Yine uykusuz bir gecenin sonunda işbaşı yaptı. Günlerdir böyle. Hastaneden çıkıp gidiyordu. Günlerin vermiş olduğu uykusuzluk ve yorgunluğu ustabaşının sesi dağıttı: Haydi işbaşı! İrkildi. İşbaşı yapmadan akşam olsa da eve gidip biraz dinlensem, sonra tekrardan hastaneye giderim diye düşündü. ‘Nereden buldu bizi bu hastalık’ dese de başa gelen çekilir diye aklından geçirdi. Dört yaşında kızına lösemi teşhisi konulmuştu. Şehir şehir gezdiler. Diyarbakır’da aylarca çözüm bulunamadı. Ardından Malatya... Çözüm yine yok. Bu sefer Batman yolunu tuttular. Çarenin İstanbul’da bulunacağını düşünerek bir yola daha girdiler. Bir anda her şeyi memlekette bırakıp gelmişti İstanbul’a. Burada hem iş hem de tedavi sürecinin olumlu ilerleyeceğini düşünüyordu. Şanslıydı, işe çok çabuk girebildi.
Devlet hastanesinin yolunu tuttular. İlik naklinin devlet hastanelerinde yapılamayacağını duyunca yol değişti; çözüm özel hastanede! Özel hastaneye gidiş nakil yoluyla oldu. Ücret alınmayacak ve hem de kızı iyileşecekti. Hastaneye giriş yapıldıktan sonra sigortanın yalnızca yatak ücretlerini karşıladığını öğrendi. Nakil ücretli olacaktı, hem de 15 bin lira. ‘Çok para, nasıl karşılarım’ diye düşünse de ‘kızım iyi olsun da çalışır kazanırım’ dedi. ‘İşim var nasılsa, iyi de bir zam yapılırsa’ diye geçirdi aklından. Kısa bir mutluluk yaşamıştı.
‘Sahi bu yıl ne kadar zam alırız’ diye geçiriyordu aklından, zil çaldı. Bir bardak çay almak için mutfağa gidiyordu ki Mehmet sordu:
- Kızın nasıl oldu Ramazan abi?
- Kızımın durumu iyi de şu parasızlıkla nasıl baş edeceğimi düşünüyorum. Zaten üç kuruş para veriyorlar. Hele kadın arkadaşlar, asgarinin de altında çalışıyorlar. Diyarbakır’da çok yaygındı ama İstanbul’da da böyle olacağını tahmin etmezdim. Burada da gördüm. Biz üstündeyiz de ne oluyordu. Şimdi iyice asgariye eşitlediler. Sigorta priminin asgariden olmasına alıştık zaten.
- Sigorta demişken abi, bir de Genel Sağlık Sigortası borcun vardı, ne oldu?
- Ben işsizdim Mehmet, istememiştim de ama devlet bana GSS yapmış. Ödeyeceğim artık, ne yapalım. Diyarbakır’da bir evim var, ona da devlet el koyar. Çocuklarıma bırakabileceğim tek şey o. Borcu taksitlendirmek için gideceğim kuruma, ne çıkarırlarsa ödeyeceğim. Aslında hakkımızı arayabilsek biraz olsun rahatlarız ama nerde... Patrona gidip söylesek iyi bir zam yapsın diye, kapıyı gösterecek…
Zilin yeniden çalmasıyla konuşması yarıda kalmıştı. İşin yoğunluğundan paydosa kadar hiçbir şey düşünemedi. Sonunda akşam olmuştu, evin yolunu tuttu.
Eve vardığında saat 19.30 olmuştu. Kapı çaldı. Kapıdaki arkadaşlar da işten çıkıp mahalleye gelmişler, ellerinde Kızıl Bayrak’larıyla. Aldı içeri. İstirahatin ardından yemek sırası geldi. Birlikte oturdular masaya, bir yandan sohbet ediyor bir yandan yemek yiyorlardı. GSS borcunu sordu arkadaşlara, milyonlarca insanın trilyonlarca borcu varmış da haberleri yokmuş. İşsiz olan insandan da sigorta parası mı alınırmış? Devlet nereden nasıl soyacağını şaşırmış. Fabrikadaki sorunlardan konuşmaya başladılar. Biraz olsun ses çıkardığın zaman, Kürt isen PKK’li diyorlar, dinciysen IŞİD’li oluyorsun, AKP’li değilsen “FETÖ”cü. İnsanlığın kurtuluşu demek olan sosyalizmi savunuyorsan “terörist” oluyorsun. İşinden olmamak için ses çıkarmamak gerektiğini düşünüyordu Ramazan. Hasta kızının tedavi masraflarının nasıl karşılanacağı daha büyük sorun olacaktı. Devlet hastaneleri de tedaviyi karşılamadı zaten.
Saat epey geç olmuştu. Arkadaşlarını uğurlayıp, hastane yolunu tutmuştu. Yol boyunca düşündü, yemekte konuştuklarını. Her ay maaşından sağlık sigortası zaten kesiliyor ama devlet hastaneleri muayene etmeyip, özele yönlendiriyor. Neden? Yandaşları daha fazla kazansın diye. Daha ne kadar sömürecekler? Bir de GSS diye borç yazdılar. Ben o dönemde işsizdim, neden benden işsizim diye para aldılar ki? Arkadaşlar haklıydı, biz birlikte mücadele etmezsek, birlik olmazsak, sömürülmeye devam edeceğiz. Yalnız olmadığımı söylediler, haklılar da. Patronlar bir avuç olmalarına rağmen hepsinin sendikası, derneği var. Bizim örgütsüz olmamızdan güç alıyorlar. Dedikleri gibi biz milyonlarız. Tek sorun örgütsüzlüğümüz, onu da arkadaşlarla aşacağım. Yalnızlık örgütsüzlükte imiş.
Küçükçekmece’den bir sınıf devrimcisi