Geçtiğimiz günlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından “Daha da büyük hedeflere” sloganıyla İstihdam Şurası toplandı. Orta ölçekli sermayedarların bir araya geldiği toplantıda başta T. Erdoğan olmak üzere birçok iktidar temsilcisi konuşmalar yaptı. Erdoğan konuşmasına Şubat ayında ortaya konulan istihdam seferberliğinin methiyesi ile başladı. Konuşma gerçeğin canına ot tıkar cinstendi adeta. Büyümelerden bahsedildi, milyonlarca istihdamdan bahsedildi, hatta ekonominin daha iyiye gideceğinden de dem vuruldu. Hem de utanmadan, pişkince.
Bu noktada spekülasyonların ve demagojilerin hâkim olduğu resmi veriler bir kenara bırakılarak gerçekliği yaşamda aramak gerekiyor. Bahsettikleri büyüme oranı aynı zamanda geniş tanımlı işsizlik üzerinden yaklaşık olarak 2 milyon istihdamın da sağlanması demek oluyor. Sermaye sahiplerine çizilen bu pembe tablodan biraz uzaklaştığımızda ise gerçeğe çarpıyoruz. İşçi sınıfı açısından güvencesizliğin ve geleceksizliğin hakim olduğu yaşam koşulları ile karşılaşıyoruz. Bu yüzden onların dillendirdikleri büyüme oranı hane halkı harcaması üzerinden asla emekçilerin sofrasına yansımayacaktır. Hele ki ekonomide çanların yüksek tondan çaldığı böylesi bir dönemde.
Yılın üçüncü çeyreğinde görülen bu büyüme aslında bir illüzyondan ibaret, evet bir hesaplama illüzyonu. Çünkü bu tür hesaplamalar yapılırken geçen yılın üçüncü çeyreğindeki büyüme oranı hesap edilerek bu verilere ulaşılıyor. 2016 yılının üçüncü çeyreğinde Türkiye ekonomisi 15 Temmuz’un sancıları ile küçülmüştü. Bir de mevsimlik işçilerin bu oranın dışına çekilmesi konusu var. Bu anlamıyla bu büyüme geçen senenin yaratmış olduğu küçülmeden kaynaklı bir durum. Ancak sözü böyle bırakmayıp Erdoğan’ın istihdam verileri üzerinden konuşmak da lazım. Nitekim bahsedilen büyümenin suni bir durum olduğunu sanırım böyle daha net görebiliriz.
TÜİK’in Eylül ayında yayınladığı işsizlik raporuna göre; işsiz sayısı 3 milyon 419 bin. İşsizlik oranı ise % 10.6. Yine TÜİK’e göre istihdam son bir yılda 1 milyon 355 kişi arttı. Kulağa ne kadar da hoş geliyor! TÜİK’in yayınladığı işsizlik raporlarında Ocak ayındaki işsizlik ise 3 milyon 985 bin kişi idi. Eylül de 3 milyon 419 demiştik. Kabaca baktığımızda 565 bin azalmış. Yüzde %11.1’lik büyümeye karşı yaklaşık olarak %1.5’luk bir azalma konunun tek çelişkili tarafı değil. DİSK-AR’ın Ekim ayı işsizlik raporu verilerine bakıldığında bu çelişkilerin siyasi manipülasyonun dolgu taşları olduğu gayet net görülebilir. Öyle ki 1 milyon 355 bin arttı denilen istihdamın büyük bir bölümünü stajyerler, kursiyerler ve çıraklar oluşturmaktadır. Raporda bu kesimin 1 milyon 128 bin kişiyi oluşturduğu görülüyor. Bahsedilenin aksine geniş tanımlı işsizlik oranı %10,6 değil %17,3 tür. Kasım ayında ise kayıt altında çalışan SGK girişleri üzerinden sadece 205 bin artış oldu. Şura’da döne döne ekstradan yapılacak olan istihdamlarda teşviklerden bahsediyorlar. Eminiz salondaki aç gözlü sermayedarlar bunu büyük bir hevesle dinlediler. Zira bu durum eski işçinin atılıp teşvikli işçinin alınmasını sağlayacak. Teşvikli işçinin ise güvencesini hak getire!
Bütün bu sahtekarlık, yalanın örgütlü bir hal almasında görülüyor. Kapitalizmin kriz dönemleri aynı zamanda ham hayallerin ortaya saçıldığı, manipülasyon endüstrisinin en çok mesaiyi yaptığı dönemi de oluşturuyor. Bu dönemlerde sermaye partileri yularını elinde tutan patronların yakalarına yapışırlar.
Dünya kapitalizmi yeni üretim modellerini ve yeni istihdam modellerini tartışırken kuşkusuz amaçları emekçilerin istihdamını ya da iş güvencesini sağlamak değil. Ücretli kölelik düzeninin hakim olduğu koşullarda sermaye açısından durum bu işi ucuza kapatmaktır. Sermayenin partisi de buna cevap üretiyor. İşçi sınıfının işi “hasan ali türküsü”ne çevirecek ne zamanı ne de lüksü var. Nitekim bu Şura’lar yeni üretim modellerini ve sömürü mekanizmalarını katmerleştirecek, ancak kapitalizmi içerisine düştüğü dar boğazdan kurtaramayacaktır. İşte tam da bu yüzden tarih işçi sınıfını bir kez daha göreve çağırıyor.