Kapitalist krizin etkisi her geçen gün daha da artarken, sömürü düzeninin sahipleri olan kapitalistler kârlarından bir an olsun vazgeçmiyorlar. Krizi fırsata çeviriyor, işçiler ve emekçiler üzerindeki sömürüyü pervasızca ağırlaştırıyorlar. İşçi ve emekçilerin sefalet ve yoksullukları onların umurlarında değil. Yetmiyor, daha çok kâr uğruna işçileri ölümle yaşam arasında ince bir çizgide yaşamak zorunda bırakıyorlar. Çünkü kapitalistler için aslolan daha fazla kârdır, gerisi teferruattır.
Örneğin kâr söz konusu olduğunda işçi güvenliği ve sağlığı kapitalistler için sadece gereksiz bir harcama kalemidir. 2019’un ilk iki ayında 284 işçi iş cinayetinde hayatını kaybetti. Yalnızca Şubat ayında en az 125 işçi, çalışırken yaşamını yitirdi. 2018 yılında sadece Aliağa’da 11 işçi iş cinayetiyle yaşamını yitirdi ve bu olayların sadece iki tanesi davaya konu edildi. 2014-2018 yılları boyunca, yani son beş yılda toplam 9.515 işçi iş cinayeti ile yaşamını yitirdi.
Yaşanan iş cinayetlerinin nedenlerinin en başında kalp krizi geliyor. Kalp krizinin temel nedeni ise yoğun çalışma temposu ve ağır çalışma koşullarıdır. Bunun yanı sıra sermaye devletinin sağladığı denetimsizlik ve hukuki olarak cezasızlık da iş cinayetlerinin önünü açıyor. Bilirkişi raporlarına göre “öngörülebilir” nitelikte olan veya üretim zorlamasının iddianamelere kadar yansıdığı davalarda bile yargılama tali sorumlularla sınırlı kalırken, hapis cezaları önce iyi hal uygulaması ile indiriliyor, ardından para cezasına çevriliyor ve taksitlendiriliyor. Bu korunma durumu patronların alması gereken işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini almamalarını kolaylaştırıyor.
Tüm patronlar alınmayan önlemleri fabrikalarda meşrulaştırmak için hep aynı gerekçeye sarılıyorlar. Rekabet etme gücünün korunması ihtiyacından kaynaklı bu harcamayı yapamıyoruz diyorlar. Aslında patronların gerekçesi, sorunun kaynağını yeterli açıklıkta ortaya koyuyor. Kapitalizm denen bu ücretli kölelik düzeninde patronlar nezdinde işçilerin, değiştirilebilir birer makine parçası olmaktan başka bir değeri yoktur. Bir işçi ölürse yerini dolduracak binlercesi vardır...
Sermayedarların bin bir yolla dayattıkları bu amansız sömürü koşullarına karşı işçi sınıfı ve emekçiler kendi cephelerinden birtakım tepkiler geliştiriyorlar. Bu, yeri geliyor 3. havalimanı işçilerinin iş cinayetlerine karşı başlattıkları direnişle oluyor, yeri geliyor madenlerde ölümle her an burun buruna çalışan maden işçilerinin yaptığı gibi kendini madene kapatma eylemi şeklinde oluyor. Ya da yeri geliyor Silivri-Kınalı’da Kale Kayış işçilerinin yaptığı gibi sağlıksız çalışma koşularına karşı başlattıkları örgütlenme ve direniş ile oluyor. Son dönemde yaşanan örgütlenme ve eylemlerde, işçi sağlığı ve güvenliğine dair taleplerin yaygın bir şekilde öne çıkması da sınıf saflarındaki duyarlılığın ve birikimin bir başka yansımasıdır.
Kapitalist sömürü düzeni, teknolojinin de gelişmesi ile birlikte işçi ve emekçileri daha acımasız bir biçimde sömürüyor ve her an ölümün kıyısında tutuyor. İşçiler doğal olarak emeğin korunması mücadelesinde işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini temel bir talep olarak gündemleştiriyorlar. Alınması gereken önlemler patronlar tarafından alınmadığında ise işçiler yer yer eyleme geçerek tepkilerini ortaya koyuyorlar. Dün para için belli koşularda patronların dayatmalarını kabul eden işçiler-emekçiler artık ağırlaşan koşullarda kendi yaşamlarını koruma yoluna başvuruyorlar. İşçi ve emekçi için kendi sağlığını ve yaşamını korumak, artık ücret kadar öne çıkıyor.
İşçi sağlığı ve güvenliğinin bir yanını, alınması gereken teknik önlemler oluşturuyor. Fakat en az bunun kadar önemli ve belirleyici olan diğer yanı da çalışma koşullarının insanca bir seviyeye çekilmesidir. Bugün kendilerine dayatılan sömürü koşulları, gerçekte işçilerin yaşamının hiçe sayılmasıdır. Dolayısıyla emeğin korunması mücadelesinin yükseltilmesi, işçi sınıfın can sağlığı için büyük önem taşımaktadır. Sınıf devrimcileri olarak emeğin korunması taleplerini sınıfın gündemine daha fazla taşımalıyız. Kapitalizmin işçilerin-emekçilerin canını hiçe sayarak kendini var etmesine yönelik tepkiyi açığa çıkarmak, sınıfın devrimci eylemini geliştirmek için önemli bir araçtır. Gelinen yerde özellikle aşağıdaki talepler oldukça acil hale gelmiştir ve gündelik faaliyete konu edilmeleri gerekmektedir:
* 7 saatlik işgünü, 35 saatlik haftalık çalışma.
* Kesintisiz iki günlük hafta tatili.
* İş güvenliğine ve sağlıklı çalışma ortamına ilişkin teknik ve sıhhi düzenleme ve önlemler. Bunun iş yeri temsilciler kurulu ve sendikalar tarafından sürekli denetimi.
* İşçi temsilcilerinin yönetiminde, teknik ve sağlık uzmanlarından oluşan müfettişlik.
Eklenebilecek başka taleplerle beraber bu talepler uğruna mücadeleyi çeşitli yol, yöntem ve araçlarla sınıfın gündemi haline getirmek tüm sınıf devrimcilerinin görevidir.
Trakya’dan sınıf devrimcileri