Açlık grevleri kritik evrede!
Seyirci kalmayalım,
dayanışmayı ve direnişleri büyütelim!
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça…
OHAL KHK’larıyla işinden atılan on binlerce kamu emekçisinden yalnızca ikisi.
Nuriye Gülmen, Konya Selçuk Üniversitesi’nde akademisyen olarak görev yaparken açığa alındı. 9 Kasım 2016 tarihinde Ankara Yüksel Caddesi’nde direnişe başladı. Henüz ihraç edilmemiş, yalnızca açığa alınmıştı. “Bir şey yapmazsam belki görevime geri dönerim” algısıyla davranmadı, tüm ihraç edilen ve açığa alınan emekçilerin sesi soluğu oldu. Direnişinin 58’inci gününde, 6 Ocak 2017 tarihinde yayınlanan 679 sayılı KHK ile ihraç edildi. İlk günden itibaren onlarca kez gözaltına alındı, darp edildi, işkence gördü ve para cezalarıyla yıldırılmaya çalışıldı. 14 Kasım’da, KHK ile işine son verilen öğretmenlerden Acun Karadağ, okulu önünde oturma eylemine başladı. 23 Kasım’da, öğretmen Semih Özakça Nuriye’nin yanında direnişe başladı. Aynı şiddeti gördüler, gözaltılar ve işkencelerle karşılandılar. Tüm baskı ve polis terörüne rağmen, kararlılıkla sürdürdükleri direniş sayesinde “direnme hakkını” kazandılar ve Ankara Valiliği’nin eylem yasaklarını aştılar. Yüreği mücadelede atan kamu emekçisi dostları ise her daim direnişlerinin bir parçası oldular.
Onlar; Memur Sen, Kamu Sen gibi gerici-yandaş sendika konfederasyonlarının, ihraç edilen veya açığa alınan üyelerini sahipsiz bıraktığı ve emekçilere sırtını döndüğü, KESK’in ise protesto eylemleri ile zaman öldürdüğü bir dönemde direnişe başladılar. AKP iktidarı teslimiyeti ve biat etmeyi dayatıyordu. İki seçenek vardı: Ya direnişlerle bu dayatma kırılacak ya da teslim olunacaktı! Yandaş Memur Sen, AKP’nin saldırılarından yana açık taraf olup ihraç edilen üyelerini “hain” ilan ederken, ırkçı Kamu Sen ise “kurunun yanında yaş da yanmasın” deyip kenara çekilmişti. KESK ve bağlı sendikalar ise, bu büyük saldırıya karşı direniş mevzileri yaratmayıp, dayanışma-diplomasi ve birtakım protestolar ile emekçileri oyalıyor ve zaman öldürüyordu. Nuriye, Acun, Semih ve onların yanında direnişe destek veren bir grup kamu emekçisi, bu tabloya boyun eğmediler, eylem yapmanın yasak olduğu Ankara’da direnişe geçtiler ve kararlılıkla yasakları aştılar. Zaman içinde bizzat emekçilerin iradesi ile KESK çatısı altında veya bireysel direnişler biçiminde yeni direnişler doğdu. Direnişler Malatya, Aydın, İstanbul, Didim, Bodrum, Düzce’ye yayılırken Ankara’da sınırlı da olsa işyeri önü eylemleri başladı.
Çeşitli illerde farklı biçimlerde yeni mücadele ve direniş biçimleri gelişirken, Nuriye ve Semih süresiz açlık grevine başladılar. Bugün Ankara’da Yüksel Caddesi’nde sürdürülen direnişin 182, açlık grevinin ise 62’inci günü. Artık sözün bittiği bir noktaya gelinmiştir ve açlık grevleri kritik bir evreye girmiştir. Bugün, bir yandan alan ve işyeri direnişlerini güçlendirmek, öte yandan da açlık grevlerine destek vermek, kendisine öncü-ilerici-sosyalist diyen tüm emekçilerin, başta da KESK ve bağlı sendikaların önünde duran bir sorumluluktur.
Direnişler yaygınlaştırılmalı ve açlık grevleri ile dayanışma eylemleri örgütlenmelidir
Kamu emekçilerine dönük kıyımlar yeni ihraçlarla devam ediyor. On binlerce emekçinin ve 3.300 civarında KESK üyesinin ihraç edilmesini tek başına AKP KHK’larıyla açıklamak olanaklı değildir. Saldırılara karşı anlamlı bir yanıt verilememesi, en başından bu yana KESK ve bağlı sendikaların kesintisiz bir mücadele ve direniş hattı örmek yerine diplomasi ve maddi dayanışmayı eksen alan çizgisi, on binlerce emekçiyi ve bugün AKP’ye karşı biriken toplumsal tepkiyi harekete geçirebilecek bir mücadelenin açığa çıkartılamamış olması saldırıların önünün alınamamasının en temel nedenidir. En başından itibaren direniş çağrılarına kulak tıkayıp sorunu diplomasi ve maddi dayanışmaya indirgeyen sendika yönetimleri bu durumun mimarlarıdırlar. Öyle ki, bugün sendikalar tarafından ortaya konulan enerji olağan dönemlerin bile gerisindedir. Bir direniş hattı örmekten özenle kaçınıldığı gibi var olan direnişleri açıktan sahiplenen bir tutum da sergilenmemekte, direnişler üzerinden kamu emekçilerinin bütününe seslenmekten de uzak durularak neredeyse tek bir bildiri dahi çıkartılmamakta ve işyerleri ihraçlar gündeminin dışında “olağan sendikal alanlar” olarak görülmektedir. Böyle olduğu ölçüde de ihraç saldırısı yeni kıyımlarla devam etmektedir. Geride bıraktığımız 9 aylık dönemin deneyimleri dahi sendika bürokratlarının bu yaklaşımını değiştirmeye yetmemiştir. Kamu emekçilerini çeşitli illerde bireysel direnişlere yönelten de KESK’in saldırıları göğüsleyecek bir mücadeleden uzak durması olmuştur. İhraç Kurultayı’nın gündemlerine “mücadele hattımız” eklemesi yapanlar, bugün hala da kurultayda yapılan önerileri de dikkate alan bir eylem programı açıklamış değiller. Bugün KESK ve bağlı sendikalar Ankara, İstanbul, İzmir gibi metropol iller başta olmak üzere, mümkün olan tüm illerde direniş mevzileri yaratma kararlılığını ortaya koymak durumundadırlar. Bugünün en acil görevi ve sendikalarımıza düşen sorumluluk budur. Sendikalarımız bu sorumluluklarını yerine getirdikleri ölçüde, bireysel eylemleri de kapsayabilecek bir zemin yaratmış olacaklardır.
Öte yandan açlık grevleri karşısında da mevcut atalete son verilmelidir. Açlık grevi tarzında gelişen mücadelenin doğruluğu-yanlışlığı tartışmasına düşmeden açlık grevleri ile yaygın dayanışma eylemleri örgütlenmelidir. Eylem biçiminin isabetli olup olmaması değil, eylemin taleplerinin haklılığı ve meşruluğu esas alınmalıdır. Yer yer hala da kullanılan “örgüt disiplini” gibi kavramlar arkasına sığınılarak emekçilerin mücadelesini görmezden gelen ve yalnızlaştıran tutumlardan ve grupçu yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. KESK ve bağlı sendikalarımız, yerel direnişleri yaygınlaştırma sorumluluklarının üzerinden atlamadan, hızla açlık grevindeki emekçilerle dayanışma eylemleri örgütlemeli, açlık grevindeki üyelerine sahip çıktığını ortaya koymalıdır. Tüm illerde oturma eylemleri, basın açıklamaları gibi dayanışma eylemleri hızla hayata geçirilmelidir. Fiili eylemselliklerin yanı sıra kamu emekçilerini aydınlatmaya ve desteğini örgütlemeye dönük yaygın bildiri, afiş gibi araçlar hızla devreye sokulmalı, toplumsal muhalefeti harekete geçirmeye dönük çalışmalar örgütlenmelidir.
Açlık grevleri karşısında, KESK ve bağlı sendikaların, devrimci ve ilerici kamu emekçilerinin insani-vicdani sorumluluklarının yanı sıra sendikal-siyasal sorumlulukları da vardır. İnanıyoruz ki, açlık grevlerinin en temel amaçlarından biri kıyımlara karşı mücadelenin yeni alanlara yayılması ve büyütülmesi için uyarıcı olmaktır. KESK ve bağlı sendikalarca yaygın direnişlerin örgütlenmesi ve açlık grevlerine sahip çıkılmasıyla, açlık grevlerinin de amacına ulaşmış olacağına inanıyoruz. Bu bakışla KESK ve bağlı sendikaları, ilerici-devrimci kamu emekçilerini, açlık grevinde geri dönülmez bir aşamaya gelinmeden harekete geçmeye ve göreve çağırıyoruz.
* Nuriye Gülmen-Semih Özakça yalnız değildir!
* Zafer direnen emekçinin olacak!
Kamu Çalışanları Birliği (KÇB)
8 Ağustos 2016