Mayakovski’nin “ilginç olmayan” kısa yaşam öyküsü

Usta şairin gerek sanatsal eğilimleri, gerekse yaşamı ve kimliği üzerine birçok tartışma yürütmek mümkündür. Ancak açık bir şey varsa o da Mayakovski’nin son nefesinde dahi sosyalist değerlere ve Ekim Devrimi’ne bağlılığıdır.

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 14 Nisan 2015
  • 06:32

“Çağdaşlarından yüz bulmuş budala tarihçiler şunu yazsınlar varsın: Bu ilginç ozanın hiç de ilginç olmayan bir yaşam öyküsü var”

Kendisinden bu mütevazi sözcüklerle bahseden Büyük Sovyet sanatçısı Mayakovski, 14 Nisan 1930’da, ardında bir dizi tartışma ve birçok tartışmasız eser bırakarak hayata veda etti. Ancak tüm eleştirilere ve tartışmalara rağmen Mayakovski, fütürist yorumuyla Ekim Devrimi’nin ve özellikle iç savaşın sanatçısı olarak her zaman hakkettiği takdiri görecektir.

 

Gürcistan’dan Moskova’ya uzanan devrimcilik yılları

Tam adıyla Vladimir Vladimiroviç Mayakovski, 1893’ün Temmuz ayında Gürcistan’ın Kutais kentinde doğar. Kutais Lisesi’ne gittiği dönemde 1905 devriminin ve kızkardeşinin etkisiyle devrimci düşüncelere ilgi duymaya başlar. Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) önemli merkezlerinden olan Kutais’de parti yeraltı örgütleriyle ilişki kurar. O dönem özellikle Marks’a duyduğu hayranlığı “Marx’ın önsözü kadar vurulduğum bir sanat yapıtı yok” sözleriyle ifade edecektir.

Babasının ölümünün ardından Moskova’ya yerleşen Mayakovski, hayatının geri kalanını büyük ölçüde bu kentte geçirdi. Eserlerinde de özel bir önem atfettiği Moskova’ya olan bağlılığını “Paris'te ölebilirdim Moskova diye bir kent olmasa” dizeleriyle de ifade etmiştir.

Moskova’da Bolşevik kanat ile ilişki kurar ve devrimci faaliyetlere ağırlık verir. “Ateşli bir militan” olarak tanınmaya başlayan Mayakovski, 15 yaşındayken evi basılarak tutuklanır ve bir yılını tek başına hücrede geçirir. Hücre dönemi şair kimliğinin gelişmesi açısından da önemli bir süreç olur.

 

İç savaşın propaganda sanatçısı

Tahliyesinin ardından Moskova Resim ve Heykel Okulu’nda eğitim almaya başlayan Mayakovski, kendi tarzını oluşturacak ve 1911’e gelindiğinde fütürist harekete katılacaktır. Fütürizmi ufuktaki devrimin sanat anlayışı olarak gören şair, Ekim Devrimi’nin ardından gerek propaganda alanında gerekse farklı yönleriyle sanatını devrim için seferber eder.

Özellikle iç savaş yıllarında Kızıl Ordu’ya ait birçok propaganda şiarı ve illüstrasyonu Mayakovski’nin imzasını taşır. Fütürizm anlayışı devrimin “resmi sanat” anlayışı olarak kabul görmese de devrimin verimli zemini Mayakovski’ye de sanatını geliştirebileceği imkanlar yaratır.

Ancak ilerleyen yıllarda gerek duygusal sorunların etkisi, gerekse Sovyet iktidarı ile sanat konusunda yaşadığı görüş ayrılıkları nedeniyle kendi iç dünyasına gömülür ve 14 Nisan 1930’da hayatına son verir.

Usta şairin gerek sanatsal eğilimleri, gerekse yaşamı ve kimliği üzerine birçok tartışma yürütmek mümkündür. Ancak açık bir şey varsa o da Mayakovski’nin son nefesinde dahi sosyalist değerlere ve Ekim Devrimi’ne bağlılığıdır. İntihar etmeden önce yazdığı son mektupta “Lili Brik, anam, kızkardeşlerim ve Veronika Vitoldovna Polonskaya’dan ibaret” diye tanımladığı ailesini “Hükümet Yoldaş”a emenat edecek kadar Sovyetlere güvenmektedir.

Büyük sanat insanını bu ölüm yıldönümünde bir kez daha anıyor, devrimci sanatçıyı eserleriyle hatırlıyoruz...

 

ŞAİR İŞÇİDİR
Bağırırlar şaire:
"Bir de torna tezgâhı başında göreydik seni.
Şiir de ne?
Boş iş.
Çalışmak, harcınız değil demek ki..."
Doğrusu
bizler için de
en yüce değerdir çalışmak.
Ve kendimi
bir fabrika saymaktayım ben de.
Ve eğer
bacam yoksa
İşim daha zor demektir bu.
Bilirim
hoşlanmazsınız boş lâftan
kütük yontarsınız kan ter içinde,
Fakat
bizim işimiz farklı mı sanırsınız bundan:
Kütükten kafaları yontarız biz de.
Ve hiç kuşkusuz
saygıdeğer bir iştir balık avlamak
çekip çıkarmak ağı.
Ve doyum olmaz tadına
balıkla doluysa hele.
Fakat
daha da saygıdeğerdir şairin işi
balık değil, canlı insan yakalamadayız çünkü.
Ve doğrusu
işlerin en zorlusu
yanıp kavrularak demir ocağının ağzında
su vermektir kızgın demire.
Fakat kim
aylak olduğumuzu söyleyerek
sitem edebilir bize;
Beyinleri perdahlıyorsak eğer
dilimizin eğesiyle...
Kim daha üstün, şair mi?
yoksa insanlara
Pratik yarar sağlayan teknisyen mi?
İkisi de.
Yürek de bir motordur çünkü
ve ruh, onun çalıştırıcısı.
Eşitiz bizler
şairler ve teknisyenler.
Vücut ve ruh emekçileriyiz
aynı kavganın içinde
Ve ancak ortak emeğimizle
bezeriz evreni
marşlarımızı gümbürdeterek
Haydi!
laf fırtınalarından
ayıralım kendimizi
bir dalgakıranla.
İş başına!
Canlı ve yepyeni bir çalışmadır bu.
Ve ağzıkalabalık söylevci takımı
değirmene yollansın dosdoğru!
Unculuğa!
Değirmen taşı döndürmeye laf suyuyla!

Çeviri: Ataol BEHRAMOĞLU