Artık Türkiye sermayesinin krizi tüm açıklığı ile ortada. Kâr oranlarının gittikçe azalması, iflaslar, borç ertelemeler, irili ufaklı tüm sermayedarlar tarafından dillendiriliyor, açıklanıyor. “Yeni Ekonomik Programı”nın işçi sınıfına yönelik bir saldırı planı olduğu; kıdem tazminatının gaspı hazırlığının yapılması, BES’in zorunlu kılınması, esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması gibi adımlardan anlaşılıyor.
Kıdem tazminatının tasfiyesi ve fona aktarımı süslü laflarla servis ediliyor. Her yıl neredeyse patronların yükünü azaltmak için her hükümetin hedef aldığı kıdem tazminatı hakkı, kriz nedeniyle tekrar gündemde. ‘80 darbesi ile birlikte sınıfımızın haklarına yönelik saldırılar artmış, neo-liberal politikalar ile birlikte bu saldırı planları doruğa ulaşmıştır. İşçi sınıfına yönelik bu saldırı planı dalgasının en önemli ayağını da kıdem tazminatının gaspı oluşturmaktadır. Yıllardır tüm saldırılara rağmen kıdem hakkımız korunmuş ve bugün hâlâ bizim iş ve gelecek güvencemiz olarak haklarımızın ana gövdesini oluşturmaktadır.
Bugün için durum geçmişe göre farklıdır. İşçi sınıfının parçalı ve dağınık tablosunu gören, sendikaların bürokrasi ile boğulduğunun farkında olan sermayedarlar ve hükümet, yeni saldırıyı hayata geçirmek ve kıdem hakkımızı gasp etmek için geçmişten daha saldırgan ve istekli davranacaktır. Bu saldırı karşısında hazırlık yapmak, örgütlenmek ve sendikaları harekete geçirmek artık üzerinden atlanamaz bir görev olarak karşımızdadır. Her fabrika kıdem tazminatı hakkını savunmak için bir kale olmalıdır. Bizler fabrikalarda örgütlenmeli ve bağımsız işçi birlikleri ile sendikalara yön verebilme yetisi geliştirmeliyiz. İş yerlerimizden başlayarak genel greve ilerleyecek bir çizginin inşa edilmesi kıdem tazminatımızı korumanın tek yöntemidir.
Kıdem tazminatı gaspı planları uygulanır hale gelirse başlıca birkaç hak kaybımız;
-Askere gidenler kıdem tazminatı alamayacak.
-Evlenen kadın işçi, bir yıl içinde işinden ayrılırsa tazminat alamayacak.
-İşyerinde bir yıllık kıdemi olan işçi işten çıkarılırsa tazminat ödenmeyecek.
-Prim gün ve çalışma süresi koşulu nedeniyle işçi haklı bir nedenle işten ayrılırsa (geçerli sağlık nedeni, patronun tacizi, kötü muamelesi gibi) dahi tazminat alamayacak.
Ayrıca işçi, iş koşullarındaki değişikliği kabul etmemesi, ücretinin ödenmemesi halinde işi bırakması gibi nedenlerle işten çıkarılması halinde de tazminat alamayacak.
-İşten çıkarılma kolaylaştığı için sendikalaşma büyük darbe yiyecek.
-Getirilmek istenen düzenleme ile fondan 15 yıl sonra parasını alabilecek asgari ücretli bir işçinin uğradığı zarar en az 7.500 lira olacaktır.
-Tazminattaki faiz ödemesi ortadan kalkacak.
Ekonomik-iktisadi kriz Türkiye sermayesini güçten düşürmeye ve sarsmaya başladı. Artık dönülmez bir şekilde girilen bu yolda sermayedarlar, dünden daha acımasız ve varlıklarına olan bağımlılıkları daha fazla olacaktır. Kârdan zarar etmek, geçmişten az kazanmak bile bugün onlar için korkutucudur ve ekonomik krizin yaraladığı bu durum bazıları için riskli sonuçlar yaratabilir. İflaslar, borç ertelemeler, daralmalar konuşulmaya başlandığı noktada patron takımı işçi sınıfına gerek kişisel gerekse kendi örgütsel biçimleri ile daha çok saldıracaktır.
Ege İşçi Birliği olarak amacımız kriz korkusu salmak değildir! İçine girdiğimiz dönemi anlamalı ve bu duruma karşı mücadele planı açığa çıkaracak bilinç ve örgütlülük düzeyine kavuşmamız gerekmektedir. Rica ve susarak bu girdaptan çıkışımız yoktur. Gerek ülkemizde gerekse de dünya genelindeki örneklerinde olduğu gibi ekonomik kriz, işçilere yönelik saldırıları beraberinde getirmiştir. Yükü paylaşmak ve hatta mümkünse tamamen işçi sınıfının üzerine yıkmak, sermayenin değişmez kriz planıdır!
Kapitalistlerin vicdanlarına seslenmeyin, onların cüzdanlarını tehdit edin! (Jack London)
Yukarıda belirtilen başlık hoş bir sözcük grubu olmasından kaynaklı yazımıza eklenmiş değildir. Bizleri hiç düşünmeden kendi cüzdanları, banka hesapları ve üretim araçları için açlık ve yoksulluk sınırı altında çalışmayı reva gören ve bunlarla yetinmeyen sermayedarların vicdanlarına güvenecek değiliz. Onların gemisinin kendi sefil çıkarları için batmadan devam etmesi, bizlerin kırbaç altında kürek çeken köleler olarak yaşamamıza bağlıdır.
Peki krizin sınıfımıza etkilerini nasıl bertaraf edeceğiz ve bu girdaptan nasıl çıkacağız?
İlk önemli nokta örgütlülük düzeyimizdir. Hem fabrikalarda hem de sınıf olarak örgütsüzlük en büyük sorunumuzdur. Fabrikalarda gerçekleşecek saldırılara karşı bireysel olarak cevap verip, sonuç almak tek kelime ile imkansızdır. Aynı saldırıya, aynı işi yapıp aynı tezgahlarda çalışan işçiler olarak cevap vermek zorundayız. Ocak ayı zamları, ücretsiz izinler, işten çıkartmalar, çalışma koşullarımızın kötüleşmeye başlaması hepimizin sorunlarıdır ve çözüme kavuşacaksa birleşmek tek çıkar noktamızdır. Özellikle bu başlıklar birlik zemininin inşa edilmesi için öne çıkarılması gerekmektedir. Sayımızın kaç kişi olduğuna takılmadan bu sorunlara yönelik çıkış yolları aramak, fabrika içinde bu durumu ete kemiğe büründürmek, ekonomik kriz nedeniyle geleceğimize vurulacak darbeleri yok edecektir. Birleşmek her şeyde olduğu gibi emek istemektedir. Bu yüzden bilinç düzeyimizi yükseltmek, işçi sınıfının tarihinden ve pratiklerinden öğrenmek zorundayız. İkinci önemli nokta da budur. Bugün sermayedarlar geçmiş krizlere bakarak kendilerine yol haritası çıkarıyorsa ve buna özel bir zaman ayırıyorlarsa, bizler de geçmiş deneyimlerimize bakmalı ve fabrikalarımızda bu deneyimlerden faydalanmalıyız.
Sınıfımızı topyekûn olarak etkileyecek saldırılara da değinmek ve cevaplar üretmek gerekiyor. Kıdem tazminatının gaspı, vergi dilimleri, zamlar, BES’in zorunlu kılınması gibi saldırılar tüm emekçileri etkilemektedir. İşçi sınıfı bu genel saldırı dalgasından çıkmak istiyorsa, geniş işçi kesimleri aynı talep ve amaçlar altında birleşmeli ve hareket etmelidir. Bunu sağlaması gereken sendikal hareket ne yazık ki bürokratik paslanmanın içinde, hareket etmekten uzaktır. Bu pası sökecek ve hareketi doğuracak olan da tabanın kendisidir.
Yukarıda saydıklarımız bugünden yarına gerçekleşmesi mümkün durumlar değildir. Bir işçi hareketi inşası hepimizin sorumluluğu altındadır. Geçmişte kaybedilen haklarımızın (EYT bu durumun en somut örneğidir) sonuçlarını bugün nasıl bizler ödüyorsak, bugün kaybedilen her hakkımızın daha ağır faturasını gelecek kuşaklar ödeyecektir. Artık emeğimizin talan edilmesine dur demenin vaktidir. Fabrikalardan başlayıp, havzalara büyüyecek örgütlülük için adım atıp, emeğimizi korumanın vaktidir!
(Ege İşçi Birliği Bülteni’nin Aralık 2018 tarihli sayısından alınmıştır...)