Akıl ermez şu feleğin işine
Ağa olmak, paşa olmak boşuna
Bir taş değer gelir bir gün başına
İnsanoğlu baki değil devrilir
Bilinci ve pratiği ile ülke sınırlarını aşıp evrenselleşme yolunda ilerleyen ozanımız Ruhi Su bu toprakları da aşmış politik ve müzik yaşamı açısından günümüzde hâlâ bizlere örnek olmaya devam etmektedir. Yaşadığı dönem içerisinde her türlü baskı ve zora karşı onuru ile yaşamayı bilen büyük ozan, yozlaşmanın ve gericileşmenin had safhada olduğu günümüzde adeta bir pusula gibi önümüzde durmaktadır.
Peki, Ruhi Su için neden bunu söylüyoruz? Çünkü Su, çocukluğundan beri çok büyük acılar yaşamış, sanat ve mücadele yaşamı bu acılar içerisinde biçimlenmiştir.
Ruhi Su 1912 yılında Van’da doğmuştur ve ailesi hakkında kendisi de herhangi bir bilgiye sahip değildir. Çocukluğunun büyük bir bölümü evlatlık olarak verildiği yoksul bir ailenin yanında geçer. Kendi deyimi ile “birinci dünya savaşının ortada bıraktığı çocuklardan biri”ydi. Türkülere olan ilgisi yanına verildiği yoksul aile ile beraber Adana’da yaşadığı yıllarda başlar.
10 yaşında yatılı okula verilen Mehmet Ruhi Su, müzik öğretmeninin yönlendirmesi ile keman çalmaya başlar. O yıllarda müzik okuluna gitmeyi arzulayan Su, sırayı okul arkadaşına verir ve bir sonraki sene ise öksüz yurtlarına giden bir emir gereği askeri okula gitmek zorunda kalır. Ve böylece müzik ile olan ilişkisi daha da gerilimli bir hal alır. Askeri okuldaki komutan Su’nun kemanını kırdığında onun aklında müzik okuluna gitme düşüncesi daha da pekişir. Askeri okuldan kaçar ve müzik okulunda yapılan sağlık kontrolünde askeri okulda okuyamayacağına dair rapor alır. Müzik okulunda yer olmadığından kaynaklı okula alınmasa da çürüğe çıktığı için askeri okuldan kurtulur. Açıkta kalınca tekrar öksüzler yurduna gönderilir. Buradan Adana Lisesi’ne gönderilen Su, oradan da öğretmen okulunda geçer ve artık burada müzik ile daha yakından ilgilenmeye başlar. Öğretmen okulunda Ruhi Su’nun müziğe olan ilgisini keşfeden öğretmeni, onu kemanla daha yakından ilgilenmeye ve klasik batı ezgilerini icra etmeye yönlendirir. Ardından Ankara’ya gelen Su, burada müzik öğretmen okuluna girer. Burada bir öğretmeninin önerisi üzerine, sesine zarar vereceğinden dolayı kemanı bırakarak operaya yönlendirilir.
1936 yılında Devlet Operası’nda bas-bariton olara çalışmaya başlar. 1952 yılına kadar birçok operada yer alır. Bastien Bastienne, Madam Butterfly, La Boheme, Satılmış Nişanlı, Fidelio, Maskeli Balo, Yarasa, Figaro’nun Düğünü, Rigoletto, Aşk İksiri bunlardan bazılarıdır. Devlet operasında bir provadayken gözaltına alınır ve tutuklanır. Böylece devlet operasındaki çalışması son bulur. ‘42-‘45 yılları arası radyo programları yapan Su, bu programlarda Alevi deyiş ve nefeslerini seslendirir. Alevi deyişlerinin topluma yayılmasında büyük rol oynar. Bu program üzerine “komünizm propagandası” yapıyor diye radyodaki işine son verilir.
Mahsus mahal derler kaldım zindanda
Kalırım kalırım dostlar yandadır
Koro çalışmalarına son derece önem veren Su, bulunduğu her yerde kitlesel korolar oluşturarak herkesin müzik ile ilgilenmesini sağlamaya çalışır. DTCF’de de bir koro kurar. Sıdıka Umut ile burada tanışan Su, 1950 yılında yaşamını onunla birleştirir. ‘51 yılında TKP’ye dönük kitlesel operasyonlarda Ruhi Su da tutuklanır. Sosyalist dünya görüşü sebebi ile tutuklanan Su, İstanbul Sansaryan Han’a götürülür. Sıdıka Su da tutuklanıp Sansaryan Han’a götürülmüştür ve Ruhi Su ile aynı tabutlukta olduklarını 5 ay sonra öğrenir. Ruhi Su, Sıdıka Su’ya işkence yapılması üzerine Mahsus Mahal dizelerini bu zindanda yazar.
Üç buçuk yıl faşizmin zindanlarında kalan Ruhi Su, İstanbul zindanlarından Adana zindanlarına götürülmüştür. Bu sürgün de adeta işkenceye döner; kollarında zincirlerle, tuvalete dahi gitmenin yasak olduğu bir sürgün yolculuğudur bu ve Ruhi Su “sıkıyor zincir bileği, jandarmada din iman yok” diyerek duygularını dile getirir.
Serdari halımız böyle n’olack
Kısa çöp uzundan hakkını alacak
Mamurlar yıkılıp viran olacak
Akıbet dağılır elimiz bizim
Sanatçı kişiliğinin yanı sıra devrimci kişiliği ile de önce çıkan Ruhi Su, ‘70’li yıllarda bir kuşağın devrimcileşmesinde önemli bir etkendir. Sanatın devindirici gücünü burada da görmekteyiz. Kitlelerin devrimci mücadeleleri içerisinde yetişip gelişip gerisin geri kitlelerin mücadelelerine esin kaynağı olmak açısından Ruhi Su adeta bir laboratuvardır. O sıradan bir ozan olmanın ötesinde hem müzik hem halk kültürü hem de devrimci bir tarzda kendisini yetiştirmiş örnek bir kimliktir.
Yaşamının son anlarında kanser olmuş, karşısında mücadele ettiği sermaye iktidarı onun tedavi olmasına izin vermemiştir. Prostat kanseri olan Su, yurt dışında tedavi olmak için pasaport çıkarmak istemiş fakat iktidar bu izni geciktirerek çıkardığı için Ruhi Su kanserden kaynaklı vefat etmiştir. İktidarın bu pratiği onun politik ve sınıfsal tutumunun ve bulunduğu safın göstergesidir. İşçi ve emekçilere düşman olan bir iktidar, onların sesini yükselten bir ozana da kendi konumuna uygun bir şekilde davranmıştır.
Bugün hâlâ zindanlarıyla, kanunlarıyla ve tüm pratiği ile emekçilere karşı olan iktidar devrimci sanatı ve kültürü hedef almaktadır. Fakat şu da bilinmektedir ki tarih yaşandı mı bir daha silinemez. Bu topraklardan bir kere Pir Sultanlar, Nesimiler, Nazımlar, Ruhiler geçti. Ve bizler onların anısına mücadelemizle sahip çıkarak onları geleceğe taşımaya devam edeceğiz. Ezenlerin karşısına yeni Ruhiler olarak çıkacağız.
F. Deniz