Mata’da çok lüks araba parçaları üretiyorduk ama gelin görün ki bizlerin, yani bu paha biçilmez parçaları üretenlerin Mata sermayesinin gözünde hiçbir değeri yoktu. Sağlıksız çalışma ortamı da işçiye hiç değer verilmemesinin bir yansımasıydı. Yaptığımız parçalar seri bir şekilde çıkıyordu ama bunları üreten bizlerin koşulları çok zorlayıcıydı; havalandırma eksikti, maskeler yetersizdi, işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri hiçbir şekilde alınmıyordu. Tabii bunlarla birlikte ücretlerimiz düşüktü…
Geçim koşulları çok zorluyordu ve eriyen ücretlere karşı ek zam talep ettik. Yaşadığımız bu ağır ekonomik problemler nedeniyle bu eylemin olması gerekiyordu. Nitekim üretimi durdurduk ve direniş yaptık. Gelinen yerde şöyle düşünüyorum; bir şeyler ters gitti ve durulması gereken bir yerde durup durum değerlendirmesi yapılması gerekiyordu. Bunun üzerine ikinci bir plan devreye sokulup o şekilde ilerlemeliydik. Eksik kalındığını, saldırılar karşısında başka bir hamle yapmadığımızı düşünüyorum.
Örneğin; üretimi durdurduk ancak kimi işçiler çalışmaya devam etti. Direnişteki arkadaşların bir kısmı belirsizlikler yaşıyordu, içeride çalışıp kararsızlığa düşenler vardı. Mata patronunun zorlanması için içeride üretimin olmaması, bütün işçilerin birlikte hareket etmesi gerekirdi. Buna dönük bir çaba ortaya konmadı. Ev ev gezilip işçiler ikna edilmeliydi. Direniş sürecinde bizlere günlük bilgilendirmeler yapılmalı, aramızdaki kopmaları engelleyecek adımlar atılmalıydı fakat sendika bu konuda hiçbir şey yapmadı. Aramızdan bir bir ayrılanlar oldu. Direnişten kopmaların temel bir nedeni de çok doğaldır ki geçim koşulları, sendikanın maddi destekte eksik kalmasıydı. İşçilerin çoğunluğu borçlu idi. Kaldı ki borçlu olmayanların dahi bir ay ücret almadığında yaşantısı altüst oluyor. Ekonomik koşulların zorlayıcılığından bahsedilip bir asgari ücret tutarında dahi maddi destek sunulamaması direnişi de bizi de kırdı. Borcumuza borç katarak direnişe geldik. Bu konuda sendika güven ve destek vermeliydi ama maalesef bu olmadı.
Mata süreci böyle bitmemeliydi. Tabii ki direniş sürecinin bana kattığı olumlu şeyler var. İşçiler olarak birlik ve beraberlik içinde geçirdiğimiz günler ki bunu çok iyi sergiledik. Ekmeğimizi, suyumuzu paylaştık. Aynı fabrikada çalışıp da birbirini tanımayan işçiler olarak çok güzel bir dayanışma örneği ortaya koyduk. Aynı amaç için gece-gündüz çalıştık. Bunlar benim için çok anlamlıydı.
Diğer taraftan şöyle olumsuz etkileri oldu. Sendika işçilerin düşünce ve önerilerini pek dikkate almadı. Direnişte ikinci bir plan yoktu, işçilere net bilgilendirmelerde bulunulmadı, sadece genel geçer konular konuşuldu. Ek zam talebiyle çıkılıp sonrasında alınmayan işçi sağlığı koşulları üzerinden propaganda yapıldı ve bu evrede de bizlere yine bir açıklamada bulunulmadı. Sendika bir dilim ekmeğimiz de olsa bizlerle paylaşacağını söyledi ama bir paylaşım göremedik. Bunlar direniş sürecinde yaşadığım olumsuz deneyimlerdi. Çalışma hayatım boyunca da kulağıma küpe olacak ve bu tür eylemlerde bulunursam sürekli sorgulayacağım konular bunlar olacak diyebilirim.
Son olarak, “bizlerin eksik bıraktığı noktalar nelerdir” diye sorgulayacak olursak, kendi aramızda grup grup birlikler oluşturmak ve süreci kendi aramızda da bir değerlendirmeye konu etmek ve bir yol haritası çıkarmak. Bunlar bizlerin eksik bıraktığı noktalardı. Sendikadan da bağımsız bir şekilde kendi içimizde bir işleyişimiz ve değerlendirme zeminimiz mutlaka olmalıydı. Bunu yapamadık ve bu nedenle de kaybettiğimizi düşünüyorum. Bu süreci sadece sendikanın ilerletmesine izin verdik, doğru bir davranış değildi.