Merhaba arkadaşlar, ben Bursa’dan bir metal işçisiyim. Sizlere son zamanlarda okuduğum bir kitaptan söz etmek istiyorum. Kitabın adı “Osmanlı’dan Bugüne Bursa’da Emek ve İşçi Hareketleri”. Yazarı ise Raif Kaplanoğlu. Bu kitabı okumadan önce Bursa işçi hareketi tarihi ile ilgili ne kadar az bilgiye sahipmişim dedim. Bursa’da ilk işçi hareketleri yanlış hatırlamıyorsam 15. yy’da, İznik’te çini ustalarının ücretleri için başlattıkları hareketle gündeme geliyor. Bursa İpek Yolu üzerinde olduğundan şehirde ipekçilik gelişiyor. İlk başlarda evlerde el tezgahlarında ipek işleniyor, ama sanayi devrimi ile birlikte makinelerin devreye girmesi ile evlerdeki el tezgahlarının yerini fabrikalardaki makineler alıyor. İlk fabrikalar 19. yy’da Bursa’nın yerlisi Rum, Ermeni ve Yahudiler ile Batılı yabancılar tarafından kuruluyor. Fabrikalarda öncelikle Rum ve Ermeni işçiler, arkasından Yahudi ve Müslüman işçiler çalışıyor. Çalışanların çoğu genç kızlar ve çocuklar. Erkekler daha az. Kızlar çeyizlik para toplamak için Gündoğdu gibi Rum köylerinden sezonluk olarak geliyorlar. Fabrikalarda yatıp kalkıp sezon bitince köye dönüyorlar. Fabrikalarda kalınan yerler o dönemde gerçekten çok kötü, bazı yabancılar bunları yazılarında belirtiyorlar. Hatta o dönemde çalışma saatlerinin düzeltilmesi için padişaha işçiler imzalı bir mektup yolluyorlar.
Osmanlı’da ilk modern anlamda grev 1908 yılında yapılıyor ve günlerce sürüyor. En ilginci ise grev komitesinin başını Hınçak Cemiyeti çekiyor. Daha sonra grevci işçilerle çıkan anlaşmazlık sonrası Hınçak Cemiyeti grev komitesini İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne devrediyor. O dönemde İttihatçılar da grevi destekliyor. Fakat beni en çok şaşırtan, bize lisede inkılap tarihi derslerinde zararlı cemiyet diye tanıtılan Hınçak Cemiyeti'nin grevin başını çekmesi ve daha sonra bunu İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne devretmesi oldu. Aralarında bir sorun yok gibi. Ben de şimdi soruyorum, kim dost kim düşman bu ülkede?
Cumhuriyetin ilk yıllarında bir özgürlük havası var. 1 Mayıs işçi bayramı olarak kutlanıyor. Ama birkaç yıl sonra Takriri Sükun Kanunu ile yasaklar ve baskılar başlıyor. İstanbul’da tramvay işçilerine ağır bedeller ödetiliyor. Sendikalar yasaklanıyor. Sendikaların kuruluşu 1950’leri buluyor ama, o da Amerikan sendikacılığı. 1960 Anayasası ile örgütlenmenin önü açılıyor ve DİSK 1968’de kuruluyor.
Cumhuriyet sonrası Bursa’da ilk grevi belediye otobüs işletmeleri yapıyor ve kazanımla sonuçlanıyor.
1970’ler Bursa’da işçi hareketinin radikalleştiği yıllar. Başı bugün Metal Fırtınada çeken fabrikalar çekiyor yine Mako, Coşkunöz, Tofaş, Renault gibi.
1980 darbesi ile Türk-İş hariç bütün sendikalar kapatılıyor ve bir durgunluk dönemine giriliyor. Bursa’da birçok sendikacı tutuklanıyor. Durgunluk 1989 bahar eylemleri ile aşılıyor, bütün ülke ile birlikte Bursa’da da grevler mantar gibi çoğalıyor. 1991’de bu süreç doruk noktasına ulaşıyor. Devlet o dönemde batıda işçi sınıfı, doğuda Kürt hareketi ile cebelleşiyor. Cephenin birini ortadan kaldırmak için işçilerin ağzına bir parmak bal çalınıyor ve %300’lere varan zamlar yapılıp batı cephesi bertaraf ediliyor. '90’ların ortalarından itibaren tekrar durgunluk dönemine giriyor işçi sınıfı. 1999’daki ilk metal hareketliliği dışında 2015 yılındaki Metal Fırtına'ya kadar kitlesel bir işçi hareketi yaşanmıyor Bursa’da. Bu arada şunu belirteyim bu kitabın en büyük eksikliği 2015 Mayıs ayındaki kitlesel işçi hareketinin kitapta yer almıyor olması.
Kitabı sınıf hareketi tarihine meraklı olan, sınıf çalışması ile ilgilenen herkese tavsiye ederim. Bütün emekçilere selamlar.
Bursa’dan bir işçi