Adem Yarıcı bir babaydı. Çocuklarının açlığına daha fazla dayanamadı yüreği… Hatay valiliği önünde çocuklarının aç olduğunu haykırdı, ardından bedenini tutuşturdu ve öldü. Belki de aynı saatlerde artı değer sömürüsü ile servetlerini katlayan, baba olan burjuvalar kuş sütü eksik sofralarda çocuklarıyla birlikte yemek yiyorlardı.
Bir yanda açlığın ölüme sürüklediği emekçiler, öte yanda mutlu azınlık! Bir yanda çocuklarım aç haykırışıyla bedenini tutuşturan babalar, öte yanda babalar gibi satıp-alan, karlarını katlamayla meşgul olan kapitalist düzenin seçkin babaları! Eşitsizliğin, yoksulluğun, açlığın, varlık içinde yokluğu yaşatan sömürü düzenin adıdır kapitalizm!
Sınıfsal eşitsizliğin, açlık ve yoksulluğun kaynağı kapitalizm!
Kapitalizmin egemen olduğu sömürü düzeninde 3 milyardan fazla insan günde 2 dolardan daha az bir gelirle yaşam mücadelesi veriyor. 1,5 milyar insan ise 1 dolardan daha az bir gelirle yaşamak için çırpınıyor. Yaklaşık 1 milyar insan açlığın kör kuyusunda yaşamak zorunda bırakılıyor. Yılda 12 milyon çocuk, 12 milyon körpe beden can veriyor.
Kapitalizmin egemen olduğu burjuvaların dünyasında dünya nüfusunun yüzde 10’u, dünya toplam gelirinin yüzde 70’ine el koyuyor. Kapitalistlerin dünyasında açlık çeken bir babanın kendini yakmasının hiçbir önemi yoktur. Kapitalizm yoksulluktan beslenir.
Kapitalizm koşullarında işçi ve emekçilerin ihtiyaçlarından kat be kat fazla üretim gerçekleştirilir. Bilimsel gelişme her geçen gün doğa güçlerini insanın hizmetine daha fazla sokar. Buna rağmen ortaya çıkan devasa üretim insanların kolektif çıkarı için değil, mutlu azınlığın sermayesinin büyümesi için kullanılır. Bu nedenle toprağın bir bölümü en iyi biçimde işletilirken, bir bölümü bomboş durur. Sermaye birikir. Burjuvazinin sefahati artar. Öte yandan ise milyonlarca insan açlıktan ölür.
Adem Yarıcı’yı intihara sürükleyen yoksulluk ve açlık işçi ve emekçilerin tembelliğinden, ya da burjuva propaganda aygıtı olan sermaye basınında gündeme getirildiği gibi, Ademlerin psikolojik rahatsızlığında kaynaklanmıyor. Dünyayı kasıp kavuran yoksulluğun ve açlığın temel nedeni irrasyonel bir sistem olan emperyalist kapitalist dünya sistemidir.
Gıda ürünlerinin üretim miktarları bizzat kapitalistler ve bunların hükümetleri eliyle sınırlandırılmaktadır. Çünkü satabileceğinden fazla üretim, ürün fiyatlarının düşmesine, kapitalistin kârının azalmasına yol açar. Yoksullara yardım adı altında yoksul ülkelere verildiği söylenen parlar kapitalist ülkelerin kasalarına konuyor. Büyük bir bölümü savaş araçlarının, sömürü araçlarının tahkimi için kullanılıyor. Bu nedenle açlık ve yoksulluk büyüyor. İntihar eden Ademlerin sayısı artıyor.
Birçok ülke kendisine fazlasıyla yetecek tahıl ve gıda ürünleri üretme olanaklarına sahip olmasına rağmen, tahıl ve gıda maddelerini ithal etmek zorunda kalıyor. Öte yandan, tırmanan işsizlik ve her geçen gün daha da düşürülen ücretler, açlık sınırında yaşayanların sayısını hızla arttırıyor. Bolluk arttıkça, yani daha fazla gıda maddesi üretildikçe açlık çeken insanların sayısı çoğalmaktadır.
Ademlerin ölmemesi için!
Emek sömürüsüne dayalı kapitalist sistem ayakta kaldıkça, kitlesel açlık ve yoksulluk, çocuklarının açlığına dayanamayan Ademlerin intiharları devam eder.
“Kâr, daha çok kâr” mantığıyla işleyen kapitalizm, açlık ve yoksulluğun, intihara sürüklenen emekçiler tablosunun temel kaynağıdır. Çünkü, kapitalizm insanlığın ihtiyaçlarını değil, kapitalistlerin kârlarını temel alan bir sistemdir.
Ademleri intihara sürükleyen koşulların ortadan kalktığı sistemin adıdır sosyalizm sosyalizm. Emek sömürüsüne, yoksulluğa, açlığa son verir. Sosyalist sistemde üretim kâr için değil, işçi ve emekçilerin gereksinimleri için yapılır. Sosyalizm, üretim araçlarını bir avuç kapitalist sermaye sahibinin özel mülkiyeti olmaktan çıkarır, tüm toplumun ortak mülkiyeti haline getirir.
Sosyalizm, tekellerin rekabeti için plansız bir üretim ve tüketim faaliyetine, ülke kaynaklarının yok edilmesine izin vermez. İşçi ve emekçilerin ihtiyaçları temel alınarak üretim planlandığı için, tüketilemeyen üretim fazlalarının yarattığı krizler, sosyalist planlı ekonomide yaşanmaz.
Bolşevik devrim gerçekleşmeden önce, Çarlık Rusya’sında, işçi ve emekçiler ekmek bile bulamıyordu, açlıktan kıvranıyordu. Moskova ve Petrograd işçilerine iki günde bir 60 gram ekmek veriliyordu. Topraksız ve az topraklı köylülerin, en ağır koşullarda çalıştırılan işçilerin açlık içinde yaşamaya mahkûm edildiği bir yoksulluk yaşanıyordu.
Devrim bu koşullarda hayat bulmuştur. Bu tablo çok kısa bir süre sonra değişmiştir. Aç köylüler ve işçiler ülkesinde, arka arkaya yapılan başarılı ekonomik planlamalarla, hızlı bir sanayileşme ve ekonomik büyüme yaşanmış, açlık ve yoksulluk sorunu çözülmüştür. 1929 büyük bunalımı patlak verdiğinde, Sovyet ekonomisinde yaşanan yüzde 10’luk büyüme bütün bir kapitalist dünyayı şaşkınlık içinde bırakmıştır. Ortaya çıkan bu tablo sosyalist inşa sürecinin başarısıdır.
İşçi ve emekçiler için açlığın olmadığı, açlık ve yoksulluğun bittiği, Ademlerin intihar etmediği bir yaşam, emperyalist-kapitalist dünya sisteminin yıkımıyla, aynı anlama gelmek üzere sosyalizmin inşasıyla mümkündür.