Kocaeli’nin Başiskele ilçesinde kurulu bulunan ve mutfak eşyaları üreten İtalyan ortaklı Cem Bialetti fabrikası işçileri, patronla yürütülen toplu sözleşme görüşmelerinden anlaşma çıkmayınca greve çıktılar. İşçilerin 4 lira 40 kuruş zam talebine karşın patron 1 lia 60 kuruş zam dayatmasında bulunmuştu. Grevin 2. haftasında, grev çadırında 24 saat boyunca nöbetleşerek grevlerini sürdüren işçiler adına Birleşik Metal-İş ile Cem Bialetti yönetimi arasında TİS imzalandı.
73 işçiyi kapsayacak olan sözleşmeye dair sendika tarafından ayrıntılı bir açıklama yapılmadı. Sadece çeşitli yerel haber ajanslarına 620 TL zam alındığına dair haberler sızdırıldı. Bahsi geçen zammın net mi brüt mü olduğuna dair herhangi bir ibareye rastlanamadı. Fakat maaşlarının düşüklüğünden yakınan işçiler sözleşme sürecinde patronla yapılan pazarlıkta hep saat ücretlerine 4,40 (aylık 990) TL zam istemişlerdi. İşçilerin greve çıkmalarındaki en temel etken, düşük ücretlerine çare bulmaktı.
Çalışma koşullarına tepkili olan işçiler, patronun üçüncü defa kısa çalışmaya başvurduğunu belirtiyorlardı. Üçüncü kısa çalışma ayının içerisinde olmalarından dolayı, patronun görüşme açısından rahat davranabileceğini, fakat siparişlerin birikmesinin kendileri açısından avantaj olduğunu dile getiriyorlardı. Grevin bitme tarihi ile kısa çalışma ödeneğinin bitme tarihi neredeyse aynı zaman dilimine denk geldi.
Grevin son haftasında işçiler devletin grev kırıcı rolü ile karşılaştılar. Patron mahkeme kararı ile fabrikadan mal çıkardı. Buna karşı sabahlara kadar nöbet tutan işçiler polisler eşliğinde çıkartılan TIR’lara engel olamadılar. Birleşik Metal-İş denetimindeki işçiler ve sendika yöneticileri, mal kaçırmaya engel olmak için çok ısrarcı bir tutum da izlemediler zaten.
Diğer taraftan genel olarak geçmiş TİS süreci ile karşılaştırdığımızda gördüğümüz başka bir gerçek daha var. 2016 yılında imzalanan sözleşme sürecinde fabrikada 130’a yakın işçi çalışırken, bugün fabrikada sadece 73 işçi kalmıştır. Fabrika ara ara 5-10 kişilik toplu çıkışlar gerçekleştirdi, sendika yönetimi tüm bunları sessizlikle karşıladı. Fabrika Acısu’dan Başiskele’ye taşındığında yapılan kurdele kesme törenine Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu koşarak gitti. Burada “Birleşik Metal fabrika kapattıran değil, değer katan bir sendikadır” şeklinde “övünçte” bulunmuştu kendileri adlarına.
Sonuç olarak Cem Bialetti grevinin işçi sınıfının toplam deneyimine anlamlı bir katkısı olmadığı gibi, Cem Bialetti işçilerine de çok sınırlı bir deneyim bırakmıştır. Nöbetleşe beklemelerin olduğu grev boyunca, işçilerin bu süreçte öğrenmelerinin, sınıfın çeşitli kesimleriyle bağ kurmalarının ve talepleri için sonuna kadar direnmeyi öğrenmelerinin önüne geçilmiştir.
Cem Bialetti deneyimi, grevi etkisiz bir araç biçiminde kullanma davranışının, bir bakıma sendikal hareketin geneline hakim olan bu tutumun, Birleşik Metal-İş’te de olağan bir hale geldiğinin göstergelerinden biri oldu. Grev iradesi ve grev kararlılığı, sadece ücret zamları için değil, toplamda işçilerin tüm taleplerinin karşılanması için başvurulan bir araç olarak ele alınmamıştır. Esasta patronu tekrar masaya oturtup, zam teklifini birkaç puan daha yükseltmesi için kullanılmıştır. Böylesi bir toplu sözleşme sürecinin işçi sınıfına ve toplu sözleşme kapsamındaki işçilere ne gibi bir yararının olduğu sorusu orta yerde durmaktadır.
Toplu sözleşmeler yılı olan 2019 boyunca, tüm işçiler sendikalara hakim olan bu anlayışa karşı uyanık olmalıdırlar. İşçi sınıfının en etkili silahı olan grev hakkının bu türden kullanımı, işçi sınıfının greve yaklaşımı açısından kötü örnek teşkil etmektedir. Grev hakkını hem sendikal bürokrasi hem de sermaye devletinden korumak işçi sınıfının en temel görevlerindendir.