Gebze’de kurulu Alba Plastik fabrikasından bir işçi, salgın sürecine dair Kızıl Bayrak’a konuştu ve işçiler olarak fabrikalarda inisiyatif almak zorunda olduklarına dikkat çekti.
-Salgın sürecinin işçilere yansımasını nasıl görüyorsunuz?
Gün geçtikçe dünya üzerinde etkisi artan ve buna karşın yeterli önlemlerin alınmaması sonucunda, ağırlaşan salgının faturası, öncelikle biz yoksul, işçi ve emekçi halkın canına mal olmaya devam ediyor. Fakat bunu fırsat olarak görüp daha çok kâr ve yeni pazarlar arayışına giren kapitalist devletler, emekçi halkın canını hiçe sayarak sağlık ve yaşam hakkını gasp ediyor.
Salgından kaynaklı onbinlerce işçinin işine son verilmesi, ücretsiz izinin dayatılması, yıllık izinin zorunlu kullandırılması veya telafi çalışmasına zorlanması gibi örnekler, aslında her zaman olduğu gibi bu salgın krizinin faturasının da sadece ve sadece bize kesildiğinin bir göstergesidir.
Özellikle işçi kıyımlarında kadın işçi arkadaşlarımızın ön planda olması ise mevcut sistemde kadının yedek iş gücü olarak kullanıldığının bir göstergesidir.
Salgına karşı mevcut iktidarın almamış olduğu önlemlerden ve yürürlüğe sokmamış olduğu önlem yasalarından kaynaklı, bugün krizi fırsata çeviren patronlar, işinden olmamak için canlarını hiçe saymak zorunda bırakılan biz işçileri boynu bükük bir şekilde üretime sokup, üretimi devam ettirmektedirler.
-Bu süreçte sendikaların sessiz kalmasını neye bağlıyorsunuz?
Biz işçilerin günümüzde sendikalar salgına karşı ne yapıyor diye kendi kendimize sormamız ve yapılanları tartışmamız gerekir. Bugün baktığımız zaman Türkiye’de sendikalar salgına karşı işçi sınıfının yaşadığı sorunları dile getirerek mücadele ettiklerini sanıyorlar. Fakat biz işçiler bu durum karşısında, sendikaların mücadelelerini konuşarak değil pratikte işçi sınıfının sorunları karşısında, işçileri harekete geçirmesi gerektiğini dile getirmeliyiz. Bunun için de sendikaları aldıkları aidatların karşılığını, konuşarak değil, mücadeleye girerek ve pratik yaparak vermeleri gerektiğini dile getirmeliyiz.
Unutmamalıyız ki sendikalar, bizim 200 yıllık mücadele tarihimizin eseridir, bir avuç patronlaşmış sendika bürokratlarına haklarımızı yedirmemeliyiz. Türkiye'de kendini en ilerici olarak gören sendikalar bile, salgın sorununun işçi sınıfı için yaratmış olduğu sorunlar karşısında, pratikte hiçbir şey yapmadığını gözler önüne sermiştir. Hiçbir şey yapmamalarının yanı sıra, bu dönemde yaşanan işçi kıyımlarında patronlar ile masaya oturarak ortak bir şekilde işçilerin işlerine son veriyorlar. Bu durum karşısında biz işçiler, tabandan kendi örgütlülüğümüzü sağlamalı, gerçek gücümüzü ortak mücadele ile ortaya çıkarmalıyız.
-Bu süreçte işçiler fabrikalarda bu duruma karşı ne yapmalı nasıl hareket etmeli?
Öncelikle varlığı belirsiz olan yasal haklarımızı iyi bilmemiz gerekir. Fakat şunu unutmamalıyız ki mevcut yasal haklarımız hiçbir zaman bizim insanca çalışabileceğimiz ortamlar yaratmamıza izin vermemektedir. En ufağından örnek verecek olursak eğer, yasal hakkımız olan sendikalaşma hakkımızın günümüzde nasıl gasp edildiği gözler önündedir. Salgının ortaya çıkmasıyla başlayan ücretsiz izin dayatmaları, zorunlu yıllık izin kullanımı, telafi çalışması ve işten atmalar bu dönemde yaşamış olduğumuz başlıca sorunlardır.
Özellikle örgütsüz fabrikalara kolaylıkla dayatılan bu koşullar, fark etmeksizin örgütlü yerlerde de sendikaların herhangi bir önlem alamamasından kaynaklı kolaylıkla dayatılmaktadır. Bu sorunlar karşısında biz işçiler ortak bir şekilde tartışıp, kendi sınıf çıkarlarımız çerçevesinde ortak çözümler bulmalı, örnek olacak mücadeleler sergilemeliyiz. Unutmamamız gerekir ki sorunlarımız ortak sorunlardır.
Geçmiş olduğumuz bu salgın döneminden sendikaların tutumunu, patronların tutumunu ve mevcut iktidarın almış olduğu önlemleri göz önünde bulundurarak önemli dersler çıkarmamız gerekir. Yaşamış olduğumuz bu sorunların sadece ve sadece ortak örgütlü mücadele ile tersine çevrilebileceğini iyi kavrayıp bunun için çaba sarf etmemiz gerektiğini iyi bilmemiz gerekir.
Çalışma alanlarımızda üretimin devam ediyor olmasının annemizi, babamızı, eşimizi, çocuğumuz nasıl tehlikeye attığını en iyi bizler biliriz. Vermiş olacağımız ortak sorunların mücadelesinin sadece bizi ilgilendirmediğini buradan anlamamız gerekir.
Bizlere önlem alınıyormuş gibi gözükmek için üretimde maske dağıtan patron, hafta sonunu sokağa çıkma yasağı ilan eden iktidar unutmasın ki bizler bunların çözüm olmadığını, gösteriş amaçlı göz boyama oyunları olduğunun farkındayız.
Zorunlu iş yerleri hariç, üretim durmadığı sürece, vaka ve ölümlerin azalmayacağının, aksine üstüne koya koya devam edeceğinin farkındayız.
Birilerinden medet ummak yerine kendi mücadelemizi büyütmeli, kendi önlemimizi almalıyız.
Kızıl Bayrak / Gebze