Sermayedarlar zenginliğine her geçen gün yeni zenginlikler katarken, işçi sınıfı ve toplumun alt kesimleri fakirleşme yolunda hızla ilerliyor. Özellikle AKP’nin hükümet olduğu yılların başından beri sermayedarlar ihya oldular. En büyük sermaye grupları bu nedenle AKP iktidarına hep şükranlarını sundu.
AKP, tüm burjuva düzen partileri gibi iktidara tutunmanın yolunun sermayeyi ‘mutlu etmekten’ geçtiğini biliyordu. Bu sebeplerle her koşulda sermayenin ihtiyaçlarını karşılamayı öncelikli hedefleri haline getirdiler. Tüm politikalarını buna göre dizayn ettiler. Taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, güvencesizleştirme, emeklilik yaşının yükseltilmesi, kiralık işçiliğin yasalaştırılması gibi işçi sınıfına yönelik kapsamlı saldırılar gerçekleştirdiler. Tüm bu saldırılar hayata geçerken bizzat AKP’nin şefi Erdoğan, topluma bunları kabullendirmek için çabaladı, vaatler savurdu.
Hayata geçirilmesi kolay olmayan bu saldırılar uygulamaya koyulurken Erdoğan, işçi sınıfını hep kandırdı. İşçilerin tüm talepleri evirilip-çevrilip işçilere saldırı olarak döndü. Her seçim döneminde oy için verilen sözler unutuldu, yeni hükümet programlarının hedefi hep emekçi sınıflara dönük hak gaspları oldu.
Yıllardır yalanla döndürülen bu çark artık işçiler ve toplum için sürdürülemez bir duruma gelmiştir. AKP şefi ise her gittiği yerde söylediği yalanlara karşı biriken öfke ile karşılaşıyor. AKP’nin yeni seçim yatırımı olan “Taşerona kadro” aldatmacası tüm bu sebeplerden dolayı tepkilerle karşılanıyor. Öyle ki, AKP milletvekillerinin toplumun tepkisinden dolayı kendi seçim sahalarına gidemediklerine dair şeflerine dert yandıkları söyleniyor.
Bu tepkilerden payını alanların başında ise Erdoğan geliyor. Gittiği her yerde işçilerin tepki ve talepleri ile karşılanıyor. Bugüne kadar yaptıkları ile işçi düşmanlığı tescillenmiş olan Erdoğan ve tayfası işçilerin bu çıkışlarına bir patron edası ile saldırıyor. Kadro isteyen işçilere “Ne kadrosu yahu, çalışıyorsunuz işte” diyen Erdoğan, son olarak taşeronluk düzenlemesini slogan atarak duyurmaya çalışan işçilere “Bu zamana kadar size ne anlatıldığını bilmiyorsunuz, anlamıyorsunuz” diyerek fırça attı.
Erdoğan’ın işçilere dönük bu tavrı yeni değildir. Yıllar önce Soma’da katledilen işçilerin ailelerine korumalarını saldırtan Erdoğan, yine başka bir madenci kenti olan Zonguldak’taki bir mitinginde “Bize slogan atmayın. Gidin onu başkasına yapın. Sloganvari şeylerle benim sözümü kesmeyin biz en çok işçi alımını yaptık. Gidin bu sözleri fitne sokan kişilere söyleyin” sözleri ile azarladı.
Bizzat AKP’nin güdümündeki burjuva medya tarafından bugüne kadar hep arka plana itilen düşmanca tavır, bugün öfkesi biriken toplumun gözünde daha da görünür oldu. OHAL bahanesi ile işçi eylemlilikleri, grevleri hukuksuz bir biçimde yasaklanıp engellenirken, Erdoğan’ın sermaye çevrelerinin gerçekleştirdiği bir toplantıda “Biz OHAL’i iş dünyasının daha rahat çalışması için getirdik. İş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde OHAL vardı. Şimdi grev tehdidi olan yere OHAL’den istifade izin vermiyoruz. Bunun için kullanıyoruz OHAL’i. Fotoğraf oldukça net.” demesi işçilerin öfkesini tetikledi.
Referandumun ardından sermayenin demir yumruğuna dönüşen Erdoğan’ın da dediği gibi “Bugüne kadar yaptıkları yapacaklarının teminatıdır.” Bugüne kadar hep işçi düşmanlığı yaptılar, işçileri sermayedara mahkûm etmek için tüm imkânları kullandılar. Yasalara aykırı olduğu koşullarda ise fiili zorbalıkla sermayeye arka çıktılar. Metal işçisinin grevinin bugünden yasaklanmasına kesin gözü ile bakılmasının temel sebebi, AKP’nin ve onun şefi olan Erdoğan’ın tescilli işçi düşmanı politikalarıdır.
Bugün toplum nezdinde Erdoğan ve peşinde sürüklediği güruhun işçi düşmanlığı bundan sonra daha fazla tepki toplamaya devam edecektir. Zira yaratılmak istenen düzende kendilerini efendi belleyenler, işçilere ve toplumun alt kesimlerine “köle” muamelesi yapmayı sürdürecekler. İşçi sınıfı ise kendisine karşı sergilenen düşmanca tavırlardan ve bu tavrı sergileyenlere arka çıkanlardan hesabını soracaktır.