-Grup Tekstil’in kapanmasına kadar yaşanan süreci anlatır mısınız?
Biz Grup Tekstil mağdurlarıyız. Bizim sürecimiz aslında fabrikanın yıllarca işletmeciliğini yapan Salih Genç’in 2019 Mart’ta ölmesinden sonra başladı. Ondan sonra hep ayın 15’inde yatan maaşlarımız gecikmeye başladı. Biz de maaşlarımızı alabilmek için makineleri kapatıp, iş durduruyorduk. Şalteri indirince aynı gün maaşlar yatıyordu. Yani anlayacağınız çalıştığımız son bir senedir maaşlarımızı hiçbir zaman vaktinde alamadık. Ama Aralık 2019’da fabrikanın kapatılacağı söylendi.
Ardından 3 patron Ali, Adem ve Muhittin Genç, 3 müdür, sendika şube başkanı ve 3 temsilci toplantı yaptı. Toplantı sonrası sendikacılar aşağıya inip bizlere kesinlikle ve kesinlikle işçinin alacaklarının ödeneceği ve bunun da fabrika satılınca hemen yapılacağı söylendi. O süreçten sonra 1-15 Ocak arası yıllık izinlerimiz kullandırıldı. İzinleri olmayanları da gönderdiler ve maaşlarından keseriz dediler. Sonrasında ihbar süresini kullandıracağız dediler. Çalışma yılı çok olanlar 56 gün kullandı, az olanlara ise 35-40 gün kullandırıldı. Mart’ın 18’inde ihbar sürelerimiz bitti ve bizi fabrikaya çağırdılar. Burada çıkışınızı vereceğiz dediler. Tabii bu arada Ocak ayında da maaşımız hesaplarımıza yatmadı, biz de sendikaya gittik, görüşme yapıldı ve sendika avukatı bize düzgün bir açıklama bile yapmadı. Sadece “meraklanmayın yatacak” dedi. Hatta toplantıda bir işçi arkadaş fabrikadaki makinelerin satılmak üzere olduğunu ve satılınca da maaşlarımızın yatacağını söyledi. Biz de bütün işçiler dua ettik, makineler satılsın da maaşlarımız yatsın diye. Hatta bazı arkadaşlar makineler satılsın diye müşteri bile bulmaya çalışıyordu. Ama sonrasında gördük ki işin aslı öyle değilmiş, yapılan şey fabrikanın içinin boşaltılmasıymış. Tabii biz bunu o zaman fark edemedik. Fabrikanın içinde yine aynı patronların farklı şirketleri vardı. Bu süreçte SAMA Tekstil’i eniştelerinin üzerine yapıp 20 milyonluk malı kaçırmışlar. Yine soyadları olan GENÇ Tekstil vardı burayı da başka bir kişinin üstüne geçirmişler.
Biz çalıştığımız sürede fabrikayı satın almaya gelenler vardı, 55 - 60 milyon gibi fiyatlar veriliyordu. O dönem patronlar fabrikayı satarken tüm alacaklarınız da ödenecek diyorlardı. Biz bu sözlere inandık, güvendik. Aslında herkesi kendimiz gibi sandık. Gerçeği sonra anladık ancak her şey için çok geçti.
-18 Mart’ta fabrika kapandıktan ve çıkışınız verildikten sonraki süreçte neler yaşandı?
Mart’ın 18’inde çıkışlarımız verildi. Kimsenin ücretleri, tazminatları ödenmedi. TEKSİF ile görüştük. 150 işçiyiz ancak hep beraber davranamadık. 40 kişi özel bir avukat buldu, 70 arkadaş sendika avukatı para almayacağı için dosyayı ona vermeyi tercih etti. Çünkü 4 ay çalışmamışız ve hiçbir gelirimiz yok… İçinde benim de olduğum bir kesim de sendika avukatına güvenmediği için dava açmadı. Bu arada özel avukat fabrika satılmadan önce tedbirli haciz koyarsak fabrika satılınca alacaklarınız alınabilir denmiş. Ancak bunun belli bir masrafı olduğu için herkes o işlemi gerçekleştiremedi. Kredi çekebilen, arabasını satabilen, akrabalarından toplayabilen sadece 5 kişi parayı bulabildi. Onlarda zaten fabrika satılınca tüm alacaklarını aldı.
-Ödenmeyen tazminat ve ücretleriniz için patronun bir teklifi oldu mu?
Alacaklarını alamayanlardan dava açanlara patronun avukatının gülünç bir teklifi oldu. Teklife göre alacaklarımızın sadece %36’sını ödeyebileceklerini, gerisini ise helal etmemiz istendi. Verdikleri %36’lık kısmın 3’te birini peşin, geri kalanını da 84 ay taksitle ödemeyi teklif etti. Benim 200 bine yakın alacağım var, 60 bin lira teklif ediyor, onun da 20 bin lirasını veriyim, 40 bin lirayı da 84 ay taksit yapayım diyor. Tabii biz bu teklifi kabul etmedik.
Grup Tekstil 23 yıldır Çorlu’da ve ben buraya tam 18 yılımı verdim. Yani gençliğimi verdim. Benim gibi bir sürü işçi var burada, 9 aydır gelirimiz yok, pandemiden kaynaklı iş de bulamadık. Sizinle konuşurken gerçekten içim doluyor, tüylerim diken diken oluyor. İnanın çok konuşulacak şey var. Ben sendika avukatına güvenmediğim için dava açmadım, ancak birçok avukatla konuştum, davayı almayı kabul etmiyorlar. “Davayı açarım, kesin de kazanırım, hatta bana gerek yok kendin de iş mahkemesine başvursan sen de kazanırsın. Ancak karşımızda alacağını tahsil edebileceğimiz bir şirket yok. Grup Tekstil’in içi boşaltılmış ve kimse bir şey alamaz” diyor. Ayrıca avukatlar şirketin satılma sürecinde yolsuzluklar olduğunu bunu ispatlayabilirsek satın alandan tahsil edebileceğimizi ancak bunun da yılları bulabileceğini ve garanti olmadığını söylüyorlar. Tabii bunun için de önce alacak davalarını kazanmamız gerekiyormuş.
-Direniş sürecinizi anlatır mısınız?
Bütün bu yaşananlar olurken karantina dönemi vardı. Biz bir araya gelemedik. Patron bu arada makineleri ve fabrikayı sattı. Karantina bitince arkadaşlarla bir araya geldik ve haklarımızı sadece direnişle alabileceğimize karar verdik ve fabrika önünde direnişe geçtik. Her gün fabrika önündeyiz. Direnişi fabrika önüne sıkıştırmak istemiyoruz. Sesimizi duyurmak için Çorlu Meydan’da basın açıklaması yaptık. Patron Adem Genç’in İstanbul’da bulunan evinin önünde eylem yaptık. Evinin önündeki eylemde patronlar yazlıklarında tatilde olduğu için muhatap kimseyi bulamadık. Haklarımızı alana kadar direnişimize devam edeceğiz. İlerleyen günlerde Grup Tekstil’in patronları olan 4 kardeşin de birer yazlığı var hepsinin önüne de gideceğiz. Her koldan direnişi büyütmeye çalışıyoruz. Bir kısmımız da Ankara’da Çalışma Bakanlığı önünde olacak.
-Bu süreçte TEKSİF Sendikası nasıl bir tutum aldı?
Bu fabrikada yaklaşık 18 yıldır TEKSİF Sendikası var. Patronla hep onlar görüştü ancak bizi o süreçte daha tecrübeli olmalarına rağmen uyarmadılar. Sonrasında direnişe başlama kararı aldık ve sendika ile görüşmeye gittik. TEKSİF’ten aylardır çalışmadığımız için direnişimizin maddi ihtiyaçlarını karşılamasını, yapacağımız eylemlerde yanımızda olmasını istedik. Çorlu’daki başkanın bize söylediği ise şu oladu: “Grup Tekstil’den 8-9 aydır aidat alamıyorum, genel merkez destek vermez, ancak ben kişisel destek verebilirim o da çok sınırlı olur.” Biz dedik ki dilenci değiliz, sadece yıllardır örgütlü olduğumuz sendikamızın direnişimizde arkamızda durmasını istiyoruz. Direnişe sendikamız olmadan başladık. Sonra her açıklamamızda sendikamızın yanımızda olmadığını ifade ettik. Medyada açıklamalarımız çıkmaya başlayınca Çorlu Şube Başkanı aradı ve genel merkezin yanımızda olduğunu, direnişe her türlü desteği vereceğini söyledi. Şu anda direniş için önlük verdiler, pankart çıkarttılar, İstanbul’a gitmek için servis ayarladılar. Bundan sonra ne yapacağını göreceğiz. Ama biz sendika ile ya da sendikasız bu direnişe devam edeceğiz.
-Direnişler işçiler için bir okul gibidir. Siz bu süreçte neler öğrendiniz?
Biz işçiyiz, televizyonlarda gördüğümüz kadarını biliriz. İşçilerin hakları var, işçileri koruyan yasalar var diye biliyorduk. Ancak öyle değilmiş. Patronun evleri, arabaları, bankada paraları duruyor, yaşamını aynı şekilde sürdürüyor ama şirketin üzerinde hiçbir şey yok diye bizim haklarımız ödenmiyor. Yasalar da bu durumu koruyor. Biz yasaların böyle patrondan yana olduğunu bilmiyorduk. Bilseydik baştan buna izin vermezdik. Bizim de suçumuz var o da patrona güvenmek ve inanmak. Bunun da yanlış olduğunu gördük.
-Son olarak diğer işçi kardeşlerinize mesajınız var mıdır?
Fabrikanın içinde duvarda “Sen ben yok, biz varız!” yazısı vardı. Ama gördük ki biz değil hep ben, hep patron varmış. Yani patronla işçi hiçbir zaman kardeş olmuyormuş. İş ücret konusuna gelince, alınteri konusuna gelince her şey değişiyormuş. Her yerde bunun böyle olduğunu düşünüyoruz. O yüzden direnişimiz haklarımızı alana dek, tüm işçi kardeşlerimiz için de sürecek. Bizim kazanımız tüm işçilerin kazanımıdır.
Kızıl Bayrak / Trakya