AKP hükümeti sermaye düzenini ve kendi geleceğini güvenceye almak amacıyla çok yönlü hamleler yapıyor. Toplumu sahte kamplara bölmek bu amacın bir parçasıyken, kendine yakın görmediklerini baskıyla, zor yoluyla sindirmeye çalışıyor. Bununla da yetinmiyor, karşı kampta görünenleri ya tarafsızlaştırmaya ya da itibarsızlaştırmaya çalışıyor.
Hizaya çekmeye çalıştığı “muhalifler” mahkeme kapılarına getirilirken, biat etmeye meyilli olanları kendi kapısına getirtiyor, sarayda ağırlıyor. Moral değerleri yıkmak için ise “sol” tandanslı figürlere tetikçi yandaş basın organlarında yer veriyor. Sabah “gazetesi” bu rolü canhıraş şekilde yerine getiriyor. Kimisi bu tuzağı görerek kendisine gelen böylesi teklifleri baştan reddediyor, kimisi ise oyunun bir parçası oluyor, düşkünleşiyor.
Sermaye iktidarının bu kirli ve planlı ilgi ağı elbette sadece akademi ve sanatçı çevreleriyle sınırlı değil. AKP temsilcilerinin işçi sınıfının bilincini bulandırmak için yandaş ve sarı sendikaların genel kurul toplantılarında boy göstermekten geri durmadıklarını biliyoruz. Zaten bu tip sendikalar AKP iktidarınca açıktan sahipleniliyor ve destekleniyor.
AKP iktidarının “muhalif” kesimle bilinen amaçları çerçevesindeki temaslarından biri de geçtiğimiz günlerde yaşandı. Binali Yıldırım, DERİTEKS’in Tuzla Belediyesi Ay Yıldız Sosyal Tesisleri’nde düzenlediği kahvaltı programında sendika yönetici ve üyeleriyle bir araya geldi. Ancak ne ilginçtir ki bu kez talep DERİTEKS’ten geldi. Sendikanın da duyurduğu bu kahvaltılı buluşma Tuzla tersanelerinde 2 işçinin iş cinayeti nedeniyle hayatını kaybetmesinin hemen sonrasına denk geldi. AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Binali Yıldırım’ın işçilere vereceği vaatlerin gerisinde ne olacağını bilmek herhalde çok zor olmasa gerek. DERİTEKS yönetiminin de bunu bilmiyor olması imkânsızdır. Türk-İş konfederasyonu içinde olan bu sendikanın geçmişinin mücadelelerle dolu olduğu, yönetiminde bulunanların kendilerini “devrimci-demokrat” olarak tanımladığı biliniyor.
Ortaya çıkan bu fotoğraf karesi toplumsal hafızalarda bütünün küçük ama önemli bir karesi olarak yer etmiştir. Sarayla yan yana çektirilen resimler gibi bir değer gösterilmiştir. DERİTEKS üyeleri, sendikanın sosyal medya hesaplarından haklı olarak tepki göstermişler, öfkelerini belli etmekten çekinmemişlerdir. Sermayenin keskin kılıcı olarak görülen AKP ve onun temsilcileriyle aynı fotoğraf karesinde bulunmanın hâlâ önemli bir toplumsal kesim için tepki uyandırıyor olması ise oldukça anlamlıdır.
Bu tepkilerin basıncıyla DERİTEKS yönetimi, durumu düzeltmek isterken, yapılanın tesadüf olmadığını gösteren bir açıklama yapmak zorunda kaldı. DERİTEKS yönetimi, Binali Yıldırım ile buluşmalarını esas olarak %1’lik baraj sorununa çözüm bulmak amacıyla gerekçelendirmektedir. Bu açıklama ile davetin bizzat DERİTEKS yönetimi tarafından yapıldığı belirtilerek ek olarak şunlar söylenmiştir:
“Sendikamızın ve üyelerimizin sıkıntı ve sorunlarını dinlemek üzere kendisine davette bulunulmuştur. Meclis Başkanı Binali Yıldırım’ın sendikamızın davetine olumlu bakması üzerine bir program hazırlığı yapılmış ve bu programa sendikamızın yönetici, işyeri temsilcileri ile üyelerinin olduğu 250 işçinin katılımı sağlanmıştır. Sendikamız bu programda sadece kendi sorunlarını değil, Tuzla bölgesinde diğer sektörlerdeki yaşanan işçi sorunlarını ve bölgemizdeki kentsel dönüşümün işçi ve emekçiler üzerindeki etkilerini de içeren önemli bir sunum hazırlamış, bunu kürsüde anlatmış ve aynı kapsamda bir dosya hazırlamıştır.”
Oysa sermaye sınıfının çıkarları için DERİTEKS’i de etkileyen %1’lik işkolu barajını çıkaran zaten AKP’dir. O halde çözüm yolunun, böylesine “diyalog” yöntemleri olamayacağı gayet açıktır. İşçi sendikalarının bir şekilde devletle, şu durumda onun dümeninde bulunan AKP hükümeti ile muhatap olması bir takım nedenlerden kaynaklı anlaşılır olabilir. Ancak yine de öncelikle birçok mücadele yönteminin hayata geçirilmiş olması gerekir. DERİTEKS’in benimsediği “Birlik, Mücadele, Zafer” şiarındaki eylem çizgisi, baraj sorununun çözümü için mücadele yöntemi olmayacaksa daha ne olacaktır?
Seçim öncesi, AKP adayını işçiler karşısında kürsüye çıkarmanın, işçilere alkışlatmanın nasıl bir mantığı olabilir? Kaldı ki bir işçi sendikası olarak DERİTEKS’in doğrudan muhatabı en açık ifadeyle Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı değil midir? “Dosya sunmak” gibi bir bürokratik prosedür için bu bakanlık değil de neden meclis başkanlığından istifası beklenen ve devletin kendi hukukuna göre de zaten istifa etmesi gereken, AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Binali Yıldırım tercih edilmiştir? Hem de seçimlere az bir süre kalmışken! Böylesine sonuçsuz, bürokratik bir yol izlenmesi koşullarında bile DERİTEKS’in muhatabının Binali Yıldırım olmasının geçerli hiçbir izahı olamaz. Böyle bir görüntü ne uğruna tercih edilmiştir? Feda edilenin, daha doğrusu heba edilenin bir mücadele geçmişi olacağını bilmemek mümkün müdür?
İşçi sınıfına saldırıların en yoğun yaşandığı bir zamanda bunun sorumlularından olan AKP ile DERİTEKS’in aynı karede görünmesi DERİTEKS için pek hayra alamet değildir. Bu yazının temel konusu, bahsi geçen sendikanın bir bütün olarak sendikal anlayışı, çizgisi, pratiği olmamakla birlikte elbette bu fotoğrafın işaret ettiği gerçekler de göz ardı edilecek değildir.
Görünen odur ki Kazlıçeşme’nin mücadele yolu Türk-İş koridorlarında tüketilmiştir. Bu koridorlarda diyalog yöntemlerinin cazibesine kapılınmıştır. Baraj sorunundan işçisi sınıfının diğer hak temelli sorunlarına kadar çözüm yolu oldukça açıktır.
Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihi, uzlaşmacı, diyalogcu yöntemleri aşmış nice örneklerle doludur. Kazlıçeşme’den Greif İşgali’ne sayısız direniş örneği vardır. İşçi sınıfının kazanımı böylesine direniş örneklerini çoğaltmakla, fiili meşru mücadele yolunu izlemekle mümkün olacaktır.