İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun ertelenmesi ve ortalığa saçılan gerçekler

Taşeronlaştırmaya, güvencesiz ve esnek çalışmaya karşı mücadele verilmeden iş cinayetleri önlenemez. Bu bağlamda iş cinayetleri sermayeden ve yeni saldırılarından ayrı düşünülemez. İş cinayetlerini önlemenin ve kölece çalışma ve yaşam koşullarını değiştirmenin tek yolu ise örgütlü mücadeleden geçmektedir.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 25 Haziran 2017
  • 06:31

15 Temmuz darbe girişimini bulunmaz nimet olarak değerlendiren AKP iktidarı iş cinayetlerini azaltma hedefi ile gündeme getirilen 6331 sayılı yasanın yürürlük tarihini Temmuz 2017’ye ertelemişti. Bu ertelemeden on binlerce işçi etkilendi. Zira 10’dan az işçi çalıştıran az tehlikeli işyerleri ve tüm kamu işyerlerinde verilmesi gereken işçi sağlığı hizmetleri bir yıl ertelenmişti.

Son alınan kararla erteleme dada da uzatıldı. AKP iktidarı “Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve KHK’larda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” içerisine koyduğu bir madde ile elli işçiden az çalışanı olan işyerlerinde, işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerini 2020 yılına erteledi. Dinci parti bu tutumuyla sermayenin korunması konusunda kararlılığını bir defa daha ortaya koydu.

Tüm bunlar kapitalizmin çarklarının işçi kanı ile dönmesi için hayata geçiriliyor. Tüm yasal düzenlemeler kapitalistlerin kuralsız, güvencesiz ve kölece çalışma koşullarına sahip olması için yapılıyor. Bu nedenle iş cinayetleri ayyuka çıkıyor. Bu nedenle işçiler ölümün soğuk yüzüyle karşı karşıya kalıyor. Bu nedenle tersanelerde, fabrikalarda, inşaatlarda ve “yollarda” ölüm kol geziyor. Bu nedenle her 5 dakikada bir işçi iş cinayetlerinin kurbanı oluyor.

“İş kazalarını ortadan kaldıracak” söylemleriyle pazarlanan 6331 sayılı kanunun yürürlüğünü 2020’ye bırakan AKP iktidarı işçi sağlığına ve güvenliğine zerre kadar değer vermediğini gösteriyor. 6331 sayılı kanun ile AKP kendine yönelen işçi sınıfının tepkisini püskürtmeye çalışırken bile el altından kapitalistlere yeni rant alanları açmayı unutmuyor.

Yürürlükte olan kanun sadece 50’den fazla işçi çalıştıran patronlara yükümlülükler getiriyordu. Bu kapsamda olan işyerlerinin sayısı ise sadece %2. Bu tabloyla -yasa ile de olsa- %98‘lik kesim yine işçi güvenliği yasasının kapsamı dışında kalıyordu. Yasa ayrıca denetimi yapacak olanların taşeron şirketlerde çalıştırılmasının önünü açıyordu.

Güya 6331 sayılı yasal düzenleme ile 10 ve altında işçi çalıştırılan yerlerde eğitim verilecekti. Taşeronlaştırmanın ve esnek çalıştırmanın sermayenin çıkarları doğrultusunda yaygınlaştırılmasının önüne geçilecekti.

Lakin bir kez daha kapitalizmin tunç yasası her şeye baskın geldi. Kapitalist sistemde patronlar sürekli daha fazla kâr elde etmeyi hedefler. Bu kârı elde etmek için işçilerin birer birer ölmesinin asalak kapitalistler için hiçbir önemi yoktur. Ücretli kölelik düzeni devam ettiği sürece iş cinayetleri de artarak devam edecektir.

Taşeronlaştırmaya, güvencesiz ve esnek çalışmaya karşı mücadele verilmeden iş cinayetleri önlenemez. Bu bağlamda iş cinayetleri sermayeden ve yeni saldırılarından ayrı düşünülemez. İş cinayetlerini önlemenin ve kölece çalışma ve yaşam koşullarını değiştirmenin tek yolu ise örgütlü mücadeleden geçmektedir.

AKP iktidarı ve ebedi şefi, iş cinayetleri karşısında kılını kıpırdatmamakta, işi “Bu işin fıtratında ölüm var” deme noktasına vardırmaktadır. 301 işçinin cinayete kurban gittiği Soma’da bu cümleleri kuran AKP şefi, ailelerin yüreğini dağlamıştı. 6331 sayılı yasanın yürürlüğünü 2020’ye erteleyen iktidar iş cinayetlerinin sorumlusu kapitalistleri koruduğunu, çalışma yaşamı ve işçi sağlığı-güvenliği ile ilgili düzenlemeleri yaparken kapitalistlerin önceliklerini temel aldığını bir defa daha kanıtladı.

İşçiyi korumak, iş cinayetlerini durdurmaya yönelik önlem almak AKP iktidarının doğasına aykırıdır. Zira AKP iktidarının tek derdi vardır; o da sermayeyi korumak, işçi sağlığı ve güvenliği için kapitalistleri önlem alma yükünden kurtarmaktır. Bu nedenle 100 bin çalışan başına ölümlü iş kazalarında Türkiye Avrupa’da birinci, dünyada on üçüncü sıraya taşındı. İşçi sağlığı ve işçi güvenliği değil, kan emici kapitalistlerin daha fazla kâr etmesi önemsendi. İşçilerin feryatlarına, cansız bedenlerine değil, patronların kanla yoğrulmuş karlarına önem verildi.

İş kazalarının nedenleri ortadadır. İş kazalarının en büyük nedeni taşeron sistemidir. Patronların kuralsız işçi çalıştırmalarıdır. AKP iktidarının Çalışma Bakanlığı, denetim görevini yapmayarak, her durumda patronları kollayarak iş cinayetlerinin artmasına yol açan taşeronluk köleliğinin ülkeyi bir ur gibi sarmasına omuz vermektedir.

İş cinayetlerinde karanlık bir tablonun ortaya çıkması Türkiye kapitalizminin tercihidir. Zira kâr uğruna her şeyi mubah gören kapitalizmin fıtratında işçi cinayetleri vardır. Kapitalistler işçi kanı üzerinden sermayelerini büyütüyorlar. İşçi kanı üzerinde kâr dümenlerini döndürüyorlar. İşçi sağlığı ve güvenliği için alınacak her önleme harcanacak parayı gereksiz masraf sayıyorlar.

Kapitalizm adeta seri bir katil gibi işçi kanı döküyor, öldürüyor. Bu tablo, işçi sağlığı ve güvenliğini hiçe sayan “kâr için her yol mubah” anlayışıyla hareket eden sömürücü, asalak kapitalistlerin egemen olduğu düzenin, bu düzenin siyasal üst yapısı devletin ve onun yürütme gücü AKP iktidarının el birliği ile yarattığı tablodur.

Türk burjuvazisinin fıtratında işçi öldürmek vardır. Her işçi bu fıtratı bile bile, ailesini aç muhtaç bırakmamak için ölümü göze alır. Kapitalizmin bir istatistik olarak gördüğü bazen bir anne-babadır, bazen bir abla ya da ağabeydir, bazen bir evlattır. Bazen bir sevgili, bazen de yakın bir dosttur. Ama hepsinden önemlisi alın teriyle yaşayan insandır.

Artık “kaza” olmaktan çıkıp katliam halini alan iş cinayetleri sömürü, baskı ve güvencesiz çalışma zeminine dayanıyor. İşçiye yaşama hakkını bile çok gören, iş cinayetlerinin kaynağı kapitalizm, burjuvazinin egemen olduğu düzen ve bu düzenin siyasal üst yapısı devlettir. İş cinayetlerinin son bulmasının yolu yasal düzenlemeler değil, işçilerin örgütlü birliğe dayalı mücadelesidir. İşçilerin lehine yasalar bile ancak işçiler birleşince çıkarılır ve ancak işçiler hakları uğruna mücadeleyi sürdürdüğü sürece bu yasaların pratikte bir hükmü olur.