İstanbul yerel şeçim sonuçları 6 Mayıs’ta iptal edildi. AKP iktidarı, 31 Mart sonrasında İstanbul’u kaybettiğini kabul etmemiş, oylarının çalındığını iddia ederek tekrar tekrar oyları saydırmıştı. Bu sonuç değişmeyince bu sefer bizzat Tayyip Erdoğan’ın “talimatıyla” Yüksek Seçim Kurulu seçimleri tekrarlama kararı aldı. Böylece tıpkı 2015 seçimlerinde olduğu gibi AKP’nin konu kendi iktidarı ve çıkarları söz konusu olduğunda yasa-kural tanımadan hareket ettiğine bir kez daha şahit olduk.
Bugün sadece İstanbul’da değil tüm Türkiye’de fabrikalarda, sokakta, kahvelerde kısacası her yerde seçimler konuşulmaktadır. 23 Haziran her ne kadar Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu arasında süren bir belediye başkan adaylığı yarışı olarak görülse de çoktan başkan adaylığı yarışını aşmış durumdadır. Bir belediye seçiminin ötesinde bir önem taşımaktadır.
31 Mart öncesinde bizzat Tayyip Erdoğan “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” diyerek kendileri için İstanbul’un taşıdığı öneme işaret etmişti. İstanbul, AKP için hem kaybetmeyi göze alamadığı çok büyük bir rant alanıdır, hem de iktidarını korumak, kurmayı hedefledikleri tek adam rejimini sağlama almak için önemlidir. Burjuva muhalefeti ise İmamoğlu’nun kazanmasını AKP’ye karşı mücadelede tek seçenek olarak göstermekte, işçi ve emekçileri de kendisine yedeklemeye çalışmaktadır.
İşçi sınıfının çıkarlarının hiçbir düzen partisi tarafından savunulup korunmayacağının açık bilincine sahip olan birliğimiz; yaşananları, öncelikle, burjuva seçim sisteminin ve ona dayalı sözde demokrasinin nasıl bir aldatmaca olduğunu gösteren yeni bir örnek olarak kabul etmektedir. Demek ki “sandıktan çıkana saygı”, “milli iradenin belirleyiciliği”, “yargının tarafsızlığı” vb. söylemler koca bir yalanmış. Demek ki burjuva sistemde önemli olan güç ilişkileriymiş. Gücü ele geçirenler, devletin bütün imkânlarını arkasına alanlar, çocuklara bile komik gelebilecek gerekçelerle seçimleri iptal edebilirlermiş.
Birliğimiz, bu düzen sürdükçe hiçbir zaman adil ve özgür bir seçme hakkına sahip olamayacak işçi sınıfı ve emekçilerin bu gerçeklerin bilincine varmasını her şeyden önemli görmektedir.
Mücadele tarihine bakıldığı zaman işçi sınıfın başkenti kabul edilebilecek olan İstanbul’un AKP mi yoksa CHP tarafından mı yönetileceği birliğimizi çok fazla ilgilendirmemektedir. Zira Binali Yıldırım ve onun payanda olmaya çalıştığı tek adam rejiminin işçi sınıfı açısından ne anlam ifade ettiği zaten açıktır. Aynı şekilde CHP ve diğer düzen partilerinin de sermayenin ihtiyaçlarına göre davranacağı konusunda hiçbir işçi arkadaşımız bir dirhem şüphe duymamalıdır. Aralarında siyasal farkların bulunduğu doğrudur. Ancak söz konusu olan sermaye sınıfının çıkarları ve sermaye düzeninin bekası olduğunda bunlar bir çırpıda aşılacak ayrıntılar olarak kalacaktır.
İstanbul’un yaşadığı büyük talan ve yıkımda AKP’nin rantiyeci belediyeciliğinin çok özel bir rolü olduğu kesindir.
Ancak rantiyecilik AKP’nin icat ettiği bir anlayış değildir. Bunun başka örneklerini görmek isteyenler AKP öncesi döneme şöyle bir göz atabilirler. ‘Halkın çıkarlarına dayalı halka hizmet anlayışını’ esas alan bir belediyeciliğin önündeki en büyük engel bizzat kapitalist sömürü düzenin kendisidir. O ortadan kaldırılmadan belediyelerin yolsuzluk ve rantın merkezi olmasının önüne geçilemez. Bu yüzden, İstanbul seçimlerinden çıkacak herhangi bir sonucun bu şehrin yaşadığı büyük yıkımın önüne geçeceğini düşünen ve bunu savunan her arkadaşımız büyük bir yanılgı içerisindedir.
Tüm bu gerçekleri unutmamak kaydı ile, yenilenen İstanbul seçimleri biz işçiler açısından da önemli bir imkan barındırmaktadır. Kıdem tazimatımıza göz diken, grevlerimizi yasaklamakla övünen, YEP adlı yıkım programıyla krizin faturasını bizim sırtımıza yüklemeye çalışan AKP iktidarı, bu yenileme kararı ile büyük bir kumar oynamıştır. Bu kumarı kazanırsa bir süre için de olsa rahatlayacak, saldırılarına daha büyük bir özgüvenle devam edecektir. Kaybetmesi durumunda ise belki de sonun başlangıcı olacak bir dönemin içine girecektir. Çalışma yaşam koşulları her geçen gün daha da çekilmez gelen işçi ve emekçilerin çıkarı, AKP’ye oynadığı bu büyük kumarı kaybettirmekten geçmektedir.
İşçi sınıfının ekonomik çıkarını savunmanın siyasal çıkarlarına göre davranmaktan geçtiğini savunan birliğimiz, tüm işçi sınıfı ve emekçileri AKP’nin oynandığı bu büyük kumarı kaybettirmek için çaba göstermeye baskı ve zorbalığa geçit vermemeye çağırmaktadır.
Ancak birliğimiz, AKP’nin kaybetmesinin sanki bu sömürü ve baskı düzeninin kendi başına sonu olacakmış gibi sunmaya çalışan siyaset bezirgânlarına karşı da tüm işçi ve emekçileri uyarmayı temel bir sorumluluk olarak görmektedir.
İşçi sınıfının bir gün güzel günler göreceği kesindir. Ancak bu günleri, işçi sınıfı kendi bağımsız mücadelesiyle, bu köhnemiş temsili burjuva demokrasisinin yerine fabrika fabrika, işyeri işyeri örgütlenerek var edeceği proleter demokrasisini inşa ederek ulaşacaktır.
Faşist baskı ve zorbalığa geçit yok!
Tek adam rejimine oy yok!
İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!
Petrokimya İşçileri Birliği
25 Mayıs 2019