“Savaşa gitmemiz buyruldu
‘Toprak için aslanlar gibi dövüşün’ diyerek...
Toprak için! Ama kimin toprağı? Söylenmedi bu.
- Derebeyinin toprağı olsa gerek!”
Demyan Bedniy
Sermaye iktidarı, toplumun çeşitli kesimlerini kendi savaş ve saldırganlık politikası etrafında taraflaştırmaya devam ediyor. İşçi sınıfının kendisini bir sınıf olarak görmediği, mücadele alanlarını doldurmadığı ve toplumun doğru bir zeminde saflaşmadığı koşullarda, birçok kesim kolaylıkla iktidarın gerici politikalarına yedeklenebiliyor.
Bunun en son örneğini “mehmetçiğe moral ziyareti” adı altında, kendisini “sanatçı” diye tanımlayan kesimler üzerinden gördük. Halihazırda sermayenin sözcüsü olan Erdoğan yönetimi, uzunca bir süredir ünlüleri kendi mekanı olan kaçak saraya davet ediyor, ağırlıyor. Bu çağrılar sonucunda ve toplumsal atmosferin geriliğinin de etkisi ile, görece ilerici olarak bilinen kimi sanatçılar da bu kafileye katılmaya başlamış durumda. Sınıf mücadelesinin güçlü olduğu dönemlerde işçi ve emekçilerin yaşamlarını konu alan yapıtları ile tanıdığımız kimi sanatçılar dahi AKP’nin önünde diz çökmüş görünüyor. Bu durum kendi başına “sanatçının örgütsüzlüğü” ile açıklanamaz, bunun kendisi sorunu basite indirgemek olur. Zira, Hitler ile mukayese edilen AKP gericiliği karşısında “sanatçıyım” diyenlerin kesinkes dik durması, onurunu koruması en genel insani değerlerin göstergesidir.
Kimi basit örneklerle mesele açılabilir. AKP döneminde işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamları çekilmez bir hal almıştır. İş cinayetleri doruk noktalardadır. Yoksulluk en üst düzeydedir. Bunun karşısında geçmişte toplumsal gerçekçi işçi filmleri çeken Hülya Koçyiğit, bir işçi düşmanı iktidarın politikalarına alet olmaktadır. Ve bunu bir halka karşı yapılan saldırı üzerinden ortaya koymaktadır. Efrîn’i işgale katılan askerlere moral vermek için gerçekleştirilen etkinliğe katılmaktadır.
Bu tablo yozlaşmanın ve gericileşmenin geldiği noktayı göstermektedir. Savaşa karşı sıradan bir insani duyarlılığın izi bile yoktur. Böylesi “sanatçı”ların topluma bir şey vermeleri şurada dursun, toplumu zehirlemeleri söz konusudur. Toplumun gözünde “sanatçı”nın önemli bir yeri olduğunu düşündüğümüzde, AKP’nin toplumu milliyetçi düşüncelere nasıl yedekleyeceğini profesyonelce düşündüğünü ortaya koymaktadır. AKP kendi çıkarları ve kirli hesapları için tam anlamıyla basit bir araç gibi ünlüleri toplumu zehirlemek için kullanmaktadır. Meşruiyet alanını genişletmeye çalışmaktadır.
Bu yönüyle saray soytarısı tanımını hak eden “sanatçıların” herhangi bir onur ve haysiyetinin kalmadığı bilinen bir gerçektir. Fakat aldıkları tutum tartışmaya değerdir zira, yarattığı/yaratacağı önemli toplumsal sonuçlar söz konusudur. Bu nedenle küçümsenmemelidir. Dahası gayet ciddi ve kesinlikle karşıtının üretilmesi gereken bir sorundur.
Her ne kadar rüzgar bugün için ilerici-sosyalist kesimlerden, devrimci sınıf mücadelesinden yana esmese de kendine ilerici, sosyalist, demokrat vb. diyen aydın ve sanatçıların doğru bir zeminde konumlanmaları gerekmekte ve gerici politikaların karşında net tutum almalıdırlar. Unutmayalım ki, gericilik gelip geçici, sınıf mücadelesi, işçi ve emekçilerinin direnişi bakidir. Bunun kendisi tarihsel deneyimler üzerinden sabittir. Tarih hiç bir zaman sermayenin safında bilinçli bir şekilde tutum alanları affetmeyecektir. Kazananlar onuru ile mücadele edenler olacaktır.
F. Deniz