“Kıdem tazminatının gaspı daha fazla kölelik, örgütsüzlük ve iş cinayetidir!”

Bu düzenlemelerin gösterdiği şey; daha fazla sömürünün ve güvencesizliğin olduğu bir çalışma yaşamının ortaya çıkacağı gerçeğidir. Bu düzenlemeler, ulusal ve uluslararası sermayenin talepleridir. Temel amaç, patronların üretim maliyetlerini daha da azaltarak, kârlarını biraz daha arttırma çabasıdır. Bu yasalaştırma çabası, zorunlu arabuluculuk yasasından kısa süre sonra işçi sınıfına karşı yapılmış ikinci büyük açık saldırıdır. Ve hakkıyla açık bir şekilde karşılanmalıdır.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 23 Aralık 2018
  • 07:57

Kıdem tazminatı hakkımız ve fona devredilmesi ile karşı karşıya kalacaklarımız ile ilgili İzmir Barosu avukatlarından İmdat Ataş ile konuştuk...

 

Türkiye’deki sınıf mücadelesinin en önemli konularından birini, uzun yıllardır sürekli gündeme getirilen kıdem tazminatının kaldırılması ve yerine bir fon kurulması tartışmaları oluşturuyor. Sermaye hükümetleri ve özellikle AKP bunu gündeme getirirken, sanki işçilerin kıdem tazminatı alamamasını dert ediniyor ve bunun için düzenleme yapmak istiyormuş gibi görünmeye çalışıyor. Halbuki patronların kıdem tazminatı ‘kamburu’ndan kurtulmaları için hükümetle gizli kapılar ardında aslında pazarlıklar ve anlaşmalar yaptıkları ‘zorunlu arabuluculuk’ düzenlemesinde en çıplak haliyle kendisini göstermişti. Ne demişti Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu: “İş Mahkemelerindeki davaların % 99,2’sini kaybediyorduk. Hükümetimizle görüştük bu düzenlemeyi (arabuluculuk yasası) geçirttik.” Öyleyse, işçi sınıfının hakları budanmaya/alınmaya gelince, burada hükümetlerden bir iyi niyet beklememek gerekiyor.

Ancak haklarını teslim etmek gerekir ki patronlar sınıfı, kendi çıkarları gereği çıkmasını istedikleri her yasayı sanki işçi sınıfının yararınaymış gibi göstermeyi başarıyorlar. En azından işçi sınıfının kafasında soru işareti yaratarak, sınıfın bölünmesinin yolunu açabiliyorlar. Kıdem tazminatının ‘gaspı’ düzenlemesinde de aynen bu şekilde yapıyorlar. Bunu işçilerin sorularından anlamak mümkün.

Gelelim gündeme getirilen düzenlemeyle ilgili basına sızdırılanlara. Sızdırılanlar içerisinde bazı ana başlıklara bakılacak olursa, yapılmak istenen yeni düzenlemeyle ilgili olarak söylenen en büyük yalanlardan biri şudur: “Çalışanın geçmiş dönemdeki hakları korunacak!”

Bu bir göz boyamadan ibarettir. Zira hukukta kazanılmış hak diye genel bir kuraldan bahsedilebilir. Dolayısıyla isteseler de geçmiş dönemdeki kazanılan haklara dokunamazlar. Ancak bunu bilmelerine rağmen, bilmeyenlere, sanki iyi bir şey yapılıyormuş izlenimi vermeye çalışıyorlar.

Yapılmak istenen yeni düzenlemede anlaşılan o ki bir fon kurulması planlanıyor. Bu fona işçi ve patrondan prim kesintisi yapılacak. İşçilerin bireysel bir kıdem tazminatı hesabı olacak. Ancak bunun bir kazanım olduğu söylenemez. Nasıl ki yıllardır işsizlik fonundaki milyarları işçilere/işsizlere kullandırmayıp patronlara ve kamu borçlarına kullandırdılarsa ve hesap vermedilerse, işçilerin kıdem tazminatı fonunun akıbetinin de benzer bir sonuca yol açacağını görmek için kahin olmaya gerek yoktur.

İstifa edene de tazminat verileceğinin de düzenlemede yer aldığı belirtiliyor. Ancak bu da belirli bir ölçüde yalan ve yönlendirme içeriyor. Zira halihazırdaki düzenlemede de işçinin yasadaki belirlenen şartları taşıması halinde haklı gerekçeyle istifa etme/fesih ve tazminat alma hakkı bulunuyor.

1475 Sayılı İş Yasası’nın 14. maddesinde düzenlenen kıdem tazminatı, belirli şartlar altında işçilere ödenen bir haktır. Özetle; en az 1 yıllık kıdemi olan işçilere, haksız bir nedenle işten çıkarılmaları ya da haklı bir nedenle veya askerlik nedeniyle işten ayrılmaları, emeklilik vs. hallerinde ödenen tazminattır. Kadın işçiler de, 1 yıllarını doldurmuşlarsa, evliliklerinden itibaren bir yıl içinde evlilik gerekçesiyle bu hakkı elde edebilirler. Kıdem tazminatı, işçiye her kıdem yılı için ödenen bir aylık brüt ücrettir. Bu tazminatın hesabına parasal ya da parasal olmayan sosyal yardımlar da eklenir. Halbuki yapılmak istenen yeni düzenlemede bu 30 günlük ücretin net mi brüt mü olduğu, sosyal yardımların hesaba katılıp katılmayacağı belirsizdir. Böyle olunca işçi sınıfı bakımından ciddi hak kaybı yaşanacağı açıktır.

Önemle belirtmek gerekir ki, kıdem tazminatı sorunu tek başına bir ekonomik mesele olarak ele alınamaz. Kıdem tazminatının esas önemi, işçinin iş güvencesi olmasından geliyor. Eğer işçi kıdem tazminatı alacaksa, patron o işçiyi işten çıkarmayı kolay kolay göze alamamaktadır. Bu anlamda kıdem tazminatı demek iş güvencesi demektir.

İçinde bulunduğumuz dönemde, sermayenin uluslararası ölçekte ‘rekabet’ edebilmesi gerekçesiyle işçi sınıfının en temel hakları uzun süredir saldırı altındadır. Bugünkü saldırının özü, güvencesizleştirilmiş ve esnekleştirilmiş çalışma yaşamıdır. Bunun anlamı ise, daha fazla sömürü, kölelik, örgütsüzlük ve iş cinayetidir. İş güvencesi olmayan işçileri, her türlü çalışma koşuluna razı etmenin sermaye sınıfı için daha kolaylaşması demektir. İşçi sınıfına onursuzluğun dayatılmasıdır. İşsizlik kırbacının işçinin sırtında hergün daha fazla hissedilmesi demektir. Dolayısıyla kıdem tazminatı işçiler açısından önemli bir iş güvencesidir.

Ve bu hak ülkemizde 1936 yılında yasalara ve işçi sınıfının belleğine yazdırılmıştır. Zorla kazanılmıştır. Kıdem tazminatı patronlar tarafından kaldırılamadığı takdirde, çalışma yaşamındaki esnekleştirme ve güvencesizleştirmenin sac ayaklarından biri eksik kalacaktır. O yüzden bu ‘gasp’ onlar için hayati önemdedir.

Eğer patronlar kıdem tazminatını kaldırmayı başarırlarsa, önümüzdeki süreçte bölgesel asgari ücret, asıl işin de taşerona verilebilmesi, belirli süreli sözleşmelerin yaygınlaştırılması, geçici istihdam bürolarının kurulması vb. birçok esnek çalışma saldırısının geleceği açıktır.

Dolayısıyla yapılmak istenen bu düzenlemelerin gösterdiği şey; daha fazla sömürünün ve güvencesizliğin olduğu bir çalışma yaşamının ortaya çıkacağı gerçeğidir. Bu düzenlemeler, ulusal ve uluslararası sermayenin talepleridir. Temel amaç, patronların üretim maliyetlerini daha da azaltarak, kârlarını biraz daha arttırma çabasıdır. Kıdem tazminatı hakkının ortadan kaldırılması ve daha da esnekleştirilmiş bir iş yaşamından sonra da, tam zamanlı ve güvenceli bir işin hayal olacağı açıktır. Bu yasalaştırma çabası, zorunlu arabuluculuk yasasından kısa süre sonra işçi sınıfına karşı yapılmış ikinci büyük açık saldırıdır. Ve hakkıyla açık bir şekilde karşılanmalıdır.

(Petrokimya İşçileri Birliği Bülteni’nin Aralık 2018 tarihli sayısından alınmıştır...)