Koronavirüs salgını yayıldıkça, AKP iktidarı, medya kuruluşları, ünlüler “Evden çıkma!” çağrısı yapıyor. Belli bir kesim için bu çağrının bir karşılığı var. Ancak toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçiler için evden çıkmamak, açlık ve sefalet ile boğuşmak anlamına gelmektedir. En basitinden resmi rakamlara göre Türkiye’de 70 bin kişi evsiz ve sokakta yaşıyor. TÜİK’in verilerine göre 13 milyon kişi yeterli gıdaya ulaşamıyor. Hal böyle olunca alınan önlemlerden sadece bir kesim yararlanabiliyor.
Şantiyeler, madenler, fabrikalarda sefalet düzeni sürüyor. Üretime ara verilen işyerlerinde çalışanların yıllık izinlerinden kullanılıyor, çalışanlara ücretsiz izin dayatılıyor. Borçlarla geçinmeye çalışan işçi ve emekçiler çalışmadıkları sürede bir de para alamadıklarında sefalet koşullarına mahkûm ediliyorlar. Üretime verilen zorunlu ara ve verilmeyen ücretler; kira, gıda, sağlık, faturalar gibi harcamalarda artan masraflar anlamına geliyor. Emekçiler kirasını, borçlarını ödeyemediğinde virüsün pek bir hükmü kalmıyor.
Üretime ara verilmeyen iş yerlerinde ise uzun çalışma süreleri, sağlıksız çalışma koşulları dayatılmaktadır. Asgari ücretin altında çalışan, yeterli beslenemeyen, kalabalıklar halinde çalışmaya mecbur bırakılan işçi ve emekçiler koronavirüs için doğal risk gurubunda yer almaktadırlar. Salt kendileri için değil toplumun büyük bir kesimi için risk barındırmaktadırlar.
Üretime ara vermeyen belli sektörler “evden çalışma” uygulamasının reklamları yapılıyor. Özel şirketlerde çalışanlar tarafından evden çalışma talep edilse de bu talep çok sınırlı yerde karşılanıyor. Evden çalışıldığı koşullarda ise başka sorunlar çıkıyor. Evde çalışma uygulayan şirketlerin bazılarında, çalışanların kamera ile izlenmesi şartı koyulduğu yansıyan bilgiler arasında. Çalışanın kamera ile izlenmesi, kişilik haklarının açık ve kaba ihlali anlamına gelmektedir. Kapitalizm, işi ve iş gücünü karını arttırdığı oranda önemsemektedir. Finans, sigorta, lojistik ve hukuk alanlarında beyaz yakalıların bir kısmı için evden çalışma yasal olarak olmasa da uygulanabilir. Ancak sanayi de henüz bu teknoloji işlemeyeceği için evden çalışma mümkün değil. Virüs salgının en yoğun olduğu günlerde üretim devi Çin bile fabrikalar için evden çalışma seçeneği getiremedi.
Bunun yanı sıra “evden çalışma” hak gasplarını beraberinde getiriyor. İş kanununda “evden çalışma” diye bir düzenleme yok. 2011 yılında torba kanun içinde meclise sunulan taslakta “çağrı üzerine çalışma, evden ve uzaktan çalışma” şeklinde bir düzenleme gündeme gelmişti. Esnek ve güvencesiz çalışmanın kanun haline getirilmesi demek olan bu düzenleme, tepkiler üzerine geri çekildi.
2016 yılında uzaktan çalışma ile ilgili hükümler eklendi. Kanunda “Uzaktan çalışma”, “İşçinin işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan bir iş ilişkisidir” şeklinde tanımlandı. Ancak şimdi koronavirüs salgını bir zorunlu durum olarak bunu önümüze çıkardı. Felaketlerden fırsat çıkaran kapitalistler, bu düzenlemeyi de olağan hale getirmeye çalışabilir.
Açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan emekçiler borçlarla yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Bu koşullarda toplumun büyük bir çoğunluğunun “evlerinde kalması” için koşulların sağlanması gerekiyor. Bugün için en acil olarak yapılması gerekenler ücretli hastalık izni verilmesi ve işten çıkartmaların yasaklanmasıdır. Barınmanın, sağlığın, yemeğin ücretsiz ve ulaşılabilir hale getirilmesi, insanca çalışma ve yaşam koşularının düzenlenmesi gerekmektedir.
G. Umut