Asıl adı Ricardo Eliécer Neftalí Reyes Basoalto olan ve daha sonra hepimizin bildiği ismiyle Pablo Neruda 1904 yılında Şili’nin Parral kentinde doğar. Neruda’nın annesi öğretmen, babası ise demiryolu işçisidir. Tüberküloza yakalanan annesi daha Neruda altı haftalıkken yaşamını kaybeder.
Neruda edebiyatla ilgilenmeye çok küçük yaşlarda başlar. Daha 13 yaşında iken bir edebiyat dergisinde şiirleri yayımlanır, gazetede yazıları çıkar. Küçük yaşta edebiyata olan düşkünlüğü Neruda’nın babasının çok hoşuna gitmez. Neruda o yıllarını şöyle anlatır:
“Adımı 14 yaşımdayken, daha Santiago’ya gitmeden değiştirdim. Babam yüzünden. Mükemmel bir insandı, gelgelelim, genellikle şairlere, özellikle bana karşı idi. Hatta işi kitaplarımı ve not defterlerimi yakmaya kadar götürdü. Onun görüşüne göre, mühendis, doktor, mimar olmalıydım, çünkü diyordu, insanların bu gibi kimselere ihtiyacı var. Oğullarının toplum içinde sivrilmesini görmek isteyen, orta sınıfın köylülükten gelme bütün insanları gibiydi. Yine babamın görüşüne göre, toplumda yükselmeyi başarmanın tek yolu üniversiteydi, serbest mesleklerdi.”
Asıl adı olan Ricardo ismini değiştirerek, hikayelerini okuduğu Çek yazar Jan Neruda’nın soyadını alır ve bundan böyle ömrü boyunca Pablo Neruda olarak kalır.
Neruda, Şili Üniversitesi’nde Fransızca ve pedagoji okur. Ardından pek çok ülkede diplomatlık yapar. Burma, Seylan, Java, Singapur, Buenos Aires, Barselona ve Madrid’de elçi olarak görev yapar. Burada halkın yoksulluğunu görür. Ancak halkın acıları, yoksulluğu, savaşlar ve de toplumsal olaylar hala şiirlerine ve düşüncelerine tam anlamıyla hakim değildir. Onun düşüncelerinde bir sıçrama yaratacak olan, kendisinin de tanıklık ettiği İspanya İç Savaşı ve yakın arkadaşı Garcia Lorca’nın katledilmesidir.. O dönemde Neruda İspanya’da konsolosluk görevi yapmaktadır. Lorca’nın ölümü onu derinden etkiler. Lorca’ya ölümünün ardından “ey babayiğit, ey kara sevdalı adam” diye seslenir özlemle.
Neruda’yı gerçek anlamıyla Neruda yapan ve bugün dillerimizden düşmeyen şiirleriyle devrimci sanatın üstatlarından saymamızın nedeni işte bu yaşadığı hayattır. Neruda görüp tanıklık ettikleriyle, yaşadığı acılar ve kayıplarla Neruda olur. Yalnızca görüp tanıklık etmez, bilir de.
“Bilmek acı çekmektir. Ve bildik;
Karanlıktan çıkıp gelen her haber
Gereken acıyı verdi bize:
Gerçeklere dönüştü bu dedikodu,
Karanlık kapıyı tuttu aydınlık,
Değişime uğradı acılar.
Gerçek bu ölümde yaşam oldu.
Ağırdı sessizliğin çuvalı.”
Söz konusu olaylardan sonraki yazı ve şiirlerinde daha çok toplumsal olayları konu alır.
Ülkesi Şili’ye 1943 yılında döner ve Şili Komünist Partisi’ne üye olur. Hakkında çıkartılan tutuklama kararının ardından Şili’de iki sene saklanmak zorunda kalır. Ardından tekrar yurtdışına çıkar. Yurtdışında geçirdiği yıllar boyunca ülkesindeki baskılar karşısında güçlü bir duruş sergiler ve şiirlerine konu eder. Her karanlığın ardından gelen aydınlık yılları Şili’ye 1970’li yıllarda gelir. Başkanlık seçimleri yapılacaktır Şili’de. Kendisi de aday olarak gösterilir. Ancak seçimlere katılmaz ve Salvador Allende’yi destekler. Allende başkan seçilir, Neruda’ya Fransız elçiliği görevi verilir.
1973’lü yıllara gelindiğinde Şili kanlı bir darbeyle yüz yüzedir. ABD emperyalizmiyle işbirliği içinde, Pinochet yönetiminde gerçekleştirilen darbe ve ardından Allende’nin ölüm haberi bir kez daha sarsar Neruda’yı, tıpkı Lorca’da, Nazım’da olduğu gibi. Ancak bu artık yaşamında son darbe olur, 23 Eylül 1973 günü yaşama gözlerini yumar.
69 yıllık yaşamına acıları, aşkları, sürgünleri, savaşları, ölümleri sığdırır Neruda. Politikleşme sürecinde İspanya deneyimi bir dönüm noktası olur. Ve bu acılardan sonra Neruda artık bizim bildiğimiz Neruda’dır; eserleri, düşünceleri ve politik duruşuyla unutulmaz ve ölümsüz şairler kervanına katılır.
D. Yalım