Suat Derviş ve Fosforlu Cevriye

Suat Derviş; ötekileştirilmiş, hayatı boyunca bedeninden faydalanılan bir mal olarak görülmüş, yaşadığı ve öğrendiğinden başka bir hayatın, dünyanın olmayacağına inanmış bir sokak kadınının değişimini gerçekçi bir biçimde romanında işlemiştir.

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 28 Eylül 2016
  • 08:31

Suat Derviş, Fosforlu Cevriye adlı romanı 1940’lı yılların başında kaleme almıştır. Roman ilk olarak parça parça dönemin ilerici edebiyat dergilerinde yayınlanmıştır. Kitap olarak baskısı Türkiye’den önce Sovyetler Birliği, Bulgaristan ve çeşitli Avrupa ülkelerinde yapılmıştır. Türkiye’de ilk olarak 1968 yılında basılabilmiştir.

Fosforlu Cevriye ismiyle Yeşilçam’da birçok film çekildi. Birçoğumuz Fosforlu Cevriye’yi bu filmlerden tanırız. Ancak çekilen filmlerin romanda anlatılan konuyla alakası yoktur. Sadece Suat Derviş’in eserinden esinlenmişlerdir.

Suat Derviş, romanında 1940’lı yılların Türkiye’sini sosyo-ekonomik, kültürel ve toplumsal yanlarıyla ele almaktadır. Derviş, sokaklarda yaşamak zorunda kalanların, dönemin ilerici aydınlarının, ötekileştirilenlerin dünyalarını eserinde toplumcu gerçekçi bir dille anlatmıştır. Onun romanında sevgi, hayat kavgası, fedakarlık, umut, samimiyet -insana dair ne varsa bulabilirsiniz.

Suat Derviş kimdir?

Suat Derviş, Osmanlı’nın sön dönemlerinin ve Türkiye’nin ilk kadın gazetecilerindendir. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Gençlik yıllarında dönemin ilerici aydın ve yazarlarıyla tanışır. Nazım Hikmet’le çocukluk arkadaşıdır. Dönemin gazetelerinde yazarlık yapar. Sovyetler Birliği’ni öven ve kadın haklarını işleyen yazılar yazdığı için gericiler tarafından “kıpkızıl bir komünist” denilerek hedef haline getirilir ve gazetelerde iş bulamaz. TKP çizgisinde yayın yapan çeşitli edebiyat dergilerinde farklı isimlerle yazar. Türkiye’de günlük bir gazetede kadın sayfası hazırlayan ilk gazetecidir. Yazıları ve düşüncelerinden dolayı defalarca hakkında soruşturma açılır, hapse girer. Suat Derviş toplumcu gerçekçi çok sayıda eserin altına imza atmıştır.

***

Fosforlu Cevriye adlı eserde bir sokak kadınının hikâyesi anlatılır. Köprü altlarında çocukluğu geçen Cevriye bütün zorluklara rağmen hayatta kalma mücadelesi verir. Bedenini satarak hayatını sürdürmek zorunda bırakılır.

Çocukluğunda ve gençliğinde pek çok zorlukla karşılaşan Cevriye bir gün hastaneden çıkar. Ateşlenir ve yürüyecek halde değildir. Kendini toparlamak için bir tekneye uzanır. Yarı baygın ateşler içindeki Cevriye’yi, daha sonra tutkuyla bağlanacağı tekne sahibi bulur. Tekne sahibi, hakkında idam cezası verilmiş TKP üyesi bir aydındır. Her şeye rağmen siyasal faaliyetlerini sürdürmektedir. Aranıyor olmasına rağmen bütün riskleri göze alarak hasta kadını gizlendiği yere götürür ve iyileşmesi için çaba sarf eder. Kendisine yardımcı olan kişinin ona faydalanılacak bir mal gözüyle bakmaması Cevriye’yi etkilemiştir. İlk defa biri kendisine kadın/insan muamelesi yapmıştır. Şimdiye kadar tanıdığı bütün erkekler ondan faydalanmak istemiştir. Bu kişi ise elini dahi sürmemiştir. Dünyada böyle insanların olması Cevriye’yi şaşkına çevirmiştir. Kendisine bir insan, bir kadın muamelesi yapan kişiye saygı duymaya başlar, aşık olur. Aslında Cevriye’nin aşık olduğu gizemli kişinin şahsında cisimleşmiş insanı insan yapan değerlerdir.

Hikaye, Cevriye’nin yaşadığı değişim, ispiyoncu olmaktansa hapse düşmeyi göze alması, sürgünden kaçışı, aşık olduğu insana ulaşma girişimleriyle devam ediyor. Cevriye’nin, hapse düşmüş olan sevdiği adamın kimliğinin açığa çıkmaması uğruna çabalarken yaşadığı trajik son ise ünlü türküdeki dörtlükle noktalanıyor:

“Denizlerin kumuyum
Balıkların puluyum
Aç koynunu ben geldim
Ben de Allah kuluyum.”

Suat Derviş; ötekileştirilmiş, hayatı boyunca bedeninden faydalanılan bir mal olarak görülmüş, yaşadığı ve öğrendiğinden başka bir hayatın, dünyanın olmayacağına inanmış bir sokak kadınının değişimini gerçekçi bir biçimde romanında işlemiştir.

Fosforlu Cevriye kapitalist toplumun yarattığı bütün kirli ve yoz ilişkilere farklı bir pencereden bakan önemli ve okumaya değer bir eserdir.

E. Duman