Merhaba arkadaşlar muhakkak işten çıkmamın ardından içerde ve dışarda gösterdiğim tepki hala konuşuluyordur içerde. Belki daha önce böyle bir olaya şahit olmadığınız için yaşanan bu olayı yadırgıyor yada aslında yapılması gereken buydu diye düşünüyorsunuz..
Ofise beni çağırdıklarından son ana kadar yaşananları ve tepkimin sebebini anlatayım.
Açıkçası bana ilk olarak işten çıkarıldığım söylendiğinde, sürekli olarak 3 defa sesimi yükseltmeden bana bir gerekçe sunun dedim, fakat ısrarla “Binali Alıncak işyeri yani işveren böyle uygun görmüş dedi, hem paranı da veriyoruz daha ne istiyorsun” dediler.
Ben de “uygun görmüş diye bir tabir yazmıyor burada performans gerekçesi yazıyor bana bunu açıklayın” dedim.
İkinci olarak da “siz bana para vermiyorsunuz alınterimin karşılığını alıyorum hatta daha azını alıyorum” dedim, Ayrıca “parayla her şey çözülüyor mu” dedim. “Yani sırf maaş veriyorsunuz diye haksızlığa, hukuksuzluğa susayım mı” dedim, “sırf para veriyorsunuz diye insanların onuruyla oynama hakkını mı görüyorsunuz kendinizde” dedim.
Madem bana insan gibi konuşmayıp düzgün cevap vermiyorsunuz bu saatten sonra sizin anladığınız dilden konuşacağımı söyledim ve üretime sizlerin yanına gelerek yapılan bu adaletsizliği sizlere anlatmak istedim.
Bundaki birinci amacım ekmeğimle oynanmış buna susamam, ikinci amacım eğer susarsam bunu burada başka arkadaşlarıma da bu rahatlıkla yaparlar, üçüncü amacımsa biz işçileri para vererek her şeyi yapacaklarına inanan bu patron takımına işçilerin onurlu duruşunu göstermek istedim.
Çoğunuz beni duydu duymayanlarınız da olmuştur fakat ben fabrika içinde sizlere bağırarak konuştuğumda 20 saniye bile olsa tezgahları durdurup beni dinlemeniz belki de hayatımda yaşadığım en onurlu anlardan biriydi, öncelikle bunun için yüreğinize sağlık diyorum teşekkür ediyorum.
Binali Alıncak’la uzun süre tartışma yaşadık hepiniz şahit oldunuz, duyamadıklarınızı buradan yazıyorum ki bu adamların kirli yüzünü muhakkak biliyorsunuz bir daha görün istiyorum.
Binali Alıncak bana neden bağırıyorsun geç odaya konuşalım bağırarak sorun çözülmez diyerek bir soru sordu, ben de kendisine “beni ofise çağırdığınızda size sakin şekilde sordum çıkış gerekçemi açıklayın diye, fakat bunu açıklamak yerine yaptığınız haksızlığı savunmaya geçtiniz sizi uyardım bir cevap istedim aynı şekilde devam ettiniz” dedim.
Bunun üzerine haksızlığa karşı konuşmaya ve bağırmaya karar verdim ve Binali Alıncak’a “ben 20 yıldır fabrikalarda çalışıyorum parmağı kopan arkadaşlarımı gördüm, demir çelik fabrikasında çalışırken elimin ağrısından akşam eve gittiğimde çocuğumun başını okşayamıyorum diyen işçi arkadaşlarımın sözlerini duydum, abi mesaiden kaynaklı çocuğumun ilk yürüyüşüne şahit olamadım diyen işçi arkadaşlarım vardı. Ben bunları yaşadım ve bu yaşadıklarımdan anladım ki biz işçiler sustukça daha fazla mesai, düşük ücret, yoksulluk yeri geldiğinde ölüm gerçeğimiz oluyor. Bu yüzden susmayacağım bağıracağım” dedim.
Daha 1 hafta önce Çayırova’da bir fabrika yandı 5 işçi içinde yanarak öldü fabrikada yangın söndürme cihazı ve yangın merdiveni olmadığı ortaya çıkmış. Eğer dedim ölen işçiler bu önlemler için bağırsaydı bugün hala evlerine ekmek götürüyorlardı.
Belki Sisan farklı o fabrikaya göre ama aynı olan orada da, burada da her şey patronun iki dudağı arasında, istese verir isterse alır söz hakkı olmayanların gelecek garantisi de olmaz dedim. Bu yüzden bağıracağım ve bağırmaya da devam edeceğim buradaki arkadaşlarım için dedim.
Sonra bana “burada patron size ekmek veriyor bu yaptığın ayıp” dedi Binali Alıncak.
Ben de ona dedim ki “burada 150 çalışan var ve hepsi kredi borcu veya ev ihtiyaçları üzerinden sürekli hesap yapar halde, bu yüzden buradaki çoğu insan evle iş dışında sosyal yaşamı dahi kısıtlı, bu maaşla kıt kanaat geçinirken işçiler, buna karşın, patron burada sürekli şirketi büyütüyorsa ve daha iyi şartlarda yaşıyorsa, onun adamı olan sen rahatlıkla altına villa alabiliyorsan, söyle bana patron mu işçilere ekmek veriyor yoksa işçiler karın tokluğuna burada patronu ve sizleri mi zengin ediyor. Burada bir ayıp varsa sizlerin buradaki işçilere yaptığı ayıptır” dedim.
Arkadaşlar en son fabrika önüne gittiğimde özel araç getirtip gitmemi istediler, ben de bir yere gitmeyip bekleyeceğimi söyledim, bunun üzerine Binali Alıncak “seni buradan başka yollarla da götürmesini biliriz akıllı ol” diyerek tehditte bulundu, ben de “elinden geleni ardınıza koymayın, size pabuç bırakmam, ayrıca senin derdini biliyorum” dedim, “sırf buradaki rahatını, saltanatını ve yaptığın ahlaksızlıklarına bir zarar gelmesin diye tutuştun, öyle kolay değil” dedim.
Sizler çay molasına çıkarken de bana işçileri rahatsız ediyorsun bağırma dediler, ben de “ben işçileri değil şu perdenin arkasında beni izleyen patronla biricik oğlunu rahatsız ediyorum ve onun adamları olan sizleri rahatsız ediyorum, işçiler bundan rahatsız değil, çünkü bütün fabrika fabrikanın sağ tarafındaki mola yerine oturmayı tercih etmiş içeri girmeleri istense de bunu hiçbiri kabul etmemiş” dedim.
Yaşananlar bunlardı dostlar son olarak şunu söyleyeyim..
Birlik olmak, birbirimizi sahiplenmek ya da bir sendikaya üye olmak, sadece maaşım daha iyi olur demek değildir, aynı zamanda biz çalışan işçilerin patronların bu rahatına karşı verebileceğimiz cevabımız ve onurlu duruşumuzdur.
Çünkü birlik olmasak, nereye gidersek gidelim patron takımı bizi tek tek kredi borçlarımızla, geçim dertlerimizle tehdit eder, ya daha fazla baskı uygular ya da işten atar.
Açıkçası birlik olmak demek kaderimizi patronların ve Binali gibilerin iki dudağı arasındaki keyfiyete bırakmamak ve kendi elimize almak demektir; çocuklarımıza daha iyi bir gelecek demektir..
Tekrar hepinize tek tek selam ederim....
İşten atılan Sisan işçisi