NAK Kargo'da hak gasplarına karşı mücadele ettikleri için ücretsiz izne çıkarılan ve bunun üzerine fabrika önünde direnişe başlayan işçilerle çalışma koşulları ve ücretsiz izin saldırısı üzerine konuştuk…
- NAK Kargo'da ne zamandan beri çalışıyorsunuz, fabrikadaki çalışma koşullarını anlatır mısınız?
Gökhan Çaylı: Buraya gireli 4 ay falan oldu. Aslında resmi kayıtlara göre 3 buçuk ay, çünkü 15 gün sigortamı yapmamışlar. Ben tırda muavin olarak işe başladım. Kargo arabaları ile dağıtımda şoförün yanında çalışıyoruz. Kolileri alma, teslim etme, yük taşıma işini muavin yapıyor. Burada sürekli insanlar mesaiye bırakılıyor. Beni de sürekli mesaiye bırakmak istediler ama ben kalmak istemiyordum ve kalmıyordum. Çünkü mesai ücretini vermiyorlar. Mesaiye kalmadığım için de sürekli üzerimde baskı kuruyorlardı.
İşyerinde insanların saat 17'de çıkması gerekirken kimse o saatte çıkamıyordu. Muavinler olarak biraz daha erken çıkabiliyorduk bu da gece 23'ü buluyordu. Ama içeride çalışan, hamal bölümü dediğimiz peronlarda çalışan arkadaşlarımız ve tırın yüklenmesine bağlı çalışan arkadaşların çıkışı çoğunlukla gece 1-2'yi buluyordu, kimi zaman sabaha kadar çalışıyorlardı. Burada 12 tane peron var ve her peronun müdürü ayrıdır. Peronların yanı sıra orta bölümü dediğimiz alanlarda çalışan arkadaşlarımız var, onlar da peronda çalışan arkadaşlarımızdan daha ağır ve uzun çalışıyorlar. Örneğin sabah 9.00'da işe geliyorsa ertesi günü 1'e, 2'ye, 3'e kadar çalışıyorlar.
Burada insanlık dışı çalışma ortamı var. Çalışma süreniz tamamıyla tırların dolmasına bağlı, tırlar dolmadığı için peron müdürleri işçileri tırlar doluncaya kadar bekletiyorlar. Buradaki en büyük sıkıntı peronlarda. Çift vardiya çalıştırılabilir insanlar. Bir vardiya gidince ikinci vardiya gelir tırları yükleyebilirler ama işlerine gelmiyor. İki vardiyanın işini bir vardiyaya yaptırıyorlar. Bu insanlık dışı çalışma ve mesai koşulları içerisinde şoför ve muavinler biraz daha rahatlar ama onların da şöyle bir sorunu var. Hep dışarda olduklarından yemek için ticket kartı veriliyor o da 140 lira, bunu bile kullanma şansımız yok. Çünkü sanayilerde ticketlar geçmiyor. Verilen 140 lirayı aya vurduğunda yetmiyor, ticket da geçmediği için yarım ekmek yiyorsun, en az o da 15-20 lira. Akşam yemeği yok zaten. Akşam için bir poğaça veriyorlar ve insanların doymasını bekliyorlar, o yüzden işçiler de hep dışardan kendi paraları ile ek yiyecekler alıyorlar. İçeride su yok, insanlar içecekleri suyu dışardan kendileri alıp götürüyorlardı.
Diğer bir yandan forkliftçi arkadaşlar var, onların üzerinde de sürekli baskı ve mobbing uygulanıyor, “Daha hızlı çalışın işler yetişmiyor” deniyor. Bu da iş kazalarına neden oluyor. Daha yeni bir arkadaşımızın ayağının üzerinden forklift geçti ve ayağı alçıda, evinde yatıyor. Yani burada bütün işçileri hem küfür ile aşağılıyorlar bir taraftan da daha hızlı çalışmaları için baskı ve mobbing uyguluyorlar.
Patron ve müdür küfürler ederek “bugün bu kadar tır yüklenecek” diye baskı uyguluyorlar. Para vermeye gelince ise işçiye bir şey yok. Aldığımız ücret asgari ücretin biraz üzerinde. Bir de bazı peron müdürleri kendi inisiyatifleri ile işçileri daha çok çalıştırmak için 70 lira ile 100 lira arasında harçlık adı altında ek para ödüyor. Bazı peron müdürleri hiç vermiyor. Bunların hepsi işçiyi daha çok kullanmaya, ayrıştırmaya, yan yana gelmelerini engellemeye dönük uygulamalar oluyor. İçeride çalışırken arkadaşlarla görüştüğümüzde onlar da şikayetçi ama bir araya gelemiyorlar. Bir araya geldiklerinde patron ve müdür onları birbirinden ayırıyor, baskı uyguluyor insanlar da korkuyor. Aslında işçiler bir dayanak arıyorlar, biraz güvenseler yan yana gelecekler ama maalesef olmuyor.
Tüm bunlar içeride tartışıldığı sırada patronun kulağına gitmiş. O da hemen kendince önlem alarak yılbaşından önce işçilere yönelik bir balkon konuşması yaptı. Önce kendi sıkıntılarını anlattı, arabalarının sıkıntılarından, kolilerinden vs. kendini acındırdı. Ama işçilerin hiçbirine bir sıkıntınız var mı diye sormadan “size gene de Şubat’ın 5'inde ücretlerinizde iyileştirme yapacağım” dedi. Ama bu iyileştirmenin ne kadar olacağını söylemedi. 200 işçi gözlerinin içine bakarak patronun kaç para zam yapacağını söylemesini bekledi ama bir miktar söylenmedi. Hiçbir işçi orada sesini çıkaramadı ben de dahil işten çıkartır diye. Şimdi herkes bir umutla 5 Şubat'ı bekliyor. Hem içerideki arkadaşlar için hem de bizim için 5 Şubat önemli.
Abdülkerim Biçkin: Ben içeride peron sekreteri olarak çalışıyorum. İşe başlayalı 4 ay oluyor. Kadın çalışanlar ana binada çalışıyorlar yani idari dediğimiz bölümde çalışıyorlar. İçerde birçok birim var. Ana binada muhasebe, fiş kesen vs., temel sahada ise forkliftçi, şoför, muavin, temizlikçi, saha çalışanı, peron sekreterleri, peron müdürleri, yemekhaneci olmak üzere ortalama 250 civarında çalışan var. Aynı zamanda bu firma 7 ortaklı ve çok büyük bir kargo şirketi.
İçerideki koşullar ise genel olarak insanlık dışı, insan onurunu kıran bir çalışma biçimi var. Gecenin geç saatlerine kadar çalışma zorunluluğu var. Bizzat ben de bu uzun çalışma saatlerini yaşadım. Sabah 9'da gelip bazen gecenin 12'sine kadar çalışmak çok zordu. Arkadaşlarla konuşup tepkimi dile getirirken, arkadaşlar “bu da bir şey değil, özellikle yazın biz ertesi günü sabah ezanında ancak fabrikadan çıkabiliyorduk” diyorlardı. Bu kadar uzun çalışma koşulları sonrasında fazla mesailerin karşılığını almadığımızı görünce daha fazla yıkım oldu bana. Burada yalnızca idari personel dediğimiz kadın çalışanların çalışma koşulları biraz daha düzgün. Sabah 9'da iş başı yapıyorlar akşam 18.00'da çıkıyorlar. Her işe başlayan işçi 15 gün sigortasız çalıştırılıyor. Bunların yanı sıra akşam yemek yok. Çay verilmiyor, işçi çay parasını kendi cebinden karşılıyor. Hijyen koşulları hiç yok.
Pandemi dönemindeyiz. Pandemiye yönelik hiçbir önlem yok. İlk başta birkaç gün ateş ölçtüler daha sonra ateş ölçer bozuldu diye onu da bıraktılar. Dezenfektan yok, yemekhaneler kalabalık, herkes bir arada yiyor. Kışın soğuğunda dona dona yemek yiyoruz. Yemekhanede bir ısıtıcı bile yok. Tuvaletler pislik içinde. Günde bir maske bile verilmedi. Herkes kendi olanakları ile maske aldığı için, masken varsa cebinde takarsın yoksa maske takmazsın. Birçoğu maskelerini kendisi dikmiştir. Her hafta 20 lira maskeye para verme koşulumuz yok. Ücretlerimiz zaten düşük. Pandemi süresince koronavirüse yakalanan işçi arkadaşlar oldu. Karantinaya girmesi gerekiyordu ama 3 gün sonra işe geri çağrılıp çalıştırıldılar. Fabrikada hiç kimseye genel test yaptırılmadı. Ana binada kapalı ortamda çalışılıyor. Orada virüse yakalanan arkadaşlar olduğunu duyduk ama hala o arkadaşlar çalışıyor. Yani hiçbir önlem alınmadı. İşçiler tüm bu kötü koşullar altında çalışıyor ama ücretlere gelince düşük ve çok dengesiz. Eşit işe eşit ücret yok. Aynı işi yapmana rağmen eski işçi daha fazla maaş alıyor. İşçiler üzerinde sürekli baskı ve mobbing var patron ve müdürler tarafından. Bir personel müdürü var, patronun yanında sürekli sopa ile geziyor. İnsanlara tehdit eder gibi bakıyor. İnsan onurunu hiçe sayan uygulamalar yaşanıyor ve içerde ilmik ilmik psikolojik şiddet örülüyor.
Ben işe girdiğimde asgari ücret 2324 lira idi. Burada 2 bin 600 lira veriliyordu, bu da AGİ dahil net maaş. Bir de peron müdürleri ek harçlık gibi ücret veriyorlardı. Bu da peron müdürünün ve genel müdürün inisiyatifine kalmış. Kimi peron müdürleri hiç vermiyordu mesela. Ama verilen bu ek harçlık işçileri çalıştırmak, baskılara ses çıkarmalarını engellemek, motive etmek için uygulanan bir yöntem idi. Zaten işçi çayı cebinden karşılıyor, suyu cebinden karşılıyor, akşam yemeği 1 poğaça ile geçiştirilmek isteniyor. Verdikleri bu harçlık dedikleri ücret o peronda çalışan işçilerin su ve çay paralarını bile karşılamıyor aslında. Bu ücretleri peron müdürü ve personel müdürü kendi ceplerinden veriyorlar. Bordolarda bu ücretler görülemez. Kimi peron müdürü 70 lira verirken bir başka peron müdürü 100 lira veriyor. Peron müdürlerinin verdikleri bu paraları patronlar kendilerine veriyordur zaten.
- Ücretsiz izne hangi gerekçe ile çıkarıldınız?
Gökhan Çaylı: Tüm bu koşullar karşısında ne yapalım diye düşünüyordum. Daha sonra dışarda daha önce tanıdığım bir arkadaşla karşılaştım. O arkadaş da (Kerim) şu an direnişte. Kerim de hamal bölümünde çalışıyordu ilk önce. Kerim'le dışarda tanıştığımız için iş yerindeki sorunlar ve sıkıntılar üzerine konuşmaya başladık. Burada bazı arkadaşlar ile işyerindeki sorunlar üzerine konuşup bir şeyler yapmak gerek diyorduk. Kerim'le özellikle ilk girişte işçilerin 15 gün sigortasız çalıştırılmasını, baskıları, uzun çalışma saatlerini ve düşük ücretler karşısında ne yapabiliriz diye konuşmaya başladık.
Kerim ile daha ayrıntılı konuşup tartışırken işçi derneğinden arkadaşlar ile tanıştık. Onlara da sorunları anlatarak neler yapabiliriz diyerek yardım istedik. Daha sonra içerideki sorunları anlatan bir bildiri yazalım dedik. Yazılan bildiri dağıtıldı. Bildiri içeride tartışılmaya ve konuşulmaya başlanmıştı. Dağıtılan bildiri işçi arkadaşları umutlandırmıştı aslında. Bundan rahatsız olan patron bir arayışa girmiş, bunları kim yapabilir diye. Bizlerin olduğunu tahmin etmiş olmalı ki bir süre sonra, ben tırda dışarıda iken akşam 17.00 gibi beni aradılar ve akşam müdürün yanına uğramamı istediler. Akşam yanlarına gittiğimde işlerin iyi olmadığını, para olmadığını bu nedenle beni ücretsiz izne çıkartacaklarını söyleyerek kâğıt imzalatmak istediler, ilk önce imzalamak istemedim. Kâğıtta bir tek imza atacağım yerleri gösterdiler ama tarih falan yoktu. Ne zaman ücretsiz izne çıktım ne zamana kadar ücretsiz izinde olduğum yazmıyordu. Bana imzalamazsam işe gelmedin ya da istifa ettin diyerek işten çıkartacaklarını söyleyerek baskı yaptılar ben de imzalamak zorunda kaldım. Sonra Kerim aradı onu da aynı gerekçeyle çıkarmışlar. Bizle beraber 5 işçi çıkartılmış ama o arkadaşlara ulaşamadık. Biz de Kerim ve işçi derneğinden arkadaşlarla konuştuk. Pazartesi günü fabrika önünde direnişe başladık.
Direnişimizin bugün 7. günündeyiz. Daha sonra öğrendik ki patron bizi izne çıkardıktan sonra pazartesi günü işçi almış. İşe aldığı arkadaşı da mahalleden tanıyorum.
Abdükkerim Biçkin: Yukarıda anlattığım tüm baskılar, zor çalışma koşullarını görünce daha önceden tanıdığım Gökhan arkadaşla konuştuk. Buradaki insanlık dışı çalışma koşullarına, bu zulme karşı ne yapalım diye konuşup daha sonra başka arkadaşlara düşüncelerimizi anlatmaya çalıştık. Sanırım göze battık ki önce beni çağırdılar. Bana 5 kişiyi ücretsiz izne çıkaracaklarını, pandemi nedeniyle işlerin iyi olmadığını, para olmadığını söylediler ve masaya koydukları kağıtları imzalamamı söylediler. Önce imzalamak istemedim daha sonra baskı yaptılar ve imzalamak zorunda kaldım. İşlerin kötü olduğunu, paranın olmadığını söyleyerek yalan söylüyorlar. Çünkü ben içeride fiş kesen çalışanım ve işlerin düşüklüğü söz konusu değil. İçerideki haksızlığı, onur kırıcı davranışları konuştuğumuz için bizi hedef seçtiler ve çıkardılar. Bunun üzerine Gökhan ile ben pazartesi direnişe başladık. Üç arkadaşa ulaşamadık. Diğer arkadaşları sanırım korkutmuşlar. İdari binada çalışan bir kadın işçi arkadaş da vardı ücretsiz izne çıkartılan ona ulaştık ama bizle görüşmedi.
- Bu kadar kötü çalışma koşulları altında çalışan işçiler bugüne kadar hiç ses çıkarmamış mı?
Abdülkerim Biçkin: Bu firma 40 yıllık bir firma. Daha önce bu kargo şirketi ambarlarda imiş. 10-15 yıllık çalışan arkadaşın anlattığına göre kargo şirketi ambarlarda iken TÜMTİS örgütlenme çalışması yapmak istemiş. Ama büyük olaylar çıkmış duyduğum kadarıyla, patronlar ile bayağı silahlı kavgalar olmuş TÜMTİS arasında.
Patron sırf sendikayı kabul etmemek için fabrikayı ambarlardan buraya taşımış. Daha önce işten çıkartılan 5-6 yıllık işçilerden duyduğum kadarıyla, buraya taşındıktan sonra da işçi çıkartılmış, eylem yapılmış ama sürdürülmemiş. Burada şu anda eski çalışan çok az, bunun yanında 6 yıllık işçiler var ama şoförleri tam olarak bilmiyorum. Ama çoğu yeni işçi çünkü işe başlayıp 10 gün çalışıp burada bu koşullarda çalışılmaz deyip işi bırakan işçiler çok olmuş.
- Son olarak ne söylemek istersiniz?
Gökhan Çaylı: Bizler direnişimizi devam ettireceğiz. İçeridekilere korkmamaları için umut olmak istiyoruz.
Çünkü bizim dışımızda birçok yerde işçiler hakları için mücadele ediyor, direniyor. Onların direnişi bizim direnişimiz bizim direnişimiz onların direnişidir. Bütün direnişler onurlu bir direniştir. Birimiz kazanırsak hepimiz kazanmış sayılırız aslında. Tüm direnişte olan işçileri selamlıyorum. Haksızlığa uğrayan tüm işçilere patrona karşı yan yana gelmelerini, birbirlerine güvenmelerini ve mücadele etmeleri gerektiğini söylemek istiyorum. Biz umutluyuz işçi sınıfı kazanacak. Bu beton blokları yapan bizleriz. Bu beton blokları yıkabilecek de tekrar bu blokları inşa edecek olan da yine biz işçileriz. Hiçbir patronun korkusuna yenik düşmeyelim. Bu zulüm çarkına çomak sokalım. Böyle gitmeyeceğini gösterelim. İşçilerin kendi eseri kendi ellerindedir. Direnen işçiler kazanır.
Abdülkerim Biçkin: Şimdi biz burada direnişimize devam ediyoruz. Direnişte dört kişilik bir komite oluşturduk. Üç işçi ve işçi derneğinden bir arkadaş. Direnişi nasıl yürüteceğimizi oturup adım adım tartışıp belirliyoruz. Neticede biz işçiyiz ve işimize geri dönmek istiyoruz. Ödememiz gereken kiralarımız, faturalarımız var. Yaşam koşulları zaten zor. Ve tabi ki içerideki kötü şartların düzeltilmesi, baskının, mobbingin son bulmasını istiyoruz. Şoför ve muavin arkadaşlarımızın yemek sorunun düzeltilmesini istiyoruz. Bir de yılbaşından önce balkon konuşmasında maaşlarda iyileştirme yapılacağı söylenmişti. Ama bir rakam verilmemişti. Verilecek Ocak zammının en yüksek seviyede tutulmasını istiyoruz. Bizi işe almasalar bile içeride çalışan işçi arkadaşların en insani koşullarda çalışmasını istiyoruz.
Patronların eline çok güzel bir silah verildi. Bu silah ücretsiz izin. Bu öyle bir silah ki ne öldüren ne yaşatan ama işçiyi çok ağır yaralayan bir silah. İşçiyi mükemmel bir acıyla karşı karşıya bırakan bir silah. Bizlere yaşatılan bu zulme, bu saçma sapan uygulamalara boyun eğmeyeceğiz. Ve diğer direnen arkadaşların direnişlerini sonuna kadar götürmelerini istiyoruz, biz de direnişte olan arkadaşların yanındayız. Unutmayalım ki ezilen insanların, ezilen halkların, işçi sınıfının asla ve asla haklarının kendiliğinden verilmediğini bilmelerini istiyorum. Haklar her zaman bir direnişle, birliktelikle mücadele ile kazanılmıştır. Bu bilinçle bakılmalı, bu felsefe ile ilerlemek gerekmektedir. Buna net bir şekilde inanmaları gerekmektedir. Biz de bu inanışla ilerleyeceğiz. Hakkımızı alana kadar mücadele edeceğiz.
Kızıl Bayrak / İzmir