“Grev çadırını kurduk, mücadelemizi sonuna kadar vereceğiz!”
- Grev süreciniz ne aşamada?
Geldiğimiz nokta nedir diye baktığımızda, biz buraya grev çadırı kurduk. Aslında 2021 eylülünde bir taslak hazırladık, o zaman enflasyon %18’di, ona göre bir taslak hazırlamıştık, enflasyon +1300’ün bizi kurtaracağını düşünüyorduk. O zamanın şartına göre bizi kurtarırdı. Ama geldiğimiz noktada maalesef %70 enflasyonda bizi kurtarmayacaktı. Toplantılar yaptık, tabii yazdığımız bir taslak vardı. Ne kadar da olsa bunun üzerinden yürümemiz gerekirdi, çünkü yasaya girmişti bu. Sonrasında TİS toplantıları başladı. Bazı sosyal haklarımızı biz %40-45 arasında yazmıştık. Enflasyon %36 çıkınca onları bitirdik. Ek maddelerimiz vardı, sağlık sigortası yatarak ve ayakta olarak, kıdem teşviki, yıpranma paylarımız, refah puanlarımız...sonuçta enflasyon yüksek çıkacak ama gerçek enflasyon olmadığı için biz de onun üstüne biraz daha koymak için +5 puan koymuştuk. Toplantılarda, son 17 Mayıs’a kadar sadece sosyal haklardı, maaş konuşulmamıştı. Orada enflasyon +500 gibi bir teklif verdi patron, en son günde ki bu sadece içerideki ücretleri asgari ücrete çekiyordu. Şu an fabrikanın 122’si asgari ücrete çalışıyor aslında. Biz 30 yıldır sendikalıyız ama...2017 yılına kadar burada işçiler 12 saat çalışmışlar, 08.00-20.00 gibi bir çalışma düzeninde. Kimse maaşını net bilmediği için, 12 saatlik çalışmanın karşılığını yüksek maaş olarak görmüşler. “Aman greve çıkmayalım”, “aman paramızdan olmayalım” sınırında bakılmış. İşçiler, çıplak ücretlerinin farkında değillerdi.
2018’de fabrika el değiştirdi. Yeni patronlar dörtlü vardiya sistemini getirmeye çalıştılar. Bu vardiya sistemiyle yüzde 300 olarak aldığımız pazar mesaisini normal çalışma günü yapmak istediler. Biz bunu kabul etmediğimizde, bu sefer 8 saat çalışmayı devreye sokacaklarını söylediler. Bizim de işimize gelir, insanca çalışırız diye düşündük fakat 8 saat çalışmanın karşılığında elimize geçen ücret maalesef asgari ücretti. Bu saatten sonra kimse geçinemez hale geldi. 2018’den sonra iki sözleşme daha oldu. Tekrar ve tekrar asgari ücrete kaldık. Biz de bu dönem bunu değiştirmek, asgari ücretten kurtulmak için toplu sözleşmede yeni rakamlar belirledik. Biz taslağın tamamını alsak dahi yetmezken, patron sağlık sigortasını, refah puanını veremeyeceğini, enflasyonun yüksek çıkacağını ve bunu karşılamayacağını, ekonomik krizin sadece işçiyi değil kendisini de vurduğunu söyledi. Bizi asgari ücrete mahkûm etmeye çalıştı. Biz de buna kesinlikle boyun eğmeyeceğimizi, sermayeye karşı dik durabileceğimizi göstermek için “bizim taleplerimiz bunlardır” dedik. “Olmadığı takdirde çadırı kurarız” dedik. Bizi kaale almadı, yapamayacağımızı düşündü, “bu ekonomik krizde işçiler kendini açlığa mahkûm etmez, greve çıkmaz” diye düşündü. Ama biz kararlıydık bu sene ve bunu yapacaktık. Bizim grev çadırı kurmamızın nedeni evet maddiyattı ama aynı zamanda onurlu bir duruş kazanmaktı. İşyerinde baskılar, mobbing... ne kadar örgütlü olsak da maalesef sendikaların bile boyun eğdiği bazı durumlar ortaya çıkıyordu. Yasalar gün geçtikçe işçiler aleyhine çıkıyor. Onun için biz burada birliğiz ve mücadele vereceğiz dedik. Maddi sorunlar üzerinden yola çıksak da patronun burada işçinin birlik olduğunu görmesi için mücadele edeceğiz, dedik. Gelinen aşamada 1300 istedik ama pazarlık payı da bıraktık.
Sağlık sigortasını almamız lazım. Mesela çocuğum rahatsızlanıyor, hastane randevusu 15 günden önce alamıyorum. Bir emar çektireceğim haftalar, aylar sonrasına tarih veriyorlar. Çocuklarımız rahatsızlanıyor, hızlıca hastaneye gitmemiz gerekiyor. Kanser çok yaygın. Tedavi olamıyoruz. Biz insanca yaşamak istiyorsak, rahatsızlandığımız aynı günde tedavi olmalıyız, bu nedenle “özel sağlık sigortasını istiyoruz” dedik. Sağlık paradan da önemli sonuçta. Şöyle bir şey söyledi işveren, “sağlık sigortası yıllık 1500 yapıyor, ben bunu beyaz yakaya yaparsam sizin bütçeden kısarım”. Biz de “sendikalı arkadaşlarımız için mücadele ediyoruz, beyaz yakadan arkadaşlarımız için de isteriz, fakat bizim bugünkü mücadelemiz mavi yaka arkadaşlarımız için” dedik. Tabii böyle ayrıştırmaya da çalıştı.
Sağlık sigortası için sonrasında patron “850 lira veririm, sağlık sigortasını sadece ameliyatlar için geçerli yaparım” dedi. Sadece ameliyatı değil, rutin sağlık işlemlerini, tedavileri de kapsayıcı bir sağlık sigortası istemiştik. Kıdem-teşvik istemiştik 5, 10, 15, 20 yıl gibi. Patron ise 10, 20, 30 olarak kabul edeceğini söyledi. Biz altın istemiştik, çeyrek, yarım, tam altın diye; patron ise “ben para veremem yıllık izin olarak veririm” dedi. Biz ne istiyorsak patron “veremiyorum, ben de battım bittim” dedi. Biz de buna karşı grev çadırını kurduk, mücadelemizi sonuna kadar vereceğiz. Sadece maddiyat değil, işçi sınıfının bilinçlenmesini ve onurlu duruşunu bütün sermayeye göstermeye çalışıyoruz.
“Köle gibi çalışmak da bıktırdı herkesi…”
- Grev sürecinden yaşadığınız sorunlar neler?
Bizi kesen sorun maddiyat olabilir ama onun dışında çok temel bir sorun yok. Biz bir birliğiz, herkese teşekkür ederiz bize gelen siyasilere, başka şubelerden, sendikalardan işçilere...Küçük bir örgüt değiliz, Petrol-İş olarak 40 bin üyeyiz. Bu bölgede sendikalı çok işçi var. Onun dışında direnen işçilerimiz var. Bu kesimlerden de bize maddi destek mesajları oldu. Şu an tek sıkıntımız biraz maddiyat ama bunun da üstesinden geliriz. Moralimiz çok yüksek...
Burada da nifak sokulan durumlar oluyor. Sonuçta patron yalakaları var, verilen rakamlar çok iyi diyerek algılara oynamaya çalışıyorlar. Ama kıramadılar bizi, eskiden bu tarz şeylerle kırıldığımız çok olmuştu bizim. Çünkü bu sefer işçinin boğazına kadar geldi. Sadece maddi zorluklar açısından da değil, içeride köle gibi çalışmak da bıktırdı herkesi. Bizim fabrikada beş bölüm var, bütün işçiler her bölümde çalıştırılıyor, artık bir düzen oturtulması gerekiyor. Sabah geldiğimizde ne iş yapacağımızı bilmemiz gerekiyor. Burada yapılan işe göre operatörlük tanımı yok, sadece operatör olarak geçiyorsun ve ne iş olsa oraya gönderiliyorsun. Bu çalışma tarzının değişmesi için de mücadele veriyoruz.
“Sınıf bilincini, dayanışmayı, paylaşmayı yerleştirmemiz lazım”
- Grevde olan bir işçi olarak buradan işçi sınıfına nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Aslında son zamanlarda çok düşündüğüm bir şey var, hep deriz ki “dünya yerinden oynar dünya işçiler birlik olsa”. Ama maalesef geldiğimiz noktada maddiyat bizim iki sohbet etmek yan yana gelmemizi bile engeller oldu. İşin içine para girince, biz dışarı çıkamaz durumdayız.
Tam hayat pahalılığın olduğu bu dönemde birleşmemiz gerekirken, yan yana gelip konuşmamız gerekirken, arkadaşlarımızla bir çay ocağına oturup bir çay içemiyoruz, çünkü çay olmuş 3 TL. Çocuklarımızın harçlığından kesip faturaları öder haldeyiz, bir de çocukların harçlığından kesip arkadaşlarımla mı harcayayım. Bu durumda birleşmemiz mümkün olmuyor. Ama ben hep şunu söylüyorum, aç kalsak da tam da böyle bir dönemde birleşmemiz, dik durmamız lazım.
Başaramazsak artık işçi sınıfı diye bir şey kalmayacak. Sadece köleler olarak yaşayacağız. Sendikalı olmamızın da hiçbir anlamı kalmayacak. Sendikalı olmak o işyerinde sadece sendikanın yetkili olması demek değil ki, bilinçli olunması önemli. Bir fabrikada sendika yoksa da işçilerin bilinçli olmasını, birlikte davranmasını sağlamak gerek. Daha çok sınıf bilincini vermemiz gerek arkadaşlara. Çocuklarımıza bile bugünden sınıf bilincini, dayanışmayı, paylaşmayı yerleştirmemiz lazım.
Kızıl Bayrak / Gebze