On bir el buradayız
üretmekten yoksun bırakılmış.
Ne kadarız hepimiz tüm ülkede?
Başkanımızın kanı, yoldaşımızın,
Daha güçlü vuracak bombalar ve makineli tüfeklerden!
İşte böyle vuracak bizim yumruğumuz da yeniden!
Victor Jara
(Santiago Stadyumu’nda öldürülmeden hemen önce yazdığı son bestesi...)
Onun namuslu gitarının sesi dünyanın yüreğinden çıkarak bir güvercin gibi kanatlı yükseliyordu ezilen Şili halkının ufuklarında. Kutsal su gibi şefkatli, okşadı gitarı savaşarak ölen yiğitleri. Hem duygulu hem de haklıydı bu gitar. Yoldaş oldu Jara’ya yaşamı boyu. Grevlere gitti onunla, kalabalık meydanlara, yürüyüşlere gitti. Jara’nın dertlerini anlattığı işçilerin, madencilerin, emekçi köylülerin, yoksulların şarkılarını çaldı.
Öyle oldu ki faşizme karşı da direndi Jara’nın ellerinde, Jara ile birlikte. Gitarı Jara’yı, Jara gitarını ölürken bile yalnız bırakmadı. Önce bu gitar kırıldı, düşmana karşı bir siper oldu adeta sahibine, sonra Jara’nın onu çalan parmakları… Kırıldılar ardı ardına. Ama kırılmakla tükenmediler, Şili’nin direngen halkı gibi.
Pinochet ve Allende
Augusto Pinochet, 1973 yılından 1990 yılına kadar Şili'de kanlı katliamlara imza atan faşist diktatör. Şili’nin cunta generali Türkiye’nin faşist cellatlarından Kenan Evren’in o coğrafyadaki bir kopyası gibi adeta. Faşizmin coğrafya ve dil değişse de değişmeyen yıkıcı karakterinin bir simgesi adeta Şili halkına ve devrimcilere uyguladığı işkenceler, toplu kıyımlar, infazlar… Devrimcileri tutsak ettiği zindanlar gibi nem kokulu, kirli ve kapkaranlık bir geçmiş adının çağrıştırdığı…
Salvador Allende, seçimle iktidara gelen ve emekçilerin iktidarını savunan bir devlet başkanı olarak Şili halkının sevgisini ve güvenini kazanmış bir önder. Eylül 1970’te büyük halk desteği ile Şili’nin başkanı oldu. Özel mülkiyete karşı savaş yürütmeye çalışarak gelirin eşitsiz dağılımına karşı mücadele verdi. Uyguladığı sosyal ve ekonomik tedbirler yoksul Şili halkına nefes borusu açarken Amerikan emperyalizmi bu duruma seyirci kalmadı ve işte Pinochet darbesi işte böyle gerçekleşti. 1973 Ağustos´unun sonunda general Pinochet CIA desteği ile ülkenin karışık durumundan yararlanarak 11 Eylül 1973 tarihinde Allende iktidarına darbe yaptı.
Pinochet’in askerleri tarafından Allende’ye teslim olması çağrısı yapıldı, fakat o teslim olmayı reddetti ve onurlu yaşamını kendi elleriyle onurlu bir şekilde sonlandırdı. Bazı fotoğraflarında elinde gözüken Fidel Castro'nun kendisine hediye ettiği AK-47 marka silah ölümde de ona yoldaş oldu. Allende, bu silahla ve bir tüfekle kendini vurarak düşmana teslim olmayı reddetti.
Pinochet ise, katliamlarından yıllar sonra işlediği suçlar için 10 Aralık 2006'da, ev hapsinde tutulurken 91 yaşında kalp krizi geçirerek öldü. Tıpkı Kenan Evren gibi yaşayan bu faşist diktatör, Kenan Evren gibi sürünerek öldü. Pinochet Şili’nin çöplüklerine karışıp yok olurken, yine Pinochet cuntası altında katledilen Victor Jara’nın öldürülemeden önce yazdığı o son bestesinin ilk dizelerine ilham veren Allende, Pinochet faşizmine karşı direnenlerin devrim mücadelesine ışık oldu.
Jara ve beş bin kişi
Victor Jara, devrimci halk ozanı, Şili’nin bağrından yükselen isyanın yanık sesi… Victor Jara bir ülkenin egemenlere karşı verdiği savaşın şiirsel bir anlatımını sığdırıyor şarkılarına. Yani belgesel niteliğinde bir müzik onun yaptığı; şarkıları halkının mücadele tarihinden kesitler taşıdığı için toplumsal bellekte sadece güzel şarkılar olarak değil, tarihten önemli kesitlerin birer yansısı olarak yer ediniyor.
Faşist Pinochet cuntası Şili’nin dört bir yanına yayılan yıkıcı bir fırtına gibi önüne bir, iki, üç… Ve sonra beş bin kişiyi katarak ölüme sürüklüyordu. Böylece akşam boş duran Santiago Stadyumu, zindan oldu sabaha. Bu beş bin kişi muhalif ezilenlerinden oluşuyordu Şili’nin. Faşist Pinochet’in unuttuğu bir şey vardı: Bu beş bin kişi beş bin yürek taşıyordu!
Jara, bu beş binin ezgili yüreğiydi, Ruhi Su misali. Koyun gibi başı öne eğik kurban kesilmeyi beklemeyecekti. Kısık bir ses bozdu korkunun sessizliğini. Küçük bir damla düşer gibi oldu bin yıldır uyuyan bir okyanusun derinliğine. Besteleriyle müziğin devrimci kültürünü yaşamı boyunca taçlandıran Jara, müziğin gerçek anlamını işte o gün, o stadyumda ölümüyle doruğa ulaştırdı. Kafasına doğrulan silahlara karşı “Biz kazanacağız!” diyen bir ezgiyi mırıldanıyordu çatlamış dudakları. Susuz kalmış diğer beş bin dudak yağmuru çeken topraklar gibi sarıldı bu ezgiye. Kısık ses gürleşiyor, damla dalgaya dönüyordu. Vurdular sırtına, karnına, içi yıldızlar kadar güzel ve korkunç kafasına Victor Jara’nın. Acıması yoktu faşist kölelerin, efendilerinden buyruğu almıştılar; Victor Jara ölecekti!
Pinochet akılsız faşistin tekiydi, onun göremediği Jara’nın öleceğini ilk andan beri bilmesiydi. Fakat esas mesele, bu ölümün kimin istediği şekilde gerçekleşeceği idi. Faşist Pinochet’in mi, yoksa devrimci Jara’nın mı? Jara, zafer türküsü söyleyerek ölmeyi tercih etti. Ne zordu şarkı söylemek, dehşetin şarkısı olunca. Dehşetti yaşadığı Jara’nın, ölümü dehşetti… Gördüğü kendisiydi oncasının arasında ve oncasının sonsuzluk anı içinde sessizliğin ve çığlıkların ezgileri oldu şarkısının noktalandığı: “Onlar için kan madalyadır, kıyım kahramanlık gösterisi. Tanrım, senin yarattığın dünya bu mu, çalışıp hayran kaldığın yedi günlük emek bu mu?”
Kırdılar gitar çalan parmaklarını! Olsun! Bir sanatçı, eğer devrimciyse, gitarsız da türkü söylemeyi bilir! Kestiler türkü diyen dilini! Olsun! Bir sanatçı, eğer devrimciyse, dili yasaklansa da kesilse de sadece yanık sesiyle türkü söylemeyi de bilir! İşte böylece ortaya koyduğu devrimci irade sanatçı iradesiyle o anda bütünleşiverdi Jara’nın. Kalp atışları durana dek zaferin türküsünü söyledi. Böylece düşmanın zulmüne karşı zafer kazanan devrimci iradenin müziksel ifade oldu türküsü. Ölümünden hemen önce, o stadyumda, hani o beş bin kişinin arasında yazdığı son bestesinde dediği gibi yeni bir tohumun doğumu oldu onun ölümü… Ölürken de gitarı kadar namuslu ve umutluydu Jara. O, faşist Pinochet’in istediği gibi değil, kendi istediği gibi, şarkı söyleyerek öldü! Bu yüzden o kazandı ve bu yüzden biz kazanacağız! Venceremos!
K. Ehram