenlik” karşımıza çıkarken, darbe öncesinde gündemde olan sosyal yıkım paketlerinin de sırada olduğunu unutmamak gerek.